Onun bilgisi daima canından coşar.Ne eğretidir,ne borç!
علم او از جان او جوشد مدام ** پیش او نه مستعار آمد نه وام
Hilâl hastalandı, efendisi onu hor görür, tanımazdı, hastalığını da duymadı. Mustafa aleyhisselâm’ın gönlüne doğdu.Hilâl’in hatırını sormaya,ona geçmiş olsun demeye gitti.
رنجور شدن این هلال و بیخبری خواجهی او از رنجوری او از تحقیر و ناشناخت و واقف شدن دل مصطفی علیهالسلام از رنجوری و حال او و افتقاد و عیادت رسول علیهالسلام این هلال را
Hilâl kazara hastalandı, zayıflamaya, erimeye başladı. Mustafa, vahiyle onun halini anladı. 1150
از قضا رنجور و ناخوش شد هلال ** مصطفی را وحی شد غماز حال
Efendisi, onu, pek hor gördüğünden hastalığından da haberdar olmadı.
بد ز رنجوریش خواجهش بیخبر ** که بر او بد کساد و بیخطر
O ihsan sahibi ahırda tam dokuz gün yattı. Hiç kimse halini bilmiyordu.
خفته نه روز اندر آخر محسنی ** هیچ کس از حال او آگاه نی
Er olan, erlere padişahlar padişahı kesilen, kendisini yüzlerce akıl, bir deniz gibi kaplayan,
آنک کس بود و شهنشاه کسان ** عقل صد چون قلزمش هر جا رسان
Peygambere vahiy geldi, Allah merhameti dertlilere derman oldu, iştiyakını çeken Hilâl hastadır.
وحیش آمد رحم حق غمخوار شد ** که فلان مشتاق تو بیمار شد
Mustafa kadri yüce Hilâl’i görmek, ona geçmiş olsun deyip hatırını sormak için o tarafa doğru yola çıktı. 1155
مصطفی بهر هلال با شرف ** رفت از بهر عیادت آن طرف
O ay, vahiy güneşinin ardına düşmüş, sahabe de yıldızlar gibi onun ardınca gitmedeydi.
در پی خورشید وحی آن مه دوان ** وآن صحابه در پیش چون اختران
Ay “Sahabem yıldızlara benzer. İyilere, doğru yolu gösterirler, azgınları taşlarlar” diyordu.
ماه میگوید که اصحابی نجوم ** للسری قدوه و للطاغی رجوم
Beye, o padişah geldi dediler. Neşesinden çılgın bir halde yerinden sıçradı.
میر را گفتند که آن سلطان رسید ** او ز شادی بیدل و جان برجهید
O padişahlar padişahını, kendisi için gelmiş sanıp sevinçten ellerini çırptı.
برگمان آن ز شادی زد دو دست ** کان شهنشه بهر او میر آمدست
Aşağıya inip muştucuya canlar saçıyordu âdeta. 1160
چون فرو آمد ز غرفه آن امیر ** جان همیافشاند پامزد بشیر
Yeri öptü, selâm verdi. Yüzü, sevincinden gül gibi kızarmıştı.
پس زمینبوس و سلام آورد او ** کرد رخ را از طرب چون ورد او
Buyurun, dedi, yurdumuzu şereflendirin de burası cennete dönsün.
گفت بسمالله مشرف کن وطن ** تا که فردوسی شود این انجمن
Evim, gökyüzünden üstün olsun, çünkü zamanın kutbunu gördüm.
تا فزاید قصر من بر آسمان ** که بدیدم قطب دوران زمان
O hürmete değer sultan, onu azarlar gibi dedi ki: Ben seni görmeye gelmedim.
گفتش از بهر عتاب آن محترم ** من برای دیدن تو نامدم
Bey; ruhum sana feda olsun, dedi, hattâ ruh da nedir ki? Lütuf et, bu geliş kimin için? Söyle. 1165
گفت روحم آن تو خود روح چیست ** هین بفرما کین تجشم بهر کیست
Söyle de senin lütuf ve ihsan bağına dikilmiş bir fidan olan o zatın ayaklarına toprak olayım.
