English    Türkçe    فارسی   

5
903-952

  • Halbuki riyası, sana hoş gelen, tabiatına uygun olan kişi, dostundur. Dostundur ama Tanrı’nın dostu değil ki!
  • آنک زرق او خوش آید مر ترا  ** آن ولی تست نه خاص خدا 
  • Kim senin huyuna suyuna giderse sence ya velidir, ya peygamber.
  • هر که او بر خو و بر طبع تو زیست  ** پیش طبع تو ولی است و نبیست 
  • Yürü, hava ve hevesi bırak da bir koku al, o güzelim amber kokusunu duy. 905
  • رو هوا بگذار تا بویت شود  ** وان مشام خوش عبرجویت شود 
  • Hava ve hevesine uyarsan dimağın bozulur. Misk ve amber sence hiçbir şeye yaramaz bir hale gelir.
  • از هوارانی دماغت فاسدست  ** مشک و عنبر پیش مغزت کاسدست 
  • Bu sözün sonu gelmez, halbuki ceylanımız, ahırda bir yerden bir yere kaçıp durmada.
  • حد ندارد این سخن و آهوی ما  ** می‌گریزد اندر آخر جابجا 
  • Eşekler ahırındaki ceylan hikayesinin arta kalanı
  • بقیه‌ی قصه‌ی آهو و آخر خران 
  • O göbeği miskli ceylan, günlerce eşek ahırında işkence çekmekteydi.
  • روزها آن آهوی خوش‌ناف نر  ** در شکنجه بود در اصطبل خر 
  • Karaya vurmuş balık gibi can çekişmede, çırpınıp durmadaydı. Pislikle misk, adeta bir hokkaya girmişti.
  • مضطرب در نزع چون ماهی ز خشک  ** در یکی حقه معذب پشک و مشک 
  • Bir eşek diyordu ki: Ha, bu hayvanlar babası, padişahlarla beylerin huyunda susun! 910
  • یک خرش گفتی که ها این بوالوحوش  ** طبع شاهان دارد و میران خموش 
  • Başka bir eşek, onun gidip gelmesine bakıp alay ederek bir inci bulmuş, nasıl olur da ucuza satar? diyordu.
  • وآن دگر تسخر زدی کز جر و مد  ** گوهر آوردست کی ارزان دهد 
  • Bir başka eşek, söyleyin diyordu, bu naziklikle padişahın tahtına çıkıp yaslansın.
  • وآن خری گفتی که با این نازکی  ** بر سریر شاه شو گو متکی 
  • Bir başka eşek de çok yemiş, imtilaya uğramış, yemeden kalmıştı. Ceylanı çağırdı.
  • آن خری شد تخمه وز خوردن بماند  ** پس برسم دعوت آهو را بخواند 
  • Ceylan başını kaldırıp, hayır iştahım yok, kuvvetsizim dedi.
  • سر چنین کرد او که نه رو ای فلان  ** اشتهاام نیست هستم ناتوان 
  • Eşek dedi ki: Biliyorum ki nazlanıyorsun. Yahut da utanıyorsun da onun için çekinmektesin. 915
  • گفت می‌دانم که نازی می‌کنی  ** یا ز ناموس احترازی می‌کنی 
  • Ceylan kendi kendisine o yemek senin yemeğin. Senin bedeninin cüzileri, ondan dirilmekte, tazeleşmekte.
  • گفت او با خود که آن طعمه‌ی توست  ** که از آن اجزای تو زنده و نوست 
  • Ben çayırlığın arkadaşıydım. Duru sularla, bağlar, bahçelerle avunur, eğlenirdim.
  • من الیف مرغزاری بوده‌ام  ** در زلال و روضه‌ها آسوده‌ام 
  • Kaza ve kader, bizi azaba düşürse o huy, o güzel tabiat nasıl olur da değişiverir?
  • گر قضا انداخت ما را در عذاب  ** کی رود آن خو و طبع مستطاب 
  • Yoksul olduysam bile nasıl olurda yoksulca hareket ederim? Elbisem eskidiyse ben yeniyim.
