English    Türkçe    فارسی   

6
1603-1652

  • Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
  • Sofinin, kadıdan sorusu
  • Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
  • Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş? 1605
  • Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, öbürü ağza zehir gibi gelmede.
  • Bütün nurlar, ebedîlik güneşindedir de doğru sabahla, yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor?
  • Bakanın gözüne çekilen sürme, aynı sürme. Doğru görüşle şaşı görüş nereden çıkıyor?
  • Para basılan yerin sahibi Allah iken nasıl oluyor da paraların bir kısmı iyi basılıyor, bir kısmı fena?
  • Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede, öbürü yol kesmede. 1610
  • Mademki hür kişiyle şaşkın kişi, bir karından doğmada, “Çocuk, babanın sırrıdır” sözü nasıl doğru oluyor?
  • Binlerce suretle görünen birliği kim görmüştür? Daimî olarak duran bir varlıktan nasıl oluyor da yüz binlerce hareket meydana geliyor?
  • Kadının sofiye cevabı
  • Kadı dedi ki: Ey sofi, şaşırma. Bunu bir örnekle anlatacağım dinle!
  • Âşıkların kararsızlığı da sevgilinin karar ve sebatından ileri gelir.
  • O dağ gibi nazlanıp durur, âşıklar da yapraklar gibi titrerler. 1615
  • Onun gülüşü ağlamalar koparır, yüzünün suyu yüz sularını yerlere döker.
  • Bütün bu keyfiyetler, köpük gibi denizin üstünde oynar durur.
  • Fakat denizin zatında da bir zıttı, bir ortağı benzeri yoktur, işinde de. Varlıklar, varlık libaslarını ondan giyerler.
  • Zıt, kendisine zıt olan şeye nasıl olur da varlık verir? Onu yaratması şöyle dursun belki ondan kaçar, uzaklaşır.
  • Eş ne demektir? Misil demektir, iyinin kötünün misli. Misil kendisine misil yaratır mı hiç? 1620
  • Ey Allahdan korkup çekinen, Allah, birbirine benzer, birbirinin misli iki varlık olsa yaratıcılıkta bu, neden öbürüne üstün olsun yani?
  • Bir bahçedeki yapraklar kadar birbirine eş ve zıt varlık olsa onlar, yine zıttı ve eşi olmayan denizin köpüklerine benzerler.
  • Denizin bu zıt görünüşlerini,bu sayısız tecellilerini , keyfiyetsiz olarak gör. Denizin varlığına keyfiyet nasıl sığar?
  • Onun en aşağı oyunu, canındır. Bu nelik ve nitelik cana nasıl sığar? Can nasıldır, nicedir diyebilir misin?
  • Peki, her katradaki akıl ve can bile bedene bigâne olan böyle bir deniz, 1625
  • Nasıl olur da sayı ve keyfiyetin daracık sahasına sığar? Aklıkül bile orada bilmeyenler arasına katılmıştır.
  • Akıl, bedene ey cansız şey der, hiç o dönüp varacağın denizden bir koku aldın, bir şey duydun mu?
  • Beden der ki: Ben ancak senin bir gölgenim. Gölgeden kim yardım ister ki?
  • Akıl da burası der, anlayabilecek kişinin, anlayamayacak kişiden daha âciz olduğu bir yerdir. Öyle bir hayret makamıdır burası ki,
  • Burada parlak güneş bile bir zerreye kulluk etmede, köle gibi hizmetlerde bulunmaktadır. 1630
  • Aslan burada ceylânın önüne baş kor. Doğan burada çil kuşunun yanında kanat çırpar.
  • Buna inanmıyorsan neden Mustafa yoksullardan dua ister durur du ya?
  • Bu, belletme içindi dersen bilgisizlik, nasıl olur da anlatma vesilesi kesilir?
  • O biliyordu ki padişahlara lâyık defineyi, padişah, yıkık yerlere gömer.
  • O yıkık yerin her cüzü, defineyi gösterir ama kötü zan, o defineyi kaybetmek için tersine çakılmış nal izlerine benzer. 1635
  • Hattâ doğrusu hakikat, hakikatte garkolmuştur da bu sebeple yetmiş fıkra, belki de yüz fıkra meydana çıkmıştır.
  • Sofi, can kulağını iyi aç, sana kendi saçma sözlerini anlatıyorum.
  • Takdir sana bir zahım vurdu mu bekle, ondan sonra bir ağır elbise giydirecektir.
  • Çünkü o, silleyi vurduktan sonra taç ve taht bağışlamayacak bir padişah değildi.
  • Bütün dünya, onca bir sinek kanadı değerindedir. Bir silleye karşı da sonsuz ihsanlarda bulunur. 1640
  • Boynunu, dünyanın şu altın boyunduruğundan çabuk kurtar da Allahdan sille satın almaya bak.
  • Peygamberler de dertlere, musibetlere sabrettiler de o yüzden başlarını yücelttiler.
  • Fakat yiğidim, hazırlan, bekle de gelince seni evde bulsun.
  • Yoksa eve geldim, kimsecikler yoktu diye getirdiği elbiseyi geri götürür ha!
  • Sofinin ,yine kadıya sorması
  • Sofi dedi ki: Ne olurdu yâni, bu âlem, ebedî olarak insana gülseydi, hiç kaşlarını çatmasaydı. 1645
  • Her an ortaya bir acılık katmasaydı, değişip durarak insana zahmetler vermeseydi.
  • Gündüzün nurunu gece çalmasaydı, zevk ve sefalar sürülen bahçeyi kış talan etmeseydi.
  • Sıhhat kadehi humma taşı ile kırılmasaydı, eminliği dert ve elem korkusu bozmasaydı.
  • Hâsılı nimetinde bir hırıltı, gürültü olmasaydı cömertliğinden, ne eksilirdi ki?
  • Kadının sofiye cevap vermesi ve Türkle terzi hikâyesini örnek getirmesi
  • Kadı, pek bomboş bir sofisin sen. Kûfî yazıdaki kef gibi bomboşsun, bir parçacık bile aklın yok. 1650
  • Ağzından şekerler saçan hikâyeci, geceleri terzilerin hainliklerini anlatır, hiç duymadın mı sen?
  • Onların halkı nasıl soyup soğana çevirdiklerine dair geçmiş zamanlardaki hikâyeleri anlatır durur.