English    Türkçe    فارسی   

6
2390-2439

  • Kimisi suya, kimisi toprağa, kimisi yele, kimisi ateşe mensup. Kimi arştan gelmiş, kimi ferşten. Kimisi güzel, kimisi çirkin. 2390
  • Her biri kar korkusundan bu kervansaraya sinmiş, geldikleri yere tekrar dönmeyi umuyor.
  • Çeşit çeşit kar var, her taraf donmuş, hiçbir yerde hayat kalmamış. O adalet güneşinden uzak kalmışlar, o uzaklık kışından buz kesilmişler.
  • Fakat o kızgın güneşin harareti bir geldi mi dağ bile kum ve yün kesilir.
  • Can verirken beden nasıl erirse kendilerinde candan eser olmayan cansızlar bile öyle erir.
  • Bu üç yoldaş bir konağa vardılar. Orada bir devletli, kendilerine helva hediye etti. 2395
  • Bir ihsan sahibi, “Ben yakınım”, sofrasından her üç garibe de helva götürdü.
  • Tanrı’dan sevap ümidi ile sıcak somun ve bal helvası hediye etti.
  • Şehirliler, edep ve zekâ ehli olurlar. Toy vermek yoksul doyurmak da köylülere verilmiştir.
  • Tanrı, garibe ziyafet çekmeyi köylülere vermiştir.
  • Köylerde her gün Tanrı’dan başka imdadına yetişecek hiç kimsesi olmayan yeni bir misafir vardır. 2400
  • Köylerde her gece yeni bir topluluk vardır ki onların Tanrı’dan başka kimseleri yoktur.
  • O iki yabancı, adamakıllı yemek yemişler, imtilâya uğramışlardı. O Müslüman ise oruçluydu.
  • Akşam namazı vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduğundan yemek istediyse de,
  • İkisi de biz boğazımıza kadar tokuz. Bu yemeği bu gece bırakalım da yarın yeriz.
  • Bu gece sabredelim, yemeyelim de helvayı yarına saklayalım dediler. 2405
  • Mümin dedi ki: Sabrı bırakalım da bu gece yiyelim yarının sahibi var.
  • Ona sen, böyle hikmet satarak yalnız yemek istiyorsun galiba dediler.
  • Dedi ki: Dostlar, biz üç kişi değil miyiz? Bana razı değilseniz pay edelim.
  • Kimse ne düşerse diler yesin, diler saklasın.
  • İkisi birden hayır dediler, pay etmeyi bırak, “her pay eden cehennemdedir” sözünü duy. 2410
  • Mümin, burada pay eden, kendi havasına uyup pay edendir. Tanrı için pay eden değil.
  • Sen de Tanrınınsın onun payısın. Onun payını başkasına verirsen ona şirk koşmuş olursun.
  • Eğer o kötü kişilerin zamanı olmasaydı bu aslan, köpeklere üstün olurdu.
  • Onların kasti o Müslüman’ın gam yemesi, o geceyi aç geçirmesiydi.
  • Tanrı’ya teslim oldu, boynunu eğdi, dostlarım dedi, baş üstüne, dediğiniz gibi olsun. 2415
  • O gece yatıp uyudular, sabahleyin kalkıp kendilerini bezediler.
  • Yüzlerini, ağızlarını yıkadılar. Her biri, kendi yolunca virdini okumaya koyuldu.
  • Bir zaman virtlerine yüz tutup Tanrı’dan lûtuf ve ihsan dilediler.
  • Müminde ulu padişaha yüz