- Bu hikâyeyi uzun boylu ve etraflı olarak o din büyüğünün kitabında bul oku.
- طول و عرض و وصف قصه تو به تو ** در کلام آن بزرگ دین بجو
- Hâsılı o çocuk, o güzelim tahtın üzerinde o büyük padişahın yanı başında otururdu.
- حاصل آن کودک برین تخت نضار ** شسته پهلوی قباد شهریار
- Daima yanar yakılır, ağlar dururdu. Padişah dedi ki: Ey bahtı kutlu!
- گریه کردی اشک میراندی بسوز ** گفت شه او را کای پیروز روز
- Neden ağlıyorsun? Devletin mi bozuldu? Padişahlardan üstünsün, padişahlar padişahıyla düşüp kalkmadasın.
- از چه گریی دولتت شد ناگوار ** فوق املاکی قرین شهریار
- Sen şu tahtın üstünde oturuyorsun. Vezirlerle asker, tahtının önünde ay ve yıldızlar gibi saf saf duruyorlar. 1390
- تو برین تخت و وزیران و سپاه ** پیش تختت صف زده چون نجم و ماه
- Çocuk, şundan ağlıyorum dedi; Anam memleketimizde.
- گفت کودک گریهام زانست زار ** که مرا مادر در آن شهر و دیار
- Beni daimi seninle korkutur, seni aslan Mahmud’un elinde göreyim derdi.
- از توم تهدید کردی هر زمان ** بینمت در دست محمود ارسلان
- Babam, anama sıkılır, bu ne kızgınlık, bu ne kötü dilek.
- پس پدر مر مادرم را در جواب ** جنگ کردی کین چه خشمست و عذاب
- Bundan başka bir beddua bulamıyor musun da böyle kötü ve öldürücü bedduada bulunuyorsun.
- مینیابی هیچ نفرینی دگر ** زین چنین نفرین مهلک سهلتر
- Ne merhametsiz, ne taş yürekli anasın, onu âdeta yüzlerce kılıçla kesip öldürmedesin diye kızar, savaşırdı. 1395
- سخت بیرحمی و بس سنگیندلی ** که به صد شمشیر او را قاتلی
- Ben ikisinin sözüne şaşardım, gönlüme bir korkudur, bir derttir düşerdi.
- من ز گفت هر دو حیران گشتمی ** در دل افتادی مرا بیم و غمی
- Mahmud acaba ne cehennem adamki derdim, helâke, felâketlere örnek olmada.
- تا چه دوزخخوست محمود ای عجب ** که مثل گشتست در ویل و کرب
- Senin korkundan titrer dururdum, keremlerinden, ağırlamalarından tamamıyla gafildim.
- من همیلرزیدمی از بیم تو ** غافل از اکرام و از تعظیم تو
- Neden anan şimdi gelsin de beni taht üstünde görsün ey cihan padişahı!
- مادرم کو تا ببیند این زمان ** مر مرا بر تخت ای شاه جهان
- İşte yoksulluk da ey daralmış adam, o Mahmud’a benzer, tıpkısıdır. Tabiatın, seni yoksullukla korkutur durur. 1400
- فقر آن محمود تست ای بیسعت ** طبع ازو دایم همی ترساندت
- Fakat bu yüce ve adalet sahibi Mahmud’un merhametini bilsen sonu hayır olsun, Mahmut olsun dersin.
- گر بدانی رحم این محمود راد ** خوش بگویی عاقبت محمود باد
- Ey gönlü korkup duran, yoksulluk sana göre Mahmut’tur. Seni yoldan çıkaran tabiatını pek dinleme.
- فقر آن محمود تست ای بیمدل ** کم شنو زین مادر طبع مضل
- Yoksulluğu adam akıllı avlasan o çocuk gibi kıyamete dek ağlarsın.
- چون شکار فقر کردی تو یقین ** همچوکودک اشک باری یوم دین
- Beden, insanı besleme hususunda anaya benzer ama sana yüz düşmandan daha düşmandır.
- گرچه اندر پرورش تن مادرست ** لیک از صد دشمنت دشمنترست
- Bedenin hasta oldu mu sana ilaç aratır, kuvvetlendi mi seni şeytanlaştırır, bir put haline sokar. 1405
- تن چو شد بیمار داروجوت کرد ** ور قوی شد مر ترا طاغوت کرد
- Şu sitemlerle dopdolu olan bedeni bir zırh bil; ne kışa yarar ne yaza.
- چون زره دان این تن پر حیف را ** نی شتا را شاید و نه صیف را
- Sabredersen kötü arkadaş iyidir. Sabır, insanın göğsünü açar, insanı genişletir.
- یار بد نیکوست بهر صبر را ** که گشاید صبر کردن صدر را
- Ayın gece sabretmesi , onu apaydın bir hale kor. Gülün dikene sabrı, onu güzel kokulu bir hale getirir.
- صبر مه با شب منور داردش ** صبر گل با خار اذفر داردش
- Aslanın pislik ve kan içinde kalıp sabretmesi , onu deve yavrularıyla doyurur.
- صبر شیر اندر میان فرث و خون ** کرده او را ناعش ابن اللبون
- Peygamberlerin münkirlere sabretmesi onları Allah hassı yapmış , sahipkıran etmiştir. 1410
- صبر جملهی انبیا با منکران ** کردشان خاص حق و صاحبقران
- Kimde bir düzgün esvap görsen bil ki onu sabretmek , uğraşıp kazanmakla elde etmiştir.
- هر که را بینی یکی جامه درست ** دانک او آن را به صبر و کسب جست
- Kimi aç , çıplak görürsen bu hali , sabırsızlığına tanıktır.
- هرکه را دیدی برهنه و بینوا ** هست بر بیصبری او آن گوا
- Kim ürker , canı dertler içinde kalırsa mutlaka bir kötü kişiye arkadaşlık etmiştir.
- هرکه مستوحش بود پر غصه جان ** کرده باشد با دغایی اقتران
- Eğer sabretsen ülfetine tahammül edip vefa göstersen sevdiğinden ayrılmaz , başını dövmezdin.
- صبر اگر کردی و الف با وفا ** ار فراق او نخوردی این قفا
- Balla sütün karıştığı gibi Allah huyuyla huylansaydın “Ben batanları sevmem” der, 1415
- خوی با حق نساختی چون انگبین ** با لبن که لا احب الافلین
- Kervandan arda kalmış ateş gibi yol üstünde yalnız başına kala kalmazdın.
- لاجرم تنها نماندی همچنان ** که آتشی مانده به راه از کاروان
- Sabırsızlıktan Allah’dan başkasına eş oldun mu onun ayrılığıyla dertlenirsin , hayrın kalmaz.
- چون ز بیصبری قرین غیر شد ** در فراقش پر غم و بیخیر شد
- Sohbetin halis altınsa nasıl oluyor da haine emanet ediyorsun ?
- صحبتت چون هست زر دهدهی ** پیش خاین چون امانت مینهی
- Allahyla düş kalk, onun huylarıyla huylan da emanetlerin zâyi olmaktan da emin olsun, eksilmekten de.
- خوی با او کن که امانتهای تو ** آمن آید از افول و از عتو
- Huyları yaratanın huyuyla huylan,peygamberlerin ahlâkını yetiştirip besleyen Allah’nın ahlâkına bürün. 1420
- خوی با او کن که خو را آفرید ** خویهای انبیا را پرورید
- Ona bir kuzu versen sana bir sürü bağışlar.Her sıfatı , kemale götüren zaten Allah’dır.
- برهای بدهی رمه بازت دهد ** پرورندهی هر صفت خود رب بود
- Kuzuyu kurda emniyet edebilir misin?Sakın kurtla Yusuf’u yoldaş etme.
- بره پیش گرگ امانت مینهی ** گرگ و یوسف را مفرما همرهی
- Kurt kurnazlıktan gelir, tilkilenirse sakın aldanma , ondan iyilik gelmez.
- گرگ اگر با تو نماید روبهی ** هین مکن باور که ناید زو بهی
- Bilgisiz adam bir müddet seninle gönül arkadaşlığında bulunsa bile nihayet cahillikten sana bir zahım vurur.
- جاهل ار با تو نماید همدلی ** عاقبت زحمت زند از جاهلی
- Onun iki aleti vardır, o hunsadır.Her iki aletinin işi , nihayet meydana çıkar. 1425
- او دو آلت دارد و خنثی بود ** فعل هر دو بیگمان پیدا شود
- Erlik aletini kadınlardan saklar, onlara bir kız kardeş olur.
- او ذکر را از زنان پنهان کند ** تا که خود را خواهر ایشان کند
- Erlerden de kadınlık aletini , eliyle örtüp gizler.Kendisini erkek gösterir.
- شله از مردان به کف پنهان کند ** تا که خود را جنس آن مردان کند
- Allah , “Onun gizli ayıbını meydana çıkarır, burnunun üstünde erlik aleti gibi gösteririz” de
- گفت یزدان زان کس مکتوم او ** شلهای سازیم بر خرطوم او
- Gözü olan kullarımız o işvecinin hilelerine aldanıp çuvala girmezler” dedi.
- تا که بینایان ما زان ذو دلال ** در نیایند از فن او در جوال
- Hâsılı her alet insanı erkek etmez. Eğer bilgin varsa kendine gel de bilgisizlikten kork. 1430
- حاصل آنک از هر ذکر ناید نری ** هین ز جاهل ترس اگر دانشوری
- Tatlı sözlü cahil dostun sözlerine pek kapılma.O sözler eskimiş,yıllanmış zehire benzer.
- دوستی جاهل شیرینسخن ** کم شنو کان هست چون سم کهن
- Anasının canı, gözümün nuru der ama günden güne artan duran dertten, hasretten başka bir şey vermez sana.
- جان مادر چشم روشن گویدت ** جز غم و حسرت از آن نفزویدت
- O ana, babaya açıkça, yavrucuğum mektepten bezdi, soldu sarardı der..
- مر پدر را گوید آن مادر جهار ** که ز مکتب بچهام شد بس نزار
- Başka karından olsaydı ona bu kadar cefada bulunmazdın.
- از زن دیگر گرش آوردیی ** بر وی این جور و جفا کم کردیی
- Doğrusunu istersen bu yavrucuk, senin oğlun olmasaydı ve ben doğurmasaydım, yine anası, bu sözü söylerdi! 1435
- از جز تو گر بدی این بچهام ** این فشار آن زن بگفتی نیز هم