English    Türkçe    فارسی   

6
1733-1782

  • Zamanın hâdiselerine bakma. Feleğin acılıklarını, hazım olunmaz şeylerini görme.
  • Rızkın, geçimin darlığına, şu kıtlığına, korkuya, titreyişe bakma.
  • Şuna bak sen: Bu kadar acılıklarıyla beraber yine de onun için ölüyor, ondan bir türlü kendinizi çekemiyorsunuz. 1735
  • Acı imtihanı bir rahmet bil, Belh ve Merv ülkelerine sahip olmayı bir gazap say.
  • O İbrahim, telef olmaktan çekinmedi, ateşe atıldı, fakat yanmadı, bu İbrahim, şereften saltanattan kaçtı, kendisini ateşe attı.
  • Şaşılacak şey. Ateş onu yakmadı, bunu yaktı. İstek yolunda böyle tersine nallar vardır işte!
  • Sofinin tekrar sual sorması
  • Sofi dedi ki: Yardımı dilenen Allah, kârımızı ziyansız etmeye kadirdir.
  • Ateşi gül ve ağaç haline getiren, bunu da zararsız bir hale getirebilir. 1740
  • Dikenden gül çıkaran şu kışı da bahar edebilir.
  • Her serviyi hür bir halde sere serpe yücelten, derdi de neşe haline getirir.
  • Onun lûtfuyla her şey, yokluktan var oldu. Var ettiğini ebedî kılarsa nesi eksilir ki?
  • Bedene can verip dirilten, dirilttiğini öldürmezse ziyana mı girer?
  • O cömert Allah, kulunun isteğini çalışmadan verse ne çıkar? 1745
  • Artık kullarından pusuda bekleyen nefis hilesiyle melûn şeytanın hilesini uzak tutsa ne olur ki?
  • Kadının sofiye cevap vermesi
  • Kadı dedi ki: Acı emir olmasaydı, dünyada çirkin, güzel taş ve inci bulunmasaydı,
  • Nefis, şeytan heva ve hevese... Zahmet, meşakkat, savaş olmasaydı,
  • A perdesi, yırtılmış adam; padişah kullarına ne ad takardı?
  • Nasıl ey sabırlı, ey hilim sahibi, ey yiğitlik, ey hikmet ıssı diyebilirdi? 1750
  • Yol kesen ve melûn şeytan olmasaydı sabırlılar, doğrular ve yoksulları doyuranlar, nasıl belli olurdu?
  • Rüstem ve Hamza’yla namussuz, aynı ve bir olsaydı bilgi ve hikmet bâtıl olurdu.
  • Bilgi ve hikmet, doğru yolla yolsuzluğu göstermek içindir. Her taraf yoldan ibaret olsaydı hikmet, abes ve boş bir şey olurdu.
  • Sense bu acı sulu tabiat dükkânı için iki âleminde yıkılmasını hoş görüyorsun.
  • Ben bilip duruyorum ki sen paksın, ham değilsin. Bu soruşunda aşağılık kişilerin anlaması için. 1755
  • Devranın cefası ile âlemdeki bütün eziyetler, Allah’dan uzak olmadan ve gafil bulunmadan daha kolaydır.
  • Çünkü bunlar hep geçer de onlar geçmez. Devlet, ona derler ki insanın canı uyanık olsun!
  • Zahmete sabretmek ,sevgilinin ayrılığına sabretmetken kolaydır.
  • Kadının biri kocasına dedi ki: Ey adamlığı bir adımda aşan!
  • Bana hiç bakmıyorsun, neden? Ne vaktedek bu horlukta kalacağım?
  • Kocası dedi ki: Boğazına bakıyorum, çıplağım ama elim ayağım var, çalışıp çabalıyorum. 1760
  • Güzelim, ere kadının boğazına ve elbisesine bakmak farzdır. Ben ikisine de bakıyorum. Bu hususlarda eksiğin, gediğin yok.
  • Kadın, gömleğinin yenini gösterdi. Pek kaba ve kirliydi.
  • Dedi ki: Kabalığından bedenimi yiyor. Kimse kimseye bu çeşit elbise verir mi?
  • Kocası, a kadın dedi, sana bir sorum var: Yoksul adamım ben, elimden bu geliyor.
  • Doğru, bu çok kaba, çok çirkin, fakat ey düşünceli kadın, bir düşün. 1765
  • Bu mu daha kötü, yoksa boşanmak mı? Bu mu sana daha kötü geliyor ,yoksa ayrılık mı?
  • Ey kınayıp duran belâ, yoksulluk, eziyet ve mihnet de böyledir işte.
  • Şüphe yok ki heva ve hevesi terk etmek acıdır ama Allahdan uzak olma acılığından elbette daha iyidir.
  • Savaş ve oruç güçtür, çetindir. Fakat bu güçlük ve çetinlik, Allahnın, kulu kendinden uzaklaştırmasından, böyle bir derde uğratmasından yeğdir.
  • İhsan ve lûtuflar ıssı Allah, bir gün, ey benim hastam, ey benim mihnetime uğrayan kul, nasılsın? derse hiç zahmet ve eziyet kalır mı? 1770
  • Hattâ böyle demese bile, böyle dediğini duymasan, anlamasan bile senin o zevkin yok mu? Allah’nın senin hatırını sormasıdır işte.
  • Gönül hekimleri olan güzeller, hastaların hatırını sormaya düşkündürler.
  • Utanır, söz olmasın derlerse bir çare bulurlar, yine haber gönderirler.
  • Haber bile göndermeseler bunu düşünürler ya. Hâsılı hiçbir sevgili yoktur ki âşıkından haberi olmasın?
  • Ey duyulmamış, eşsiz hikâyeler arayan, âşıkların hikâyesini oku. 1775
  • Bunca uzun zamanlardır kaynar durursun ama yine de tatar aşı gibi yarı pişman bir haldesin ey kadid olmuş adam!
  • Bir ömürdür Allah adaletini görmüş, o tadı almışsın da yine görmeyenlerden daha namahremsin.
  • Talebelik eden üstat olur. Öyle olduğu halde sen günden güne geri gitmişsin a inatçı kör.
  • Anandan,i babandan haberin yok, geceyle gündüzden de ibret almamışsın.
  • Örnek
  • Bir ârif, papazın birine sordu: Sen mi daha yaşlısın sakalın mı? 1780
  • Papaz dedi ki: Ben ondan önce doğdum. Sakalsız nice zamanlarım var.
  • Ârif dedi ki: Sakalın ağarmış, eski halini terk etmiş. Öyle olduğu halde yazıklar olsun, kötü huyun hâlâ dönmemiş!