English    Türkçe    فارسی   

6
1784-1833

  • Önce doğduğun renktesin hâlâ. Ondan bir adım bile ileri atmamışsın.
  • Hâlâ kaptaki ekşi ayransın. Hâlâ o yoğurdun yağını ayıramamışsın. 1785
  • Hâlâ balçık küpteki hamursun, bir ömürdür ateşli tandırdasın ama hâlâ pişmemişsin.
  • Heves yeli ile başın dönüyor ama tepedeki ot gibi ayağın toprakta.
  • Musa kavmi gibi Tih çölünün ıssısında, durduğun yerde tam kırk yıl kala kalmışsın a akılsız adam!
  • Her gün, ta akşama kadar koşup duruyorsun. Fakat kendini yine de ilk konak yerinde görmedesin!
  • O öküze âşık oldukça şu üç yüz yıllık uzaklıktan kurtulamazsın. 1790
  • Onların da gönüllerinden öküzün hayali çıkmadıkça ıssı bir girdaba benzeyen o çölde kaldılar.
  • Bu öküzü bir tarafa bırak, Allahdan sonsuz lûtuflara ermiş, nihayetsiz nimetler görmüşsün.
  • Fakat öküz tabiatlısın, onun için o büyük büyük iyilikler, bu öküzün aşkı ile gönlünden gidiverdi.
  • Bâri şimdi bedeninin bütün cüzilerinden sor. Şu dilsiz uzuvlarının yüzlerce dili vardır.
  • Âleme rızık veren Allah’nın nimetlerinin zikri, zaman yapraklarında gizlenmiştir. 1795
  • Sen gece gündüz hikâye arar durursun. Halbuki senin cüzilerinin cüzileri, sana hikâyeler söyler durur.
  • Onlar yokluktan var olalı nice neşeler gördüler, nice gamlar tattılar.
  • Çünkü hiçbir cüzi lezzetsiz bitmez. Istıraplarla zayıflar, kuru kalır.
  • Halbuki senin cüzün kaldı da o iyilik, o nimet, aklından gitti. Daha doğrusu gitmedi,beş duygunla yedi endamından gizlendi.
  • Yaz gibi hani. Yazın pamuk biter de o kalır, fakat yaz hatırlanmaz olur. 1800
  • Yahut da buz gibi. Kışın olur da kış gizlenir, buz bize kalır.
  • Bu o güçlükten bir armağandır. Kışın da yazın armağanları şu meyvelerdir.
  • Ey yiğit bunun gibi senin her cüzün de bedeninde Allahnın bir nimetini söylemededir.
  • Şu kadın gibi yirmi oğlu vardı da her oğlu, bir güzel halini anlatmadadır.
  • Sarhoşluk ve oynaşma olmadıkça gebe kalınmaz. Bahar olmayınca bahçelerde bir şey doğar mı? 1805
  • Gebelerle kucaklarındaki çocuklar, baharın o kadınların aşkına delâlet eder.
  • Her ağaç, çocuklarını emzirmededir. Hepsi, Meryem gibi gizli bir padişahtan gebe kalmıştır.
  • Ateş suyla gizlenir ama üstünde yüz binlerce köpük coşar.
  • Ateş pek gizlidir, fakat köpük, on parmağı ile ateşin varlığına delâlet etmekdedir.
  • Vuslat sarhoşlarının cüzleri de, bunun gibi hal ve söz timsallerinden gebe kalır. 1810
  • Hal güzelliğine karşı ağızları açık kalmıştır onların. Gözleri, cihan nakşına örtülmüştür.
  • O doğanlar bu dört unsurdan doğmazlar. Onun için de bu gözlere görünmezler.
  • Onlar, tecelliden doğmuşlardır. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler.
  • Doğmuşlar dedim ya, hakikatte doğmamışlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiş bir sözdür.
  • Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma. 1815
  • Bu gül, coşmuş köpürmüş, söylenip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karşı sözü kes de kulak kesil!
  • Her ikisi de, yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sırrına iki âdil şahittir bunlar.
  • Bu iki seçilmiş lâtif güzellik de gebeliklere ve geçmiş zamandaki haşirlere şahadet ederler.
  • Yeniden yeniye gelen temmuz ayında buzun, her an kış hikâyelerini söylemesi gibi.
  • Hani buz da, soğuk rüzgârları, zemheriyi, yaz günlerinde o güç zamanları söyler ya. 1820
  • Kışın meyve ve Allah lûtfunun hikâyelerini anlatır.
  • Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler.
  • İşte onun gibi senden de hal gitti, cüzün o halin armağanı olarak kaldı. Ya ona sor, yahut da hatırla.
  • Gama giriftar oldun mu çeviksen derhal sıçrar, o ümitsizlik deminden kurtulursun.
  • Ona, ey hali, nimetleri o yüceliği inkâr eden gam, dersin... 1825
  • Her dem baharda, neşede değilsin de gül yığınına benzeyen bedenin, neyin ambarı ya?
  • Gül yığını bedenin, düşüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkâr ediyor ha. Şaşılacak şey bu işte!
  • Nimetleri inkâr eden maymun huylulardan saman bile esirgenir. Fakat peygamber huylu kişilere güneş ve bulut, saçı olarak saçılır.
  • O küfür inadı, maymun âdetidir. Şu hamd-ü şükürse Peygamberin yoludur.
  • Perdelerin yırtılması, maymun huylulara neler etti? Peygambere benzeyenlerse ibadetleri, ne faydalar verdi! 1830
  • Mamur yerlerde kuduz köpekler vardır. Yücelik ve nur definesi, yıkık yerlerdedir.
  • Şu doğma, ayın tutulmasında olmasaydı bunca filozof, yolu kaybeder miydi hiç?
  • Akıllı fikirli kişiler, bu yol yitirme yüzünden burunlarının üstünde ahmaklık dağını gördüler!
  • Kazanmadan rızık dileyen yoksul hikâyesi