English    Türkçe    فارسی   

6
1977-2026

  • İnsanı dertlere düşüren aşka yâr oldu. Köpek, yarasını yalaya yalaya iyi eder.
  • یار کرد او عشق درداندیش را  ** کلب لیسد خویش ریش خویش را 
  • Aşk ıstırabına hiçbir yâr, hiçbir ortak yoktur. Âşığa âlemde bir tek mahrem bile bulunmaz.
  • عشق را در پیچش خود یار نیست  ** محرمش در ده یکی دیار نیست 
  • Âşıktan daha deli kimse yoktur. Akıl, onun sevdasına karşı kördür, sağırdır.
  • نیست از عاشق کسی دیوانه‌تر  ** عقل از سودای او کورست و کر 
  • Çünkü bu, herkesin deliliğine benzemez ki. Hekimlik bilgisinde bunu iyileştirecek hükümler yoktur. 1980
  • زآنک این دیوانگی عام نیست  ** طب را ارشاد این احکام نیست 
  • Bir hekim, bu çeşit deliliğe uğrasa hekimlik kitabını kanı ile yıkar, yazılanların hepsini silerdi.
  • گر طبیبی را رسد زین گون جنون  ** دفتر طب را فرو شوید به خون 
  • Bütün akılların hekimliği, aşka göre çizilmiş suretlerden başka bir şey değildir. Bütün güzellerin yüzleri, onun yüzünün perdesidir.
  • طب جمله‌ی عقلها منقوش اوست  ** روی جمله دلبران روپوش اوست 
  • Ey aşk mezhebine giren, yüzünü kendine çevir. Sana meftun olan, senden başkası değildir.
  • روی در روی خود آر ای عشق‌کیش  ** نیست ای مفتون ترا جز خویش خویش 
  • O adamda kendini kıble yapmış, dua edip durmuştu. “İnsan ancak çalıştığını elde eder.”
  • قبله از دل ساخت آمد در دعا  ** لیس للانسان الا ما سعی 
  • Bundan önce bir cevap duymadan yıllarca dua etmişti. 1985
  • پیش از آن کو پاسخی بشنیده بود  ** سالها اندر دعا پیچیده بود 
  • İcabet edilmeden dua ediyor, Allah kereminden “Lebbeyk” sesini gizli olarak işitiyordu.
  • بی‌اجابت بر دعاها می‌تنید  ** از کرم لبیک پنهان می‌شنید 
  • O illetli adam, ulu yaratıcının cömertliğine güvendiğinden tefsiz oynuyordu.
  • چونک بی‌دف رقص می‌کرد آن علیل  ** ز اعتماد جود خلاق جلیل 
  • Ona ne bir hatif sesi gelmişti, ne bir haberci ulaşmıştı. Ümit kulağı, “Lebbeyk” sesiyle doluydu ama.
  • سوی او نه هاتف و نه پیک بود  ** گوش اومیدش پر از لبیک بود 
  • Ümidi, dilsiz, sessiz “gel” demekteydi. O dâvet, gönlünden usancı silip süpürüyordu.
  • بی‌زبان می‌گفت اومیدش تعال  ** از دلش می‌روفت آن دعوت ملال 
  • Dama gelmeyi öğrenen güvercini çağırma, kov, o bir yere gidemez, kanadı bağlıdır. 1990
  • آن کبوتر را که بام آموختست  ** تو مخوان می‌رانش کان پر دوختست 
  • Ey hak Ziyası Hüsameddin, onu kovsan da seninle buluştuğu için can kanadı bitmiştir;
  • ای ضیاء الحق حسام‌الدین برانش  ** کز ملاقات تو بر رستست جانش 
  • Kovsan da can kuşu, sebepsiz olarak senin damının etrafında döner dolaşır.
  • گر برانی مرغ جانش از گزاف  ** هم بگرد بام تو آرد طواف 
  • Onun yiyeceği ,içeceği, konacağı yer, hep senin damındır. Yücelerde kanat çırpar ama tuzağına âşıktır.
  • چینه و نقلش همه بر بام تست  ** پر زنان بر اوج مست دام تست 
  • Hattâ ruh, bir an hırsızlamacasına o fütuhattan dolayı sana şükretmese, münkir olsa.
  • گر دمی منکر شود دزدانه روح  ** در ادای شکرت ای فتح و فتوح 
  • Durup dinlenmeden kin güden aşk sahnesi, derhal o inkâr eden göğüse ateş dolu bir leğen koyuverir. 1995
  • شحنه‌ی عشق مکرر کینه‌اش  ** طشت آتش می‌نهد بر سینه‌اش 
  • Aya gel, tozdan vazgeç. Aşk padişahı seni çağırmada, çabuk dön der.
  • که بیا سوی مه و بگذر ز گرد  ** شاه عشقت خواند زوتر باز گرد 
  • Ben, güvercin gibi sarhoşçasına bu damın, bu güvercinliğin etrafında kanat çırpmaktayım.
  • گرد این بام و کبوترخانه من  ** چون کبوتر پر زنم مستانه من 
  • Aşk Cebrailiyim, Sidre’m sensin. İlletliyim, Meryem oğlu İsa sensin bana.
  • جبرئیل عشقم و سدره‌م توی  ** من سقیمم عیسی مریم توی 
  • O inciler saçan denizi coştur. Şu hastayı bu gün bir hoşça sor, soruştur!
  • جوش ده آن بحر گوهربار را  ** خوش بپرس امروز این بیمار را 
  • Çünkü sen, onunsun, deniz de onundur. Bu an, onun nöbet zamanıdır ama aldırma. 2000
  • چون تو آن او شدی بحر آن اوست  ** گرچه این دم نوبت بحران اوست 
  • Zaten bu, onun meydana getirdiği bir feryattan ibarettir. Yarabbi, sen gizli olanı koru, onu meydana çıkarma.
