English    Türkçe    فارسی   

6
1622-1671

  • Bir bahçedeki yapraklar kadar birbirine eş ve zıt varlık olsa onlar, yine zıttı ve eşi olmayan denizin köpüklerine benzerler.
  • Denizin bu zıt görünüşlerini,bu sayısız tecellilerini , keyfiyetsiz olarak gör. Denizin varlığına keyfiyet nasıl sığar?
  • Onun en aşağı oyunu, canındır. Bu nelik ve nitelik cana nasıl sığar? Can nasıldır, nicedir diyebilir misin?
  • Peki, her katradaki akıl ve can bile bedene bigâne olan böyle bir deniz, 1625
  • Nasıl olur da sayı ve keyfiyetin daracık sahasına sığar? Aklıkül bile orada bilmeyenler arasına katılmıştır.
  • Akıl, bedene ey cansız şey der, hiç o dönüp varacağın denizden bir koku aldın, bir şey duydun mu?
  • Beden der ki: Ben ancak senin bir gölgenim. Gölgeden kim yardım ister ki?
  • Akıl da burası der, anlayabilecek kişinin, anlayamayacak kişiden daha âciz olduğu bir yerdir. Öyle bir hayret makamıdır burası ki,
  • Burada parlak güneş bile bir zerreye kulluk etmede, köle gibi hizmetlerde bulunmaktadır. 1630
  • Aslan burada ceylânın önüne baş kor. Doğan burada çil kuşunun yanında kanat çırpar.
  • Buna inanmıyorsan neden Mustafa yoksullardan dua ister durur du ya?
  • Bu, belletme içindi dersen bilgisizlik, nasıl olur da anlatma vesilesi kesilir?
  • O biliyordu ki padişahlara lâyık defineyi, padişah, yıkık yerlere gömer.
  • O yıkık yerin her cüzü, defineyi gösterir ama kötü zan, o defineyi kaybetmek için tersine çakılmış nal izlerine benzer. 1635
  • Hattâ doğrusu hakikat, hakikatte garkolmuştur da bu sebeple yetmiş fıkra, belki de yüz fıkra meydana çıkmıştır.
  • Sofi, can kulağını iyi aç, sana kendi saçma sözlerini anlatıyorum.
  • Takdir sana bir zahım vurdu mu bekle, ondan sonra bir ağır elbise giydirecektir.
  • Çünkü o, silleyi vurduktan sonra taç ve taht bağışlamayacak bir padişah değildi.
  • Bütün dünya, onca bir sinek kanadı değerindedir. Bir silleye karşı da sonsuz ihsanlarda bulunur. 1640
  • Boynunu, dünyanın şu altın boyunduruğundan çabuk kurtar da Allahdan sille satın almaya bak.
  • Peygamberler de dertlere, musibetlere sabrettiler de o yüzden başlarını yücelttiler.
  • Fakat yiğidim, hazırlan, bekle de gelince seni evde bulsun.
  • Yoksa eve geldim, kimsecikler yoktu diye getirdiği elbiseyi geri götürür ha!
  • Sofinin ,yine kadıya sorması
  • Sofi dedi ki: Ne olurdu yâni, bu âlem, ebedî olarak insana gülseydi, hiç kaşlarını çatmasaydı. 1645
  • Her an ortaya bir acılık katmasaydı, değişip durarak insana zahmetler vermeseydi.
  • Gündüzün nurunu gece çalmasaydı, zevk ve sefalar sürülen bahçeyi kış talan etmeseydi.
  • Sıhhat kadehi humma taşı ile kırılmasaydı, eminliği dert ve elem korkusu bozmasaydı.
  • Hâsılı nimetinde bir hırıltı, gürültü olmasaydı cömertliğinden, ne eksilirdi ki?
  • Kadının sofiye cevap vermesi ve Türkle terzi hikâyesini örnek getirmesi
  • Kadı, pek bomboş bir sofisin sen. Kûfî yazıdaki kef gibi bomboşsun, bir parçacık bile aklın yok. 1650
  • Ağzından şekerler saçan hikâyeci, geceleri terzilerin hainliklerini anlatır, hiç duymadın mı sen?
  • Onların halkı nasıl soyup soğana çevirdiklerine dair geçmiş zamanlardaki hikâyeleri anlatır durur.
  • Kumaş keserlerken kumaşın bir parçasını nasıl çaldıklarını şuna buna söyler.
  • Hikâyecinin biri de geceleyin yine terzi masalı okumaya koyulmuştu. Halk başına toplanmıştı.
  • Dinleyici bulunduğundan bütün cüzleri hikâye olmuştu âdeta. 1655
  • Peygamber aleyhisselâm “Şüphe yok Allah, dinleyenlerin himmetince vaiz edenlerin diline hikmet telkin eder” buyurdu.
  • Birisinin sözü güzelse dinleyicidendir. Öğretmenin heyecanı ve işe iyi sarılması, çocuğun tesiriyledir.
  • Yirmi dört şubeden çalgı çalan bir çalgıcıya, dinleyen olmadı mı çalgısı bir yük olur.
  • Aklına ne bir yanık nağme gelir, ne bir güzel, ne de on parmağı, çalgının perdelerinde ve tellerde oynar!
  • Gayb haberlerini dinleyen bir kulak olmasaydı hiçbir muştucu gökten vahiy getirmezdi.
  • Allah sanatlarını gören gözler olmasaydı ne gökyüzü dönerdi, ne yeryüzü gülerdi. 1660
  • “Sen olmasaydın” sözü, keskin ve görür gözler içindir.
  • Fakat halk, kadın ve yemek aşkından nereden Allah sanatına bakacak, nereden Allah aşkına düşecek?
  • Yiyecek birkaç köpek olmadıktan sonra tutmaç suyunu köpeklerin yiyecekleri yere dökmezsin ki.
  • Yürü, Allah mağarasının köpeği ol da o, seni seçsin, bu yal yerinden kurtarsın.
  • Hikâyeci, terzilerin insafsızca hırsızlılarını anlattı, çaldıkları kumaşları nasıl sakladıklarını söyledi. 1665
  • Halk arasında Hıta’lı bir Türk vardı. Bu sırrın açılmasına pek kızdı öfkelendi.
  • Gece, kıyamet günü gibi o sırları, hakikat ehline açıp durmaktaydı.
  • Nereye gitsen de orada birbirlerinin sırlarını açan iki düşmanı savaşır görsen;
  • O anı, anılıp söylenen mahşer bil. O sır söyleyen boğazı da sur say.
  • Allah, öfke sebeplerini hazırlamış, o kötülükleri ortaya atmıştır. 1670
  • Hikâyeci, terzilerin bir çok hainliklerini sayıp döktü. Türk acıklandı, kızdı, dertlendi.