English    Türkçe    فارسی   

6
1583-1632

  • Ananın, yahut babanın ekşi suratı,çocuğu her zarardan korur.
  • Ey sersem sersem gülüp duran, gülmenin zevkini gördün, bir de ağlamanın zevkini seyret. O, şeker madenidir.
  • Seni cehennem ağlatırsa onu anmak, sana cennetten hoştur. 1585
  • Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
  • Zevk gamlardadır. Onların izini kaybetmişler, abıhayatı karanlıklara çekip götürmüşlerdir.
  • Yolda konak yerine kadar tersine nal izleri var. İhtiyatlı ol gözünü dört aç.
  • İbret gözünü dört aç. Sevgilinin iki gözünü de kendi gözlerine dost et.
  • Kuran’dan “Onlar, işlerini danışarak yaparlar” âyetini oku. Sevgiliyle dost ol, nazlanarak of deme. 1590
  • Dost, yolda arkadır,sığınaktır. İyice bakarsan görürsün ki yol sevgiliden ibarettir.
  • Dostlara, sevdiklere ulaştın mı sus, otur. O halkaya kendini yüzük taşı yapmaya kalkışma.
  • Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir düşüncededir, susup dururlar.
  • Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
  • Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir. 1595
  • Gözü yıldızlara dik, yol ara. Söz, bakışı bulandırır, sus, söylenme.
  • İki doğru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanır gider.
  • Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
  • Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
  • Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar. 1600
  • Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
  • Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
  • Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
  • Sofinin, kadıdan sorusu
  • Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
  • Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş? 1605
  • Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, öbürü ağza zehir gibi gelmede.
  • Bütün nurlar, ebedîlik güneşindedir de doğru sabahla, yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor?
  • Bakanın gözüne çekilen sürme, aynı sürme. Doğru görüşle şaşı görüş nereden çıkıyor?
  • Para basılan yerin sahibi Allah iken nasıl oluyor da paraların bir kısmı iyi basılıyor, bir kısmı fena?
  • Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede, öbürü yol kesmede. 1610
  • Mademki hür kişiyle şaşkın kişi, bir karından doğmada, “Çocuk, babanın sırrıdır” sözü nasıl doğru oluyor?
  • Binlerce suretle görünen birliği kim görmüştür? Daimî olarak duran bir varlıktan nasıl oluyor da yüz binlerce hareket meydana geliyor?
  • Kadının sofiye cevabı
  • Kadı dedi ki: Ey sofi, şaşırma. Bunu bir örnekle anlatacağım dinle!
  • Âşıkların kararsızlığı da sevgilinin karar ve sebatından ileri gelir.
  • O dağ gibi nazlanıp durur, âşıklar da yapraklar gibi titrerler. 1615
  • Onun gülüşü ağlamalar koparır, yüzünün suyu yüz sularını yerlere döker.
  • Bütün bu keyfiyetler, köpük gibi denizin üstünde oynar durur.
  • Fakat denizin zatında da bir zıttı, bir ortağı benzeri yoktur, işinde de. Varlıklar, varlık libaslarını ondan giyerler.
  • Zıt, kendisine zıt olan şeye nasıl olur da varlık verir? Onu yaratması şöyle dursun belki ondan kaçar, uzaklaşır.
  • Eş ne demektir? Misil demektir, iyinin kötünün misli. Misil kendisine misil yaratır mı hiç? 1620
  • Ey Allahdan korkup çekinen, Allah, birbirine benzer, birbirinin misli iki varlık olsa yaratıcılıkta bu, neden öbürüne üstün olsun yani?
  • Bir bahçedeki yapraklar kadar birbirine eş ve zıt varlık olsa onlar, yine zıttı ve eşi olmayan denizin köpüklerine benzerler.
  • Denizin bu zıt görünüşlerini,bu sayısız tecellilerini , keyfiyetsiz olarak gör. Denizin varlığına keyfiyet nasıl sığar?
  • Onun en aşağı oyunu, canındır. Bu nelik ve nitelik cana nasıl sığar? Can nasıldır, nicedir diyebilir misin?
  • Peki, her katradaki akıl ve can bile bedene bigâne olan böyle bir deniz, 1625
  • Nasıl olur da sayı ve keyfiyetin daracık sahasına sığar? Aklıkül bile orada bilmeyenler arasına katılmıştır.
  • Akıl, bedene ey cansız şey der, hiç o dönüp varacağın denizden bir koku aldın, bir şey duydun mu?
  • Beden der ki: Ben ancak senin bir gölgenim. Gölgeden kim yardım ister ki?
  • Akıl da burası der, anlayabilecek kişinin, anlayamayacak kişiden daha âciz olduğu bir yerdir. Öyle bir hayret makamıdır burası ki,
  • Burada parlak güneş bile bir zerreye kulluk etmede, köle gibi hizmetlerde bulunmaktadır. 1630
  • Aslan burada ceylânın önüne baş kor. Doğan burada çil kuşunun yanında kanat çırpar.
  • Buna inanmıyorsan neden Mustafa yoksullardan dua ister durur du ya?