English    Türkçe    فارسی   

6
1274-1323

  • Yine onları alıp tükürüklüyor, yüzüne yapıştırıyor,
  • Fakat yine çarşafına büründü mü hepsi, yere dökülüyordu. 1275
  • Bir hayli çalıştı, çabaladı. Nihayet şeytana yüzlerce lânet dedi.
  • Bu sözü der demez İblis göründü de dedi ki: A kademsiz kadit olmuş, kurumuş, kokmuş kahpe!
  • Ben bütün ömrümde bunu düşünmediğim gibi senden başka da bu işi yapan kahpe görmedim.
  • Kötülükte acayip bir tohum ektin, âlemde musaf bırakmadın.
  • Sen şeytan ordusunda yüz tane şeytan ordususun. A pis kocakarı, bırak beni! 1280
  • Yüzün elma gibi kızarsın diye kitap bilgisinden nice aşirler çaldın.
  • Satmak ve onlarla kendine şeref ve mevki satın almak için Allah erlerinin nice sözlerini aşırdın.
  • Fakat eğreti renk senin yüzünü kızartmadı. Hurma ağacına bağlanan dal, hurma vazifesini görmedi.
  • Sonunda ölüm çarşafı gelip seni bürüdü mü bütün bu ziynetler, yanağından düştü.
  • O göç zamanının “Hadi... kalk, kalk” sesi geldi mi bütün dedikodular yok olur gider. 1285
  • Sükût âlemi gelir çatar. Bari sen, o gelmeden sus. Vay o kişiye ki ölümle ünsiyeti yoktur!
  • Gönlünü bir iki günceğiz cilâla da o aynayı kendine defter edin.
  • Sahip kıran Yusuf’un sayesinde Züleyha yeni baştan gençleşti.
  • Kocakarı soğuğunun o soğukluğu, temmuz güneşiyle değişiverir.
  • Meryem’in sızıldanışıyla kurumuş hurma dalı yeşerir, hurma verir. 1290
  • A kocakarı, kaza ve kaderle niceye bir savaşıp duracaksın, geçmişi bırak da eldekini ara.
  • Mademki yüzünün güzelleşmesine imkân yok; ister allık sür, ister kara mürekkep!
  • Hekimin iyileşmesinden ümit kestiği hasta
  • Birisi hastalandı. Hekime gidip dedi ki: Nabzımı ele al da,
  • İçimdeki derdi anla. Çünkü nabızdaki damar, kalbe ulaşır.
  • Kalp görünmez, kayıptır. Onun hali, nabızdan anlaşılır, çünkü nabızla ilişiği vardır. 1295
  • Ey emin kişi, yel de gizlidir; kopardığı tozdan, uçurduğu yapraklardan anlaşılır.
  • Sağdan mı esiyor, soldan mı? Onu sana yaprakların hareketi söyler.
  • Gönül sarhoşluğu nerededir? Görmezsin. Onu nergise benzeyen mahmur gözlerde ara.
  • Allahnın zatından da uzak olduğun için onu peygamberlerle mucizelerden bile bilirsin.
  • Gizli olan mucize ve kerametler, temiz pirlerden gönüllere akseder. 1300
  • Onların gönüllerinde yüzlerce hazır kıyamet vardır... En aşağısı şudur: Komşuları sarhoş olur.
  • Kutlu bir kişinin yanına göçen talihli, Allah ile düşüp kalkıyor demektir.
  • Cansız şeylere tesir eden mucize ya sopa ( nın ejderha olması) dır, ya deniz(in bölünmesi) dir, yahut da ayın ikiye ayrılışı.
  • Fakat vasıtasız olarak cana tesir ederse gizlice bir ilgiyle ilgilenir.
  • Mucize ve kerametlerin cansız şeylere tesiri eğretidir,geçip gider.Fakat ruha tesiri daimidir, birbiri ardınca ulanır durur. 1305
  • Bu suretle o cansız şeyden adamın gönlüne tesir eder. Ne hoştur hamur heyulası olmayan ekmek.
  • Ne hoştur Mesih’in hiç eksilmeyen sofrası, ne hoştur Meryem’in bağsız, bahçesiz yetişen meyvesi.
  • Kamil erin canından kopup gelen mucizeler, talibin canına, gönlüne hayat gibi tesir eder.
  • Mucize denizdir, nakıs kişiyse karada yaşayan kuş. Suda yaşayan kuş, helâk olmadan emindir.
  • Her namahremin canını âciz eder, fakat hem dem olan kişinin canına kudret bağışlar. 1310
  • İçinde bu kutluluğu bulamazsan her an zahirden istidlalde bulun.
  • Tesirler, insanın duygularında görünür durur. Bunlar, tesir edeni haber verirler.
  • Her ilâcın manâsı hakikati, her hünerin sanatı, sihri gibi gizlidir.
  • Fakat yaptığı işe ve eserlerine bakarsan hakikati gizli olmakla beraber onu meydana çıkarırsın.
  • İçinde gizli olan kuvvet, fiile gelince açığa çıkar, görünür. 1315
  • Bunların hepsi, sana eserleriyle görünür de nasıl olur. Allah, eserleriyle görünmez?
  • Sebeplerle tesirler, iç ve kabuk değil mi? Araştırırsan hepsi de onun eserleri değil mi?
  • Eserlerine bakıyor da bazı şeyleri seviyorsun, peki, neden eserleri bağışlayandan haberin yok?
  • Bir hayale kapılıp halkı seviyorsun da doğu ve batının padişahını nasıl sevmiyorsun?
  • Ey ulu kişi, bu sözün sonu gelmez. Bu husustaki hırsımız da dilerim bitmesin. 1320
  • Hasta hikâyesi
  • Dön de hasta hikâyesini söyle, ayıpları örten hekimle macerasını anlat.
  • Hekim, hastanın nabzını tutup halini anladı. İyileşme ümidi hiç yoktu.
  • Dedi ki: Gönlün ne dilerse onu yap da bedenindeki bu eski dert gitsin.