Artık böyle bir hiçe bir şey yükleme. Böyle kıvrandıran şeye devlet adını takma.
هیچ دیگر بر چنین هیچی منه ** نام دولت بر چنین پیچی منه
Zaten beni iyileştirecek bir şeyim yok. Bu yüzlerce derde de vehimden uğradım.
خود ندارم هیچ به سازد مرا ** که ز وهم دارم است این صد عنا
Hiçbir şeyim yok, o haldeyim işte. Bana lûtfet. Zahmetler çektim, rahatlaştır beni, rahatımı arttır benim. 2335
در ندارم هم تو داراییم کن ** رنج دیدم راحتافزاییم کن
Göz yaşlarıma gark oldum, üryan bir halde durmadayım. Senin kapını görecek göz yok bende.
هم در آب دیده عریان بیستم ** بر در تو چونک دیده نیستم
Gözsüz kuluna rahmet et de gözyaşları, şu yazıda bir yeşillik, bir ot bitirsin.
آب دیدهی بندهی بیدیده را ** سبزهای بخش و نباتی زین چرا
Gözyaşım kalmazsa gözyaşı ihsan et. Peygamberin yaş dökücü gözleri gibi hani.
ور نمانم آب آبم ده ز عین ** همچو عینین نبی هطالتین
O bile bunca devletiyle, bunca ululuğuyla, bunca ileri oluşuyla beraber Tanrı kereminden gözyaşı istedi.
او چو آب دیده جست از جود حق ** با چنان اقبال و اجلال و سبق
Artık benim gibi eli boş bir kâse yalayıcı, nasıl olur da kanlı gözyaşlarını iplik gibi salmaz? 2340
چون نباشم ز اشک خون باریکریس ** من تهیدست قصور کاسهلیس
Öyle bir göz bile gözyaşına meftun olduktan sonra benim göz yaşlarım, yüzlerce ırmak olmalı.
چون چنان چشم اشک را مفتون بود ** اشک من باید که صد جیحون بود
Onun göz yaşlarının bir katrası, benim iki yüz ırmağımdan yeğdir. Çünkü o bir katrayla insanlar da kurtuldu, cinler de.
قطرهای زان زین دو صد جیحون به است ** که بدان یک قطره انس و جن برست
O cennet bahçesi bile yağmur isteyince çorak ve çirkin toprak nasıl istemez?
چونک باران جست آن روضهی بهشت ** چون نجوید آب شورهخاک زشت
Kardeş, elini duadan ayırma. Kabul edilmiş, edilmemiş, bununla ne işin var senin?
ای اخی دست از دعا کردن مدار ** با اجابت یا رد اویت چه کار
Ekmek bile bu göz yaşına mâni olursa elini ekmekten yumak gerek. 2345
نان که سد و مانع این آب بود ** دست از آن نان میبباید شست زود
Kendine çeki düzen ver, çevikleş, yan yakıl da ekmeğini göz yaşlarınla pişir!
خویش را موزون و چست و سخته کن ** ز آب دیده نان خود را پخته کن
Hatifin, define arayan yoksula seslenmesi ve definenin hakikatini bildirmesi
آواز دادن هاتف مر طالب گنج را و اعلام کردن از حقیقت اسرار آن
O böyle dua edip dururken Tanrı’dan ilham geldi, bu müşküller açıldı.
اندرین بود او که الهام آمدش ** کشف شد این مشکلات از ایزدش
Dendi ki: Hatif sana yaya bir ok koy, at dedi, yayın zıhını adamakıllı çek demedi ki.
کو بگفتت در کمان تیری بنه ** کی بگفتندت که اندر کش تو زه
Yayı iyice ta kulağına kadar çek demedi, bir ok koy,atıver dedi.
او نگفتت که کمان را سختکش ** در کمان نه گفت او نه پر کنش
Sen, ukalâlığından yayı çekmeye okçuluk hünerini göstermeye kalkıştın. 2350
از فضولی تو کمان افراشتی ** صنعت قواسیی بر داشتی
Bu katı yayı bırak da yürü, alelâde yaya bir ok koy, fazla gitmesine savaşma.
ترک این سخته کمانی رو بگو ** در کمان نه تیر و پریدن مجو
Düştüğü yeri kaz, defineyi orada bulmaya çalış, altınları elde et.
چون بیفتد بر کن آنجا میطلب ** زور بگذار و بزاری جو ذهب
Tanrı, şah damarından yakındır insana. Halbuki sen ok gibi olan düşünceni uzaklara atmadasın.
آنچ حقست اقرب از حبل الورید ** تو فکنده تیر فکرت را بعید
Ey yayı kurup oku atan! Av yakında, sen uzağa düşmüşsün.
ای کمان و تیرها بر ساخته ** صید نزدیک و تو دور انداخته
Kim daha uzağa ok atarsa daha uzaktadır. Böyle bir defineden daha uzağa düşer o. 2355
هرکه دوراندازتر او دورتر ** وز چنین گنجست او مهجورتر
Filozof kendisini düşünceyle öldürdü. Koş de ona, zaten defineye arkasını çevirmiştir o.
فلسفی خود را از اندیشه بکشت ** گو بدو کوراست سوی گنج پشت
Koş de. Ne kadar fazla koşarsa gönlünün muradından o kadar uzaklaşır.
گو بدو چندانک افزون میدود ** از مراد دل جداتر میشود
Padişah, “Bizim için savaşanlar” dedi, bizden uzaklaşmaya çalışanlar demedi a kararsız adam!
جاهدوا فینا بگفت آن شهریار ** جاهدوا عنا نگفت ای بیقرار
Kenan gibi hani. O da Nuh’dan arlandı da o koca dağın tepesine çıkmaya kalkıştı.
