- Allah , “Onun gizli ayıbını meydana çıkarır, burnunun üstünde erlik aleti gibi gösteririz” de
- گفت یزدان زان کس مکتوم او ** شلهای سازیم بر خرطوم او
- Gözü olan kullarımız o işvecinin hilelerine aldanıp çuvala girmezler” dedi.
- تا که بینایان ما زان ذو دلال ** در نیایند از فن او در جوال
- Hâsılı her alet insanı erkek etmez. Eğer bilgin varsa kendine gel de bilgisizlikten kork. 1430
- حاصل آنک از هر ذکر ناید نری ** هین ز جاهل ترس اگر دانشوری
- Tatlı sözlü cahil dostun sözlerine pek kapılma.O sözler eskimiş,yıllanmış zehire benzer.
- دوستی جاهل شیرینسخن ** کم شنو کان هست چون سم کهن
- Anasının canı, gözümün nuru der ama günden güne artan duran dertten, hasretten başka bir şey vermez sana.
- جان مادر چشم روشن گویدت ** جز غم و حسرت از آن نفزویدت
- O ana, babaya açıkça, yavrucuğum mektepten bezdi, soldu sarardı der..
- مر پدر را گوید آن مادر جهار ** که ز مکتب بچهام شد بس نزار
- Başka karından olsaydı ona bu kadar cefada bulunmazdın.
- از زن دیگر گرش آوردیی ** بر وی این جور و جفا کم کردیی
- Doğrusunu istersen bu yavrucuk, senin oğlun olmasaydı ve ben doğurmasaydım, yine anası, bu sözü söylerdi! 1435
- از جز تو گر بدی این بچهام ** این فشار آن زن بگفتی نیز هم
- Kendine gel, bu anadan , onun merhametinden kaç. Babanın sillesi, onun helvasından yeğdir.
- هین بجه زن مادر و تیبای او ** سیلی بابا به از حلوای او
- Ana nefistir…Baba da cömert akıl. Akla uyan önce daralır ama sonunda yüzlerce genişliğe uğrar.
- هست مادر نفس و بابا عقل راد ** اولش تنگی و آخر صد گشاد
- Ey akılları ihsan eden Allah, feryada yetiş. Sen bir şey dilemezsen hiç kimse dilemez.
- ای دهندهی عقلها فریاد رس ** تا نخواهی تو نخواهد هیچ کس
- İstek de sendedir, ihsan da. Biz kimiz ki? Evvel de sensin , âhır da.
- هم طلب از تست و هم آن نیکوی ** ما کییم اول توی آخر توی
- Hem sen söyle, hem sen dinle, hem sen ol. Biz bunca malımız mülkümüzle yine hiçbir şey değiliz. 1440
- هم بگو تو هم تو بشنو هم تو باش ** ما همه لاشیم با چندین تراش
- Yarabbi, bize tekliflerde bulundun, lûtfet de secdeye rağbetimizi artır;bize cebir tembelliğini gönderip şevkimizi söndürme.
- زین حواله رغبت افزا در سجود ** کاهلی جبر مفرست و خمود
- Cebir, kâmillerin kolu, kanadıdır.. Tembellerin bağı, zindanı.
- جبر باشد پر و بال کاملان ** جبر هم زندان و بند کاهلان
- Bu cebri, Nil suyu gibi bil. Mümine sudur, kâfire kan.
- همچو آب نیل دان این جبر را ** آب مومن را و خون مر گبر را
- Kanat, doğan kuşlarını padişaha götürür, kuzgunları mezarlığa.
- بال بازان را سوی سلطان برد ** بال زاغان را به گورستان برد
- Şimdi sen, yokluğu anlatmayı bırak. Çünkü panzehire benzer de zehir sanırsın. 1445
- باز گرد اکنون تو در شرح عدم ** که چو پازهرست و پنداریش سم
- Ey kapı yoldaşı, kendine gel. Hintli çocuk gibi yokluk Mahmudundan korkma sakın.
- همچو هندوبچه هین ای خواجهتاش ** رو ز محمود عدم ترسان مباش
- Şimdi bürünmüş olduğun varlıktan kork. O varlık hayali bir şey değildir, sen de bir şey değilsin!
- از وجودی ترس که اکنون در ویی ** آن خیالت لاشی و تو لا شیی
- Hiçbir şey olmayan bir şey, hiçbir şey olmayan bir şeye âşık olmuş; hiç var olmamış , hiç var olmamışın yolunu kesmiştir.
- لاشیی بر لاشیی عاشق شدست ** هیچ نی مر هیچ نی را ره زدست
- Bu hayaller, ortadan kalktı mı akla sığmaz şeylerin apaçık görünür sana!
- چون برون شد این خیالات از میان ** گشت نامعقول تو بر تو عیان
- “Geçip gitmiş olanlara ölüm yüzünden elem ve sıkıntı yoktur; onlar ancak ellerinde olanı kaybettiler, ona acınırlar”
- لیس للماضین هم الموت انما لهم حسره الموت
- 1450.İnsanların başbuğu doğru söylemiştir: “Dünyadan geçip giden kişinin 1450
- راست گفتست آن سپهدار بشر ** که هر آنک کرد از دنیا گذر
- Ölüm yüzünden bir derdi, bir acısı yoktur.Elindekini kaçırdığından dolayı, yüzlerce acıya düşer.”
- نیستش درد و دریغ و غبن موت ** بلک هستش صد دریغ از بهر فوت
- Neden her devletin , her nimetin mahzeni olan ölümü kıble edinmedim?