تا شوم من خاک پای آن کسی ** که به باغ لطف تستش مغرسی
Mustafa, arşın Hilâl’i nerede? Tevazuundan ay ışığı gibi yerlere döşenen.
پس بگفتش کان هلال عرش کو ** همچو مهتاب از تواضع فرش کو
Kullukta gizlenen padişah, o sırları duymak için dünyaya gelmiş er nerede?
آن شهی در بندگی پنهان شده ** بهر جاسوسی به دنیا آمده
O bizim kulumuz, seyisimiz deme. Şunu bil ki define yıkık yerlerdedir.
تو مگو کو بنده و آخرجی ماست ** این بدان که گنج در ویرانههاست
Binlerce dolunay, ayaklarının altına döşenmiş olan Hilâl, hastalıkla ne âlemde acaba? dedi. 1170
ای عجب چونست از سقم آن هلال ** که هزاران بدر هستش پایمال
Bey; hastalığından haberim yok ama dedi, birkaç gündür yanıma gelmedi.
گفت از رنجش مرا آگاه نیست ** لیک روزی چند بر درگاه نیست
O, atlarla katırlarla düşer kalkar, seyis olduğu için şu ahırda yatar.
صحبت او با ستور و استرست ** سایس است و منزلش این آخرست
Mustafa aleyhisselâm’ın, Hilâl’e geçmiş olsun demek için o beyin ahırına girmesi ve –Allah razı olsun—Hilâl’e iltifatta bulunması.
در آمدن مصطفی علیهالسلام از بهر عیادت هلال در ستورگاه آن امیر و نواختن مصطفی هلال را رضی الله عنه
Peygamber, Hilâl’i görmek üzere ahıra girdi araştırmaya başladı.
رفت پیغامبر به رغبت بهر او ** اندر آخر وآمد اندر جست و جو
Ahır karanlık, pis ve berbattı. Fakat ülfet zamanı gelip çatınca bu kötülüklerin hepsi ortadan kalktı.
بود آخر مظلم و زشت و پلید ** وین همه برخاست چون الفت رسید
O erkek aslan, Yusuf’un kokusunu alan Yakup gibi Peygamberin kokusunu aldı. 1175
بوی پیغامبر ببرد آن شیر نر ** همچنانک بوی یوسف را پدر
Mucizeler, imana sebep olmaz, sıfatları çeken cinsiyet kokusudur.
موجب ایمان نباشد معجزات ** بوی جنسیت کند جذب صفات
Mucizeler, düşmanı kahretmek içindir. Halbuki cinsiyet kokusu, gönül almaya insanı âşık etmeye sebep olur.
معجزات از بهر قهر دشمنست ** بوی جنسیت پی دل بردنست
Mucizeler, düşmanı kahreder ama dostu değil. Hiç dostun boynu bağlanır mı?
قهر گردد دشمن اما دوست نی ** دوست کی گردد ببسته گردنی
Hilâl uykudayken Peygamberin kokusunu aldı, bu gübrelik içindeki şu güzel koku nedir ki? dedi.
اندر آمد او ز خواب از بوی او ** گفت سرگیندان درون زین گونه بو
Derken atların, katırların ayakları arasında o eşi olmayan Peygamberin tertemiz eteğini gördü. 1180
از میان پای استوران بدید ** دامن پاک رسول بیندید
Sürüne sürüne ahırın bucağından gelip o erin ayağına yüzünü, gözünü sürdü.
پس ز کنج آخر آمد غژغژان ** روی بر پایش نهاد آن پهلوان
Peygamber, yüzünü yüzüne sürdü. Başını, yüzünü, gözünü öptü.
