English    Türkçe    فارسی   

6
1184-1233

  • Hilâl dedi ki: Uykusu dağılmış bir âşıkın ağzına gün doğarsa ne hale gelir?
  • Toprak çiğneyen bir susuzu su, güzel bir halde başı üstünde taşırsa nasıl olur? 1185
  • Mustafa aleyhisselâm,İsa aleyhisselâm’ın su üstünde yürüdüğünü duyunca “Yakıyni artsaydı hava üstünde yürürdü” buyurmuştur.
  • İsa gibi hani. Irmak onu baş üstünde tutardı; Abıhayat içinde gark olmadan emindi.
  • Ahmed dedi ki: Eğer yakıyni fazla olsaydı hava ona binek olurdu.
  • Benim gibi... Ben de havaya bindim, miraç gecesi hava üstünde yürüdüm.
  • Hilâl dedi ki: Kör ve pis bir köpek, uykudan sıçrayıp kalkar da kendisini aslan olmuş görünce ne hale gelir?
  • Fakat okla vurulan aslan gibi bir aslan değil, korkusundan kılıçların temrenlerin kırıldığı bir aslan! 1190
  • Yılan gibi karnı üstünde sürünüp giden bir körün gözü açılır, bağı, baharı görürse ne olur?
  • Mahiyet ve keyfiyetten kurtulan, keyfiyetsizliğin ebedi hayat yurduna ulaşan birisi nasıl olur?
  • Mekansızlık yurduna mahiyet ve keyfiyet bağışlayan bir hale gelir, bütün keyfiyet ve mahiyetler, köpekler gibi sofrasının etrafına toplanırsa.
  • Keyfiyetsizlik âleminden onlara kemik verirse ne olur? Cenabetken sus, bu sûreyi okuma.
  • Keyfiyetten gusül edip, tamamı ile yıkanıp arınmadıkça sen bu musafa dokunma oğlum. 1195
  • Fakat ey padişahlar, pis olayım, temiz olayım, âlemde bunu okumayayım da neyi okuyayım?
  • Sen bana sevaba girmem için diyorsun ki yıkanıp arınmadan su havuzuna girme.
  • Fakat havuzun dışında topraktan başka bir şey yok. Havuza girmeyen temizlenemiyor.
  • Suyun bu lütuf ve keremi olmasa, her an pislikleri kabul edip temizlemese,
  • Vay ona iştiyak çekenlere, vay ona ümit bağlayanlara, vay onların ebedi hasretine! 1200
  • Suyun yüzlerce lütfu vardır, yüzlerce ihsanı vardır. Pislikleri kabul eder vesselâm.
  • Ey Hak ziyası Hüsamettin, nur seni kötü kuşlardan korur, gözetip bekler.
  • Ey yarasalardan gizli olan güneş, Allah nuru ve onun yücelişi, senin gözcün, bekçindir.
  • Güneşin yüzündeki perde, ancak parlaklığının fazlalığı ve ışığının keskin ve şiddetli oluşudur.
  • Güneşin perdesi de Allah nurudur. Ondan nasipsiz olan yarasadır, gecedir. 1205
  • Her ikisi de güneşten uzakta ve perde ardında kaldığından ya yüzleri kararmıştır, yahut da donup kalmışlardır.
  • Hilâl’e ait hikâyenin bir kısmını yazdım. Şimdi de dolunaya ait hikâyeyi dile getir.
  • Hilâl’le dolunay birdir. İkilikten, noksandan, gidilmeden uzaktır onlar.
  • Hilâl hakikatte noksan kabul etmez, görünüşteki noksan, yavaş yavaş dolunay haline gelmek,kemal bulmaktır.
  • Geceleyin geceye yavaşlık hususunda ders verir. Sıkıntının yavaş yavaş açılacağını gösterir. 1210
  • Yavaşlıkla ey ham aceleci der, dama dayanan merdivenden basamak basamak çıkılır.
  • Tencereye yavaş ve ustaca kayna, delice kaynayan yemekten hayır gelmez der.
  • Allah, âlemi bir kere Kün demekle yaratmaya kadir mi değildi? Bunda şüphe mi var?
  • Peki neden bu yaratış, altı gün sürdü; her gün de tam bin yıl kadardı?
  • Neden çocuk dokuz ayda yaratılmada? Çünkü padişahların âdeti bir şeyi yavaşlıkla yapmaktır. 1215
  • Neden Âdem’in yaratılışı kırk sabah sürdü, yavaş yavaş o balçığı insan haline getirdi?
  • Allah, senin gibi aceleci değildir a ham adam. Sen, şimdi sıçrayıp koştun; çocuk olduğun halde kendini şeyh göstermedesin.
  • Kabak gibi her şeyin üstüne çıktın. Nerede sen de savaşta direnecek ayak
  • Ağaçlara, duvarlara dayandın, kabak gibi yukarı çıktın a kelceğiz!
  • Önce bineğin, usul boylu selvidir ama sonunda kupkuru, içi boş bir hale gelirsin! 1220
  • A su kabağı, yeşil rengin tez sararır, çünkü o renk iğreti bir boyadır, aslında yok ki.
  • Bir kocakarı çirkin suratındaki kılları yolar, yüzünü boyar,kızıllaştırırdı ama bir türlü olamazdı
  • Doksan yaşında bir kocakarı vardı. Yüzü bumburuşuktu, rengi safran gibi sarıydı.
  • Yanağı, sofra altısının baş tarafları gibi kat kattı. Fakat erkek aşkından vazgeçmemişti.
  • Dişleri dökülmüş, saçları süt gibi ağarmıştı. Boyu yay gibi bükülmüş, her duygusu değişmişti.
  • Böyle olduğu halde koca isteği ve şehvet hırsı hâlâ yerindeydi. Erkek avlamaya aşkı vardı da tuzağı paramparça olmuştu. 1225
  • Vakitsiz öten bir horoza, yolsuz, yolcusuz bir yola benziyordu. Kızgın ateşe konmuş boş bir tencereydi sanki.
  • Meydana âşıktı, fakat ne atı vardı, ne ayağı. Düdük çalmaya sevdalıydı, fakat ne dudağı vardı ne zurnası!
  • İhtiyarlıkta Allahm, kâfire bile hırs vermesin. Bu hırsı Allah kime verdiyse ne kötüdür o kul!
  • Köpek kocaldı, dişleri döküldü mü adamlara salamaz, ancak pisliğe, gübreye salar.
  • Öyle olduğu halde şu altmış yaşındaki köpeklere bak ki her an köpek dişleri biraz daha keskinleşmede. 1230
  • İhtiyar köpeğin, derisinden tüyler dökülür; fakat şu ipekler giymiş kart köpeklere bak bir kere de!
  • Bu köpeklerin aşkı da alt yanlarıyla paraya, hırsları da. Kocaldıkça da bu aşkları artıyor, hele bak şu köpek soylarına!
  • Böyle ömür cehennem sermayesi. Gazap kasaplarına salhane.