Şeytan dedi ki: Yarabbi, imdat et, bundan fazla isterim. Ver de onları iplerimle adamakıllı bağlıyayım.
گفت یا رب بیش ازین خواهم مدد ** تا ببندمشان به حبل من مسد
Bu suretle erkek ve yürekli sarhoşların, erkekçesine o bağları koparsınlar.
تا که مستانت که نر و پر دلند ** مردوار آن بندها را بسکلند
Bu hava ve heves tuzaklarıyla ipler, senin erini adam olmayanlardan ayırt etsin.950
تا بدین دام و رسنهای هوا ** مرد تو گردد ز نامردان جدا
Ey ululuk tahtının sultanı, başka bir tuzak istiyorum, öyle bir tuzak ki insanı baş aşağı atacak kadar şiddetli ve aldatıcı olsun.
دام دیگر خواهم ای سلطان تخت ** دام مردانداز و حیلتساز سخت
Tanrı, şarap ve çalgıyı getirip önüne koydu. Şeytan bunları görünce hafifçe güldü neşelendi.
خمر و چنگ آورد پیش او نهاد ** نیمخنده زد بدان شد نیمشاد
Ezeli azgınlığa haber gönderip fitne denizinin dibinden toz kopar dedi.
سوی اضلال ازل پیغام کرد ** که بر آر از قعر بحر فتنه گرد
Musa’da senin kullarından bir kul değil miydi? Deniz dibinde tozdan perdeler salmadı mı?
نی یکی از بندگانت موسی است ** پردهها در بحر او از گرد بست
Su her taraftan çekildi ve deniz dibinden bir toz koptu. 955
آب از هر سو عنان را واکشید ** از تگ دریا غباری برجهید
Tanrı erkeklerin aklını, sabrını alan kadın güzelliğini ona gösterince;
چونک خوبی زنان فا او نمود ** که ز عقل و صبر مردان میفزود
Parmacıklarını şıkırdatarak oynamaya başladı. Ver, ver şimdicik muradıma kavuştum dedi.
پس زد انگشتک به رقص اندر فتاد ** که بده زوتر رسیدم در مراد
Aklı fikri kararsız hale getiren o mahmur gözleri görünce,
چون بدید آن چشمهای پرخمار ** که کند عقل و خرد را بیقرار
Şu gönlü çöre otu gibi yakıp kavuran dilberlerin yüzlerini seyredince neşelendi.
وآن صفای عارض آن دلبران ** که بسوزد چون سپند این دل بر آن
Yüz. ben, kaş. Akik gibi dudaklar. Sanki ince bir perdeden Tanrı parlamış.960
رو و خال و ابرو و لب چون عقیق ** گوییا حق تافت از پردهی رقیق
Şeytan, incecik perdeden Tanrı tecelli etmiş gibi o işveyi görünce derhal yerinden sıçrayıp oynamaya koyuldu.
دید او آن غنج و برجست سبک ** چون تجلی حق از پردهی تنک
“İnsanı en güzel bir sıfatla yarattık.Sonra onu aşağılıkların en aşağısına reddettik” ayetiyle “Kimi yaşatır, ömrünün uzun edersek onu kocaltır, güzelliğini ve kuvvetini azaltırız” ayetinin tefsiri
تفسیر خلقنا الانسان فی احسن تقویم ثم رددناه اسفل سافلین و تفسیر و من نعمره ننکسه فی الخلق
Adem güzellik timsaliydi, melek ona secde etmişti. Fakat Adem, bu güzellikten düşünce, dedi ki:
آدم حسن و ملک ساجد شده ** همچو آدم باز معزول آمده
Eyvah, varlıktan sonra yokluğa düştüm. Tanrı dedi ki: Cürmün şu: Fazla yaşadın.
گفت آوه بعد هستی نیستی ** گفت جرمت این که افزون زیستی
Cebrail, onu perçeminden tutup güzeller bölüğünden ve şu cennetten çık dedi.
جبرئیلش میکشاند مو کشان ** که برو زین خلد و از جوق خوشان
Adem yücelikten sonra bu aşağılık nedir? dedi. Cebrail dedi ki: O lütuftu bu da kahır.965
گفت بعد از عز این اذلال چیست ** گفت آن دادست و اینت داوریست
Adem, ey Cebrail dedi, canla, gönülle secde etmiştin. Şimdi nasıl beni cennetlerden sürüyorsun?
جبرئیلا سجده میکردی به جان ** چون کنون میرانیم تو از جنان
Güz mevsiminde ağaçların yaprakları nasıl dökülürse benden de bir sınama yüzünden şu güzelim elbiseler uçmakta.
حله میپرد ز من در امتحان ** همچو برگ از نخ در فصل خزان
Parıltısı aya benzeyen yüz, ihtiyarlıkta kertenkele sırtına döner.
آن رخی که تاب او بد ماهوار ** شد به پیری همچو پشت سوسمار
Parıl,parıl parlayan o saç, o baş, ihtiyarlık çağında berbat bir hale gelir, tepedeki saçlar dökülür, insan kele benzer.
وان سر و فرق گش شعشع شده ** وقت پیری ناخوش و اصلع شده
O naz ve edalarla salınan ve mızrak gibi dümdüz olan boy, kocalıkta bükülür, yay gibi iki kat olur.970
وان قد صف در نازان چون سنان ** گشته در پیری دو تا همچون کمان
Lale rengindeki yüz safrana benzer. Aslan gibi kuvvetliyken gücü, kuvveti kesilir, gibi takatsiz bir hale gelir.
