English    Türkçe    فارسی   

6
1968-2017

  • Aşk yılmaz, canını sakınmaz, utanma nedir bilmez. Değirmen taşının altına gitmiş gibi belâlara uğrar, sabreder.
  • Öyle pek yüzlüdür ki hiç arkasını dönmez. Bir fayda elde etmek ümidini öldürmüştür içinde.
  • Neyi var, neyi yoksa ortaya kor, oynar, yutulur, bir ücret aramaz. Allah’nın aldığı gibi yine hepsini Allahya verir, tertemiz olur. 1970
  • Allah, ona sebepsiz olarak bu varlığı vermiştir.O cömert er de sebepsiz olarak Allah vergisini Allahya bağışlar.
  • Cömertlik, sebepsiz olarak vermektir. Temizlik, her şeyi Allahya verip arınmak, her şeriatın dışındadır.
  • Çünkü şeriat, ya Allah ihsanına nail olmayı, yahut Allah kahrından kurtulmayı arar. Varlıktan arınanlarsa Allah’nın has kurbanlarıdır.
  • Onlar, ne Allahyı sınarlar, ne de ziyana, kâra aldırış ederler.
  • Padişahın,definenin yerini gösteren kâğıdı ”Al,biz bundan vazgeçtik” diye yoksula vermesi
  • O dertli definenin kâğıdını padişah, o dertlere uğramış fakire verince; 1975
  • Yoksul adam, düşmanlarından, onların saçmasından emin oldu, gidip sevdalandığı şeye adamakıllı sarıldı.
  • İnsanı dertlere düşüren aşka yâr oldu. Köpek, yarasını yalaya yalaya iyi eder.
  • Aşk ıstırabına hiçbir yâr, hiçbir ortak yoktur. Âşığa âlemde bir tek mahrem bile bulunmaz.
  • Âşıktan daha deli kimse yoktur. Akıl, onun sevdasına karşı kördür, sağırdır.
  • Çünkü bu, herkesin deliliğine benzemez ki. Hekimlik bilgisinde bunu iyileştirecek hükümler yoktur. 1980
  • Bir hekim, bu çeşit deliliğe uğrasa hekimlik kitabını kanı ile yıkar, yazılanların hepsini silerdi.
  • Bütün akılların hekimliği, aşka göre çizilmiş suretlerden başka bir şey değildir. Bütün güzellerin yüzleri, onun yüzünün perdesidir.
  • Ey aşk mezhebine giren, yüzünü kendine çevir. Sana meftun olan, senden başkası değildir.
  • O adamda kendini kıble yapmış, dua edip durmuştu. “İnsan ancak çalıştığını elde eder.”
  • Bundan önce bir cevap duymadan yıllarca dua etmişti. 1985
  • İcabet edilmeden dua ediyor, Allah kereminden “Lebbeyk” sesini gizli olarak işitiyordu.
  • O illetli adam, ulu yaratıcının cömertliğine güvendiğinden tefsiz oynuyordu.
  • Ona ne bir hatif sesi gelmişti, ne bir haberci ulaşmıştı. Ümit kulağı, “Lebbeyk” sesiyle doluydu ama.
  • Ümidi, dilsiz, sessiz “gel” demekteydi. O dâvet, gönlünden usancı silip süpürüyordu.
  • Dama gelmeyi öğrenen güvercini çağırma, kov, o bir yere gidemez, kanadı bağlıdır. 1990
  • Ey hak Ziyası Hüsameddin, onu kovsan da seninle buluştuğu için can kanadı bitmiştir;
  • Kovsan da can kuşu, sebepsiz olarak senin damının etrafında döner dolaşır.
  • Onun yiyeceği ,içeceği, konacağı yer, hep senin damındır. Yücelerde kanat çırpar ama tuzağına âşıktır.
  • Hattâ ruh, bir an hırsızlamacasına o fütuhattan dolayı sana şükretmese, münkir olsa.
  • Durup dinlenmeden kin güden aşk sahnesi, derhal o inkâr eden göğüse ateş dolu bir leğen koyuverir. 1995
  • Aya gel, tozdan vazgeç. Aşk padişahı seni çağırmada, çabuk dön der.
  • Ben, güvercin gibi sarhoşçasına bu damın, bu güvercinliğin etrafında kanat çırpmaktayım.
  • Aşk Cebrailiyim, Sidre’m sensin. İlletliyim, Meryem oğlu İsa sensin bana.
  • O inciler saçan denizi coştur. Şu hastayı bu gün bir hoşça sor, soruştur!
  • Çünkü sen, onunsun, deniz de onundur. Bu an, onun nöbet zamanıdır ama aldırma. 2000
  • Zaten bu, onun meydana getirdiği bir feryattan ibarettir. Yarabbi, sen gizli olanı koru, onu meydana çıkarma.
  • Ney gibi iki ağzımız var. Bir ağız, onun dudaklarında gizli.
  • Öbür ağız, size görünmede, feryat etmede, havaya bir hay huydur salmada.
  • Fakat can gözü açık olan bilir ki bu baştan çıkan feryat da o baştan çıkmadadır.
  • Neyin bu feryadı, onun soluklarından. Ruhun hay huyu, onun hay huylarından. 2005
  • Ney, onun dudakları ile hemdem olmasaydı âlemi şekerle doldurabilir miydi?
  • Kiminle yattın, hangi tarafından kalktın da böyle deniz gibi coşup köpürmedesin?
  • Yahut da “Ben rabbime konuk olurum” hâdisini okudun, ateş denizinin ta içine atıldın.
  • Fakat “ey ateş, soğu” nârası, ey kendisine uyulan zat, senin canını korudu.
  • Ey hak Ziyası, din ve gönlün Husam’ı! Hiç güneş, balçıkla sıvanır mı? 2010
  • Bu toprak parçaları, senin güneşini örtmek istediler ama,
  • Dağların gönlündeki lâ’l madenleri, sana delâlet etmede. Bağlar, bahçeler, senin gülümsemelerinle dopdolu.
  • Senin erliğine mahrem olacak Rüstem nerede ki senin yüzlerce harmanından bir buğday tanesini söylemeye kalkayım.
  • Senin sırrından bir ah etmek istersem ancak Ali gibi bir kuyuya gitmeli, kuyunun içine ah etmeliyim.
  • Kardeşlerin gönüllerinde kin olduğundan Yusuf’umun kuyu dibinde kalması daha iyi. 2015
  • Sarhoş oldum, kendini ortaya atacağım artık. Kuyu nedir ki? Ben gidip ovanın ta ortasına çadır kuracağım.
  • Ateşli şarabı ver avucuma da ondan sonra benim sarhoşça debdebemi, azametimi seyret.