  • گر گدا گشتم گدارو کی شوم  ** ور لباسم کهنه گردد من نوم 
  • Ben, sümbülü, laleyi, reyhanı bile binlerce nazla ve istemeyerek yerdim dedi. 920
  • سنبل و لاله و سپرغم نیز هم  ** با هزاران ناز و نفرت خورده‌ام 
  • Eşek, evet dedi, söylen, mırıldan. Gariplikle çok saçma şeyler söylenebilir.
  • گفت آری لاف می‌زن لاف‌لاف  ** در غریبی بس توان گفتن گزاف 
  • Ceylan dedi ki: Göbeğim, sözlerime tanıklık etmede. Öd ağacı ile ambere bile ehemmiyet vermemede.
  • گفت نافم خود گواهی می‌دهد  ** منتی بر عود و عنبر می‌نهد 
  • Fakat koku almayan, bunları nereden duyacak? Pisliğe tapan eşeğe o koku haramdır.
  • لیک آن را کی شنود صاحب‌مشام  ** بر خر سرگین‌پرست آن شد حرام 
  • Eşek, yolda eşek pisliğini koklar. Bu çeşit mahluklara miski nasıl sunabilirim?
  • خر کمیز خر ببوید بر طریق  ** مشک چون عرضه کنم با این فریق 
  • O şefaatçi peygamber, bu yüzden “İslam dünyada gariptir” remzini söylemiştir. 925
  • بهر این گفت آن نبی مستجیب  ** رمز الاسلام فی‌الدنیا غریب 
  • Çünkü zati, meleklerle hem dem olmakla beraber akrabaları bile ondan kaçarlar.
  • زانک خویشانش هم از وی می‌رمند  ** گرچه با ذاتش ملایک هم‌دمند 
  • Halk onun suretine bakar, onu kendilerine cins sanır ama ondaki kokuyu duymaz.
  • صورتش را جنس می‌بینند انام  ** لیک از وی می‌نیابند آن مشام 
  • Öküz suretindeki aslan gibi. Onu uzaktan görürsün ama içini deşmeye kalkışma.
  • هم‌چو شیری در میان نقش گاو  ** دور می‌بینش ولی او را مکاو 
  • Deşersen ten öküzünü terk et. Çünkü o aslan huylu, öküzü paralar.
  • ور بکاوی ترک گاو تن بگو  ** که بدرد گاو را آن شیرخو 
  • Öküz tabiatı, seni başından eder, hayvanlık huyu, seni hayvanlıktan ayırır. 930
  • طبع گاوی از سرت بیرون کند  ** خوی حیوانی ز حیوان بر کند 
  • Öküz bile olsan onun yanında aslan kesilirsin. Fakat sen öküzlükten hoşlanıyorsan aslanlığı arama.
  • گاو باشی شیر گردی نزد او  ** گر تو با گاوی خوشی شیری مجو 
  • BASLIK YOK
  • تفسیر انی اری سبع بقرات سمان یاکلهن سبع عجاف آن گاوان لاغر را خدا به صفت شیران گرسنه آفریده بود تا آن هفت گاو فربه را به اشتها می‌خوردند اگر چه آن خیالات صور گاوان در آینه‌ی خواب نمودند تو معنی بگیر 
  • Mısır azizi gayb gözüne kapı açıldığında rüyada,
  • آن عزیز مصر می‌دیدی به خواب  ** چونک چشم غیب را شد فتح باب 
  • Yedi semiz ve besili öküzü yedi tane arık öküzün yediğini gördü.
  • هفت گاو فربه بس پروری  ** خوردشان آن هفت گاو لاغری 
  • O arık öküzler hakikatte aslanlardı. Böyle olmasa o öküzleri yiyemezlerdi.
  • در درون شیران بدند آن لاغران  ** ورنه گاوان را نبودندی خوران 
  • Şu halde iş eri de surette insan görünür ama hakikatte onda insanı yiyen bir aslan gizlidir. 935
  • پس بشر آمد به صورت مرد کار  ** لیک در وی شیر پنهان مردخوار 
  • Adamı güzelce yer, onu tek mücerret bir hale getirir. Derdi varsa tortusunu süzer, saf bir hale sokar.
  • مرد را خوش وا خورد فردش کند  ** صاف گردد دردش ار دردش کند 
  • O bir dert yüzünden bütün tortulardan kurtulur, ayağını süha yıldızının başına kor.
