English    Türkçe    فارسی   

6
233-282

  • Göklere yücelme nedir? Şu yokluk. Âşıkların yolu da yokluktur, dini de.
  • Aşk yolunda yalvarma bakımından pöstekiyle çarık, Eyaz’a mihrap olmuştur.
  • Gerçi onu padişah severdi.. İçi de güzeldi, dışı da. 235
  • Fakat kendisi de kibirsiz riyasız, kinsiz bir hale gelmişti. Yüzü, padişahın güzelliğine bir anda kesilmişti.
  • Varlığından uzaklaştığı için işinin sonu da Mahmut oldu.
  • Eyaz, kibir korkusundan çekinirdi de onun için temkini, pek kuvvetli bir hale gelmişti.
  • O tertemiz bir hale gelmişti. Kibrin, nefsin boynunu vurmuştu.
  • Ya o düzenleri halka bir şey öğretmek için yapıyor, yahut korkudan uzak bir hikmet yüzünden böyle bir harekette bulunuyordu. 240
  • Yahut varlık, yokluk rüzgârları ile esip gelen bir bağ olduğundan her gün çarığını görmeyi istiyor,
  • Bu suretle de yokluk definesinin üstüne kurulan yapının kapısını açmak, o zevk yaşayışının yelini bulmak diliyordu.
  • Bu kaynağın malı, mülkü, atlası, çabuk yürüyüp giden cana bir zincirdir.
  • Buna kapılan, şu altın zinciri gördü de kapıldı, ruhu bir delik içinde kaldı, ovalara çıkamadı.
  • Görünüşü cennet ama hakikatte bir cehennem. Üstü güllü nakışlarla bezenmiş bir zehirli yılan. 245
  • İnanan kişiye cehennem zarar vermez ama oradan geçmemek daha iyidir ya.
  • Cehennem ona bir zeval vermez. Vermez ama herhalde cennet, onun için daha hoştur ya.
  • Ey noksan kişiler, şu gül yüzlülerden sakının. Onlarla konuşmaya kalktınız, düşüp kalkmaya başladınız mı anlarsınız ki onlar cehennemdir.
  • Bir Hintli köle, efendisinin kızına gizlice âşık olmuştu . Kızı, bir ulu adamın oğluna verdiler. Köle haber alınca hastalandı, yanıp yakılmaya başladı.Ne doktor,derdini anlıyordu,ne de onda söylemeye kudret vardı.
  • Zengin bir adamın Hintli bir kölesi vardı. Onu beslemiş, büyütmüş, Âdeta ölüyken diriltmişti.
  • Bilgi ve edep belletmiş, gönlünde hüner ışığını yakmıştı. 250
  • Çocukluğundan beri nazla yetiştirilmiş, o iyilikçi adam, onu lütuf kucağında büyütmüştü.
  • Bu zengin adamında güzel, gümüş bedenli, yaradılışı ahlâkı hoş bir kızı vardı.
  • Kız, evlenme çağına girince kızı isteyenler, ona ağır nikâh parası vermeye başladılar.
  • Her ulu adamdan kız istemeye bir görücü geliyordu.
  • Adam, malın sebatı yoktur, gece gelir, gündüz dağılıverir. 255
  • Güzelliğin de değeri yoktur. Bir diken yarası ile renk solup sararıverir.
  • Büyük bir adamın oğlu olmak da bir şey değil. Bu çeşit gençler mala mülke gururlanır.
  • Nice büyük adamların oğulları vardır ki kötülükte bulunur, yaptığı kötü iş yüzünden babasına bir âr olur.
  • Hünerli, bilgili kişi iyidir ama İblisten ibret al, ona da az tap.
  • Onun da bilgisi vardı ama din aşkı yoktu, bu yüzden Âdem’in yalnız topraktan yaratılan suretini gördü. 260
  • Ey emin kişi, bilgide ne kadar ileri gidersen git onunla gaybı gören gözün açılmaz ki!
  • Can gözü açık olmayan, sakaldan, sarıktan başka bir şey görmez, adamın ileri, yahut geri oluşunu, onu tarif edenden sorup öğrenir.
  • Ey ârif, sen, birsini anlamak için onu bilen, söyleyip tarif eden kişiye müracaat etmezsin. Çünkü sen, doğmuş, parıl, parıl parlamakta olan bir nursun.
  • Senin takvan, dinin var, iyi işler işlersin, öyle ki âlem onlarla düzelir, kurtuluşa erer.
  • Kendisine öyle temiz ve iyi bir damat seçti ki bütün halkın övündüğü kişiydi o. 265
  • Kadınlar onun malı yok, mülkü yok, ululuğu yok, güzel değil, başına buyruk değil dediler.
  • Adam dedi ki: Onlar dine, zâhitliğe uymuş adamlar. O da yeryüzünde altını olmayan bir define.
  • Hâsılı armağanlar sunuldu, nişan yapıldı, kumaşlar gönderildi, kızın verileceği ortalığa yayıldı.
  • Evde küçük bir köle vardı. Bu sıralarda hastalandı, yanıp yakılmaya, eriyip solmaya başladı.
  • Hummaya tutulmuş bir hasta gibi eriyordu. Hekim, hastalığını anlayamadı. 270
  • Akıl diyordu ki: Onun illeti, gönül illeti. Beden ilâcı gönlüne tesir etmez ki.
  • Bu sevda yüzünden köleciğin gönlü yaralıydı ama derdini kimseciklere söyleyemiyordu.
  • Bir gece zengin adam karısına dedi ki: Kimseye duyurmadan, gizlice onun halini sor soruştur bakalım.
  • Sen onun anası sayılırsın. Derdini sana açar elbette.
  • Kadın, bu sözü kulağına koyunca ertesi gün kölenin yanına gitti. 275
  • Yüzlerce nazla, muhabbetle başını karıştırmaya, saçlarını taramaya başladı.
  • Şefkatli analar gibi onu yumuşattı, nihayet söyletmeye muvaffak oldu.
  • Köle dedi ki: Senden bunu mu umardım ben? Kızını inatçı bir yabancıya veresin.
  • Bizim efendimizin kızı olsun, biz de ona âşık olalım da o başkasına varsın? Yazık değil mi?
  • Kadın bu söze öyle kızdı ki onu dövüp damdan aşağıya atmak istedi. 280
  • O kim oluyor diyordu, bir kahpenin Hintli bir oğlu. Nasıl oluyor da bir efendinin kızına tamah ediyor?
  • Fakat bunları içinden söylemekle beraber sabretmek daha doğru deyip kendini tuttu. Kocasına, dinle şu şaşılacak şeyi dedi..