پس پیمبر روی بر رویش نهاد ** بر سر و بر چشم و رویش بوسه داد
Rabbim dedi, sen ne gizli mücevhersin. Ey arş garibi, nasılsın, iyi misin?
گفت یا ربا چه پنهان گوهری ** ای غریب عرش چونی خوشتری
Hilâl dedi ki: Uykusu dağılmış bir âşıkın ağzına gün doğarsa ne hale gelir?
گفت چون باشد خود آن شوریده خواب ** که در آید در دهانش آفتاب
Toprak çiğneyen bir susuzu su, güzel bir halde başı üstünde taşırsa nasıl olur? 1185
چون بود آن تشنهای کو گل چرد ** آب بر سر بنهدش خوش میبرد
Mustafa aleyhisselâm,İsa aleyhisselâm’ın su üstünde yürüdüğünü duyunca “Yakıyni artsaydı hava üstünde yürürdü” buyurmuştur.
در بیان آنک مصطفی علیهالسلام شنید کی عیسی علیهالسلام بر روی آب رفت فرمود لو ازداد یقینه لمشی علی الهواء
İsa gibi hani. Irmak onu baş üstünde tutardı; Abıhayat içinde gark olmadan emindi.
همچو عیسی بر سرش گیرد فرات ** که ایمنی از غرقه در آب حیات
Ahmed dedi ki: Eğer yakıyni fazla olsaydı hava ona binek olurdu.
گوید احمد گر یقینش افزون بدی ** خود هوایش مرکب و مامون بدی
Benim gibi... Ben de havaya bindim, miraç gecesi hava üstünde yürüdüm.
همچو من که بر هوا راکب شدم ** در شب معراج مستصحب شدم
Hilâl dedi ki: Kör ve pis bir köpek, uykudan sıçrayıp kalkar da kendisini aslan olmuş görünce ne hale gelir?
گفت چون باشد سگی کوری پلید ** جست او از خواب خود را شیر دید
Fakat okla vurulan aslan gibi bir aslan değil, korkusundan kılıçların temrenlerin kırıldığı bir aslan! 1190
نه چنان شیری که کس تیرش زند ** بل ز بیمش تیغ و پیکان بشکند
Yılan gibi karnı üstünde sürünüp giden bir körün gözü açılır, bağı, baharı görürse ne olur?
کور بر اشکم رونده همچو مار ** چشمها بگشاد در باغ و بهار
Mahiyet ve keyfiyetten kurtulan, keyfiyetsizliğin ebedi hayat yurduna ulaşan birisi nasıl olur?
چون بود آن چون که از چونی رهید ** در حیاتستان بیچونی رسید
Mekansızlık yurduna mahiyet ve keyfiyet bağışlayan bir hale gelir, bütün keyfiyet ve mahiyetler, köpekler gibi sofrasının etrafına toplanırsa.
گشت چونیبخش اندر لامکان ** گرد خوانش جمله چونها چون سگان
Keyfiyetsizlik âleminden onlara kemik verirse ne olur? Cenabetken sus, bu sûreyi okuma.
او ز بیچونی دهدشان استخوان ** در جنابت تن زن این سوره مخوان
Keyfiyetten gusül edip, tamamı ile yıkanıp arınmadıkça sen bu musafa dokunma oğlum. 1195
تا ز چونی غسل ناری تو تمام ** تو برین مصحف منه کف ای غلام
Fakat ey padişahlar, pis olayım, temiz olayım, âlemde bunu okumayayım da neyi okuyayım?
گر پلیدم ور نظیفم ای شهان ** این نخوانم پس چه خوانم در جهان
Sen bana sevaba girmem için diyorsun ki yıkanıp arınmadan su havuzuna girme.
تو مرا گویی که از بهر ثواب ** غسل ناکرده مرو در حوض آب
Fakat havuzun dışında topraktan başka bir şey yok. Havuza girmeyen temizlenemiyor.
از برون حوض غیر خاک نیست ** هر که او در حوض ناید پاک نیست