  • زان یکی درد او ز جمله دردها  ** وا رهد پا بر نهد او بر سها 
  • Niceye yolsuzluklarla dopdolu olan kuzgun gibi söylenip duracaksın? Ey Halil horozu neden kestin diyeceksin?
  • چند گویی هم‌چو زاغ پر نحوس  ** ای خلیل از بهر چه کشتی خروس 
  • Halil der ki: Buyruğa uydum. İyi ama o buyruktaki hikmet neydi? Söyle de Tanrı’yı her bir kılımla tespih edeyim.
  • گفت فرمان حکمت فرمان بگو  ** تا مسبح گردم آن را مو به مو 
  • Halil aleyhisselam’ın, horozu kesmesi, müridin içinde bulunan helak edici ve kötü sıfatlardan hangi sıfatın giderilmesine işarettir?
  • بیان آنک کشتن خلیل علیه‌السلام خروس را اشارت به قمع و قهر کدام صفت بود از صفات مذمومات مهلکان در باطن مرید 
  • Horoz şehvete mensuptur, şehvetine pek tapar. O zehirli ve kötü şaraptan sarhoştur. 940
  • شهوتی است او و بس شهوت‌پرست  ** زان شراب زهرناک ژاژ مست 
  • Şehvet soy üretmek için olmasaydı Adem utancından kendisini hadım ederdi.
  • گرنه بهر نسل بود ای وصی  ** آدم از ننگش بکردی خود خصی 
  • Melun İblis, Tanrı’ya avlanabilmek için bana kuvvetli bir tuzak lazım dedi.
  • گفت ابلیس لعین دادار را  ** دام زفتی خواهم این اشکار را 
  • Tanrı, ona altın, gümüş ve at gösterdi, halkı bunlarla aldatabilirsin dedi.
  • زر و سیم و گله‌ی اسپش نمود  ** که بدین تانی خلایق را ربود 
  • İblis, zahiren bunu beğendi. Beğendi ama suratını ekşitti, sıkılmış turunç gibi dudaklarını sarkıttı.
  • گفت شاباش و ترش آویخت لنج  ** شد ترنجیده ترش هم‌چون ترنج 
  • Tanrı, o geberesiceye güzel madenlerden altın ve mücevheratı armağan etti. 945
  • پس زر و گوهر ز معدنهای خوش  ** کرد آن پس‌مانده را حق پیش‌کش 
  • A melun dedi, şu tuzağı da al. Şeytan dedi ki: Ey güzel yardımcı daha artır.
  • گیر این دام دگر را ای لعین  ** گفت زین افزون ده ای نعم‌المعین 
  • Yağlı, ballı şeylerle ağır ve değerli şaraplar ve bir çok ipek elbiseler verdi.
  • چرب و شیرین و شرابات ثمین  ** دادش و بس جامه‌ی ابریشمین 
  • Şeytan dedi ki: Yarabbi, imdat et, bundan fazla isterim. Ver de onları iplerimle adamakıllı bağlıyayım.
  • گفت یا رب بیش ازین خواهم مدد  ** تا ببندمشان به حبل من مسد 
  • Bu suretle erkek ve yürekli sarhoşların, erkekçesine o bağları koparsınlar.
  • تا که مستانت که نر و پر دلند  ** مردوار آن بندها را بسکلند 
  • Bu hava ve heves tuzaklarıyla ipler, senin erini adam olmayanlardan ayırt etsin. 950
  • تا بدین دام و رسنهای هوا  ** مرد تو گردد ز نامردان جدا 
  • Ey ululuk tahtının sultanı, başka bir tuzak istiyorum, öyle bir tuzak ki insanı baş aşağı atacak kadar şiddetli ve aldatıcı olsun.
  • دام دیگر خواهم ای سلطان تخت  ** دام مردانداز و حیلت‌ساز سخت 
  • Tanrı, şarap ve çalgıyı getirip önüne koydu. Şeytan bunları görünce hafifçe güldü neşelendi.
  • خمر و چنگ آورد پیش او نهاد  ** نیم‌خنده زد بدان شد نیم‌شاد