رنگ لاله گشته رنگ زعفران ** زور شیرش گشته چون زهرهی زنان
Güreşte hileyle bir pehlivanı koltuğuna alıp yere yıkarken şimdi yol yürümek üzere onu koltuklarlar, onun koltuğuna girerler.
آنک مردی در بغل کردی به فن ** میبگیرندش بغل وقت شدن
Bu ancak gam alametidir, pörsüme nişanesidir. Bunların her biri, ölüm elçisidir.
این خود آثار غم و پژمردگیست ** هر یکی زینها رسول مردگیست
“Onu aşağılıkların en aşağısına reddettik. Ancak inanan ve iyilikte bulunanlar müstesna. Onlara sonu olmıyan ve kesilmeyen ecir vardır” ayetinin tefsiri
تفسیر اسفل سافلین الا الذین آمنوا و عملوا الصالحات فلهم اجر غیر مومنون
Fakat bir adamın hekimi Tanrı nuru olursa ona kocalıktan, hararetten bir noksan gelmez.
لیک گر باشد طبیبش نور حق ** نیست از پیری و تب نقصان و دق
Onun gevşekliği, sarhoşun gevşekliği gibidir. O gevşeklikte bile güçlü kuvvetlidir, Rüstem bile ona haset eder. 975
سستی او هست چون سستی مست ** که اندر آن سستیش رشک رستمست
Ölürse kemikleri zevke gark olur, zerre,zerre bütün varlığı, şevk ışığına dalar.
گر بمیرد استخوانش غرق ذوق ** ذره ذرهش در شعاع نور شوق
Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
وآنک آنش نیست باغ بیثمر ** که خزانش میکند زیر و زبر
Gülü kalmaz, kara,kara dikenleri kalır. Saman yığını gibi sararır, mahsulsüz bir hale gelir.
گل نماند خارها ماند سیاه ** زرد و بیمغز آمده چون تل کاه
Tanrım o bağ ne kusurda bulundu ki o güzelim elbiselerden ayrıldı?
تا چه زلت کرد آن باغ ای خدا ** که ازو این حلهها گردد جدا
Kendisini gördü. Kendisini görmek, öldürücü bir zehirdir ey sınanan kişi kendine gel! 980
خویشتن را دید و دید خویشتن ** زهر قتالست هین ای ممتحن
Aşkından alemin ağlayıp inlediği güzeli, ne suçu var ki herkes kendinden uzaklaştırır.
شاهدی کز عشق او عالم گریست ** عالمش میراند از خود جرم چیست
Suçu şu: Süsü, püsü iğretidir. Öyle olduğu halde bu elbiseler benimdir diye davaya kalkışır.
جرم آنک زیور عاریه بست ** کرد دعوی کین حلل ملک منست
Onu alalım da yakinen bilsin, harman bizimdir, güzellerse tanesini toplarlar.
واستانیم آن که تا داند یقین ** خرمن آن ماست خوبان دانهچین
Bilsin ki o süs, püs iğretidir. O varlık güneşinin bir ışığıdır.
تا بداند کان حلل عاریه بود ** پرتوی بود آن ز خورشید وجود
O güzellik, kudret, fazilet ve hüner, güzellik güneşindendir, bu tarafa gelmiş vurmuştur.985
آن جمال و قدرت و فضل و هنر ** ز آفتاب حسن کرد این سو سفر
O güneşin ışığı, yıldızlar gibi yine şu vurduğu duvarlardan çekilir gider.
باز میگردند چون استارها ** نور آن خورشید ازین دیوارها
Güneşin ışığı gitti mi her duvar, kapkara, karanlık bir halde kala kalır.
پرتو خورشید شد وا جایگاه ** ماند هر دیوار تاریک و سیاه
Güzellerin yüzünde insanı hayran eden nur, üç renkli camdan vuran güneşin ışığıdır.
آنک کرد او در رخ خوبانت دنگ ** نور خورشیدست از شیشهی سه رنگ
Renk,renk camlar o nuru bize çeşit renkli göstermededir.
شیشههای رنگ رنگ آن نور را ** مینمایند این چنین رنگین بما
Renk,renk camlar kalmadı mı, o vakitler seni renksiz nur hayran eder. 990
چون نماند شیشههای رنگرنگ ** نور بیرنگت کند آنگاه دنگ
Nuru, camsız görmeyi adet edin de cam kırılınca kör kalmayasın.
خوی کن بیشیشه دیدن نور را ** تا چو شیشه بشکند نبود عمی
Öğrenilmiş, bellenmiş bilgiye kani olmuş, gözünü başkasının nuru ile aydınlatmışsın.
قانعی با دانش آموخته ** در چراغ غیر چشم افروخته
O da, o ışığı iğreti aldığını bilesin diye senden mumunu kapıverir.
او چراغ خویش برباید که تا ** تو بدانی مستعیری نیفتا
Fakat sen şükreder, çalışıp çabalarsan gam yeme. Sana bunun gibi yüzlercesini verir.
گر تو کردی شکر و سعی مجتهد ** غم مخور که صد چنان بازت دهد
Şükretmiyorsan artık kan ağla. Çünkü o güzellik kafirden ayrılmıştır.995
ور نکردی شکر اکنون خون گری ** که شدست آن حسن از کافر بری
Küfre ümmet olanların işleri borçtur. İmana ümmet olanların kalpleri temizdir, özleri halistir.
امة الکفران اضل اعمالهم ** امة الایمان اصلح بالهم
Şükür etmeyenden güzellikte kaybolur, hüner ve sanat da. Artık bir daha ondan bir eser bile göremez.
گم شد از بیشکر خوبی و هنر ** که دگر هرگز نبیند زان اثر