همچو کنعان کو ز ننگ نوح رفت ** بر فراز قلهی آن کوه زفت
Kurtulmak için dağa ne kadar koştu, tırmandıysa kurtuluştan o kadar uzaklaştı. 2360
هرچه افزونتر همیجست او خلاص ** سوی که میشد جداتر از مناص
Her sabah, daha katı bir yayla daha uzağa ok atıp define arayan bu yoksul gibi.
همچو این درویش بهر گنج و کان ** هر صباحی سختتر جستی کمان
Daha katı olan her yayı, eline aldıkça defineden o derece mahrum olmaktaydı.
هر کمانی کو گرفتی سختتر ** بود از گنج و نشان بدبختتر
Bu atalar sözü, âlemde söylenir durur: Şeytanın canı azapta gerek.
این مثل اندر زمانه جانی است ** جان نادانان به رنج ارزانی است
Çünkü bilgisiz kişi hocadan utanır, kalkar, gidip yeni bir dükkân açar.
زانک جاهل ننگ دارد ز اوستاد ** لاجرم رفت و دکانی نو گشاد
Ustana danışmadan açtığın o dükkân, bil ki kokmuş bir dükkândır, akreplerle, yılanlarla doludur o suretten ibaret adam! 2365
آن دکان بالای استاد ای نگار ** گنده و پر کزدمست و پر ز مار
Çabuk yık bu dükkânı da yeşilliğe, gül fidanlarına, içilecek suların bulunduğu yere dön!
زود ویران کن دکان و بازگرد ** سوی سبزه و گلبنان و آبخورد
Kibrinden, işin iç yüzünü bilmediğinden gûya kendisini kurtaracak dağı kurtuluş gemisi yapmaya kalkışan Kenan’a benzemez.
نه چو کنعان کو ز کبر و ناشناخت ** از که عاصم سفینهی فوز ساخت
O define arayana da okçuluğu hicap oldu. Halbuki isteği hazırdı, koynundaydı.
علم تیراندازیش آمد حجاب ** وان مراد او را بده حاضر به جیب
Nice bilgi, nice zekâ, nice anlayış vardır ki yolcuya bir gulyabani, bir harami kesilir.
ای بسا علم و ذکاوات و فطن ** گشته رهرو را چو غول و راهزن
Cennetliklerin çoğu ahmaktır. Bu suretle de filozofun şerrinden kurtulur onlar. 2370
بیشتر اصحاب جنت ابلهند ** تا ز شر فیلسوفی میرهند
Kendini faziletten de üryan bir hale getir, saçma şeylerden de... Böylece rahmet, her an sana insin dursun.
خویش را عریان کن از فضل و فضول ** تا کند رحمت به تو هر دم نزول
Anlayışlı olmak; sınıklığın, niyazın zıddıdır. Anlayışlı olmayı bırak, ahmaklıkla uzlaşmaya bak.
زیرکی ضد شکستست و نیاز ** زیرکی بگذار و با گولیبساز
Anlayışı hırs ve tamah tuzağı bil. Temiz kişinin şeytan gibi akıllı olmakla ne işi var?
زیرکی دان دام برد و طمع و گاز ** تا چه خواهد زیرکی را پاکباز
Aklı, fikri ileri olanlar, bir sanatla kanaat ederler. Fakat o kadar ileri anlayışlı olmayanlar sanatı görür, sanatkârı bulurlar.
زیرکان با صنعتی قانع شده ** ابلهان از صنع در صانع شده
Ana, küçücük yavrusunu gündüzün kucağına alır, ona el ayak olur, onu her şeyden korur. 2375
زانک طفل خرد را مادر نهار ** دست و پا باشد نهاده بر کنار
Biri Müslüman , öbürü Hıristiyan, üçüncüsü de Yahudi olan üç yolcu, bir konak yerinde yiyecek buldular. Hıristiyanla Yahudi tokdu, bunu yarın yiyelim dediler Müslüman, o gün oruçluydu, fakat onlarla başa çıkamadığından aç kaldı
حکایت آن سه مسافر مسلمان و ترسا و جهود و آن کی به منزل قوتی یافتند و ترسا و جهود سیر بودند گفتند این قوت را فردا خوریم مسلمان صایم بود گرسنه ماند از آنک مغلوب بود
Oğul, burada bir hikâye dinle de hünerine kapılıp belâlara uğrama.
یک حکایت بشنو اینجا ای پسر ** تا نگردی ممتحن اندر هنر
Bir Yahudi, bir Müslüman, bir de Hıristiyan yolda arkadaş oldular.
آن جهود و مومن و ترسا مگر ** همرهی کردند با هم در سفر
Bir mümin, iki sapıkla yoldaş oldu. Aklın, şeytan ve nefisle arkadaş olması gibi.
با دو گمره همره آمد مومنی ** چون خرد با نفس و با آهرمنی
Yol hali bu, bir de bakarsın, bir Maraga’lı ile bir Rey’li arkadaş olur. Beraber yerler, beraber içerler.
مرغزی و رازی افتند از سفر ** همره و همسفره پیش همدگر
Baykuş, karga ve doğan, bir kafese düşebilir. Hapiste bir temiz kişiyle bir beynamaz arkadaş olabilir. 2380
در قفص افتند زاغ و جغد و باز ** جفت شد در حبس پاک و بینماز
Bir konaktaki kervan sarayda doğu ve batı halkıyla Maveraünnehir’li bir araya gelir.
کرده منزل شب به یک کاروانسرا ** اهل شرق و اهل غرب و ما ورا
Aşağılık ve yüce kişiler, kış ve kar yüzünden bir kervansarayda günlerce kalırlar.
مانده در کاروانسرا خرد و شگرف ** روزها با هم ز سرما و ز برف