  • این خود آن ناله‌ست کو کرد آشکار  ** آنچ پنهانست یا رب زینهار 
  • Ney gibi iki ağzımız var. Bir ağız, onun dudaklarında gizli.
  • دو دهان داریم گویا هم‌چو نی  ** یک دهان پنهانست در لبهای وی 
  • Öbür ağız, size görünmede, feryat etmede, havaya bir hay huydur salmada.
  • یک دهان نالان شده سوی شما  ** های هویی در فکنده در هوا 
  • Fakat can gözü açık olan bilir ki bu baştan çıkan feryat da o baştan çıkmadadır.
  • لیک داند هر که او را منظرست  ** که فغان این سری هم زان سرست 
  • Neyin bu feryadı, onun soluklarından. Ruhun hay huyu, onun hay huylarından. 2005
  • دمدمه‌ی این نای از دمهای اوست  ** های هوی روح از هیهای اوست 
  • Ney, onun dudakları ile hemdem olmasaydı âlemi şekerle doldurabilir miydi?
  • گر نبودی با لبش نی را سمر  ** نی جهان را پر نکردی از شکر 
  • Kiminle yattın, hangi tarafından kalktın da böyle deniz gibi coşup köpürmedesin?
  • با کی خفتی وز چه پهلو خاستی  ** که چنین پر جوش چون دریاستی 
  • Yahut da “Ben rabbime konuk olurum” hâdisini okudun, ateş denizinin ta içine atıldın.
  • یا ابیت عند ربی خواندی  ** در دل دریای آتش راندی 
  • Fakat “ey ateş, soğu” nârası, ey kendisine uyulan zat, senin canını korudu.
  • نعره‌ی یا نار کونی باردا  ** عصمت جان تو گشت ای مقتدا 
  • Ey hak Ziyası, din ve gönlün Husam’ı! Hiç güneş, balçıkla sıvanır mı? 2010
  • ای ضیاء الحق حسام دین و دل  ** کی توان اندود خورشیدی به گل 
  • Bu toprak parçaları, senin güneşini örtmek istediler ama,
  • قصد کردستند این گل‌پاره‌ها  ** که بپوشانند خورشید ترا 
  • Dağların gönlündeki lâ’l madenleri, sana delâlet etmede. Bağlar, bahçeler, senin gülümsemelerinle dopdolu.
  • در دل که لعلها دلال تست  ** باغها از خنده مالامال تست 
  • Senin erliğine mahrem olacak Rüstem nerede ki senin yüzlerce harmanından bir buğday tanesini söylemeye kalkayım.
  • محرم مردیت را کو رستمی  ** تا ز صد خرمن یکی جو گفتمی 
  • Senin sırrından bir ah etmek istersem ancak Ali gibi bir kuyuya gitmeli, kuyunun içine ah etmeliyim.
  • چون بخواهم کز سرت آهی کنم  ** چون علی سر را فرو چاهی کنم 
  • Kardeşlerin gönüllerinde kin olduğundan Yusuf’umun kuyu dibinde kalması daha iyi. 2015
  • چونک اخوان را دل کینه‌ورست  ** یوسفم را قعر چه اولیترست 
  • Sarhoş oldum, kendini ortaya atacağım artık. Kuyu nedir ki? Ben gidip ovanın ta ortasına çadır kuracağım.
  • مست گشتم خویش بر غوغا زنم  ** چه چه باشد خیمه بر صحرا زنم 
  • Ateşli şarabı ver avucuma da ondan sonra benim sarhoşça debdebemi, azametimi seyret.
  • بر کف من نه شراب آتشین  ** وانگه آن کر و فر مستانه بین 
  • O yoksul, defineyi elde edemedi ama söyle, beklesin. Çünkü biz, bu anda neşeye gark olduk.
  • منتظر گو باش بی گنج آن فقیر  ** زآنک ما غرقیم این دم در عصیر 
  • Ey yoksul, artık sen Allahya sığın. Ben gark oldum, benden yardım isteme!
  • از خدا خواه ای فقیر این دم پناه  ** از من غرقه شده یاری مخواه 
  • Artık o hikâyelerde işim yok benim. Ne kendimden haberim var, ne sakalımdan! 2020
  • که مرا پروای آن اسناد نیست  ** از خود و از ریش خویشم یاد نیست 
  • İçine bir kıl bile sığmayan şaraba gurur, izzeti nefis filân sığar mı hiç?
  • باد سبلت کی بگنجد و آب رو  ** در شرابی که نگنجد تار مو 
  • Sâki, büyük bir sağrak sun da şu zengini sakalından, bıyığından kurtar.
  • در ده ای ساقی یکی رطلی گران  ** خواجه را از ریش و سبلت وا رهان 
  • Gururundan bize bıyık buruyor, fakat bize hasedinden de sakalını yolup durmada.
  • نخوتش بر ما سبالی می‌زند  ** لیک ریش از رشک ما بر می‌کند 
  • Onun bütün riyalarını, düzenlerini biliyoruz. O mattır, mattır, mat.
  • مات او و مات او و مات او  ** که همی‌دانیم تزویرات او 
  • Pir, beş yüz yıl sonra, ondan ne doğacak? Kıldan kıla ve apaçık görür. 2025
  • از پس صد سال آنچ آید ازو  ** پیر می‌بیند معین مو به مو 
  • Halkın aynada gördüğünü, pir, pişmemiş kerpiçte görür.
  • اندر آیینه چه بیند مرد عام  ** که نبیند پیر اندر خشت خام