- که چرا قبله نکردم مرگ را ** مخزن هر دولت و هر برگ را
- Şaşkınlığımdan bütün ömrümce hayalleri kıble edindim, onlar da ecel gelince kaybolup gittiler der.
- قبله کردم من همه عمر از حول ** آن خیالاتی که گم شد در اجل
- ölenlerin hasreti ölüm değildir. Neden suretlere kapıldık? Diye acınırlar.
- حسرت آن مردگان از مرگ نیست ** زانست کاندر نقشها کردیم ایست
- Bunların bir suretten, köpükten ibaret olduğunu görmedik. Halbuki köpük, denizden doğar, denizde gelişir ve hareket eder. 1455
- ما ندیدیم این که آن نقش است و کف ** کف ز دریا جنبد و یابد علف
- Deniz , köpükleri karaya attı mı mezarlığa git de o köpükleri seyret!
- چونک بحر افکند کفها را به بر ** تو بگورستان رو آن کفها نگر
- Nerde sizin hareketiniz, oynaşmanız? Deniz sizi mahvolmaya mı terk etti de.
- پس بگو کو جنبش و جولانتان ** بحر افکندست در بحرانتان
- Onlar sana dille,dudakla değil de hal diliyle bu soruyu bize sorma, denize sor desinler.
- تا بگویندت به لب نی بل به حال ** که ز دریا کن نه از ما این سال
- Köpük gibi olan suret de dalga olmadan nasıl oynar? Yel olmadıkça toprak nasıl olur da havalanır?
- نقش چون کف کی بجنبد بی ز موج ** خاک بی بادی کجا آید بر اوج
- Suret tozunu gördün ya, yeli de gör. Köpüğü gördün ya , icat denizini de seyret. 1460
- چون غبار نقش دیدی باد بین ** کف چو دیدی قلزم ایجاد بین
- Gör, gör ki sende yalnız bu görüş, bu bakış işe yarar.Bundan ötesini sorarsan yağsın, etsin, ilik ve sinirden ibaretsin.
- هین ببین کز تو نظر آید به کار ** باقیت شحمی و لحمی پود و تار
- Fakat yağın mumları ışıklandırmaya yaramaz. Etin , sarhoşa kebap olmaz.
- شحم تو در شمعها نفزود تاب ** لحم تو مخمور را نامد کباب
- Bütün bu bedenini bakışta erit, bakışa yürü, bakışa git, bakışa var!
- در گداز این جمله تن را در بصر ** در نظر رو در نظر رو در نظر
- Bir vardır, iki fersahlık yolu görür; bir bakış vardır, iki âlemi görür, padişahın yüzünü de.
- یک نظر دو گز همیبیند ز راه ** یک نظر دو کون دید و روی شاه
- Bu ikisinin arasında sayıya sığmaz fark var.Gizli şeyleri Allah bilir ama gözüne bir sürme ara. 1465
- در میان این دو فرقی بیشمار ** سرمه جو والله اعلم بالسرار
- Yokluk denizini anlattık, duydun ya. Çalış da daima bu denizde ol.
- چون شنیدی شرح بحر نیستی ** کوش دایم تا برین بحر ایستی
- Çünkü tezgâhın aslı yokluk âlemidir;orada hiçbir şey yoktur, bomboştur, oranın nişanesi bulunmaz.
- چونک اصل کارگاه آن نیستیست ** که خلا و بینشانست و تهیست
- Bütün ustalar, işlerini göstermek için yokluğu ve sınıklık yurdunu ararlar.
- جمله استادان پی اظهار کار ** نیستی جویند و جای انکسار
- Ustaların ustası Allah’nın da tezgâhı yokluktur.
- لاجرم استاد استادان صمد ** کارگاهش نیستی و لا بود
- Nerde yokluk fazlaysa orası Allah tezgâhıdır, Allah işi oradadır. 1470
- هر کجا این نیستی افزونترست ** کار حق و کارگاهش آن سرست
- Yokluk , en yüksek derece olduğundan yoksullar, oraya vardılar, ödülü aldılar.
- نیستی چون هست بالایین طبق ** بر همه بردند درویشان سبق
- Hele bedenini, malını yok etmiş derviş, hepsinden ileridir. Fakat iş beden yokluğundadır, dilencilikte değil.
- خاصه درویشی که شد بی جسم و مال ** کار فقر جسم دارد نه سال
- Dilenci, malı bitmiş kişidir; kanaat sahibi ise, bedenine kıyan kişi.
- سایل آن باشد که مال او گداخت ** قانع آن باشد که جسم خویش باخت
- Artık dertten şikâyet etme. Çünkü dert , insanı yokluğa sürüp götüren rahvan bir attır.
- پس ز درد اکنون شکایت بر مدار ** کوست سوی نیست اسپی راهوار
- Ben bu kadarını söyledim, ötesini sen düşün. Fikrin donmuşsa , düşünemiyorsan yürü, zikret. 1475
- این قدر گفتیم باقی فکر کن ** فکر اگر جامد بود رو ذکر کن
- Zikir, fikri titretir, harekete getirir. Zikri bu donmuş fikre güneş yap.
- ذکر آرد فکر را در اهتزاز ** ذکر را خورشید این افسرده ساز
- İşin aslı cezp eder. Fakat kardeş , işten kalıp o cezbeyi bekleme.
- اصل خود جذبه است لیک ای خواجهتاش ** کار کن موقوف آن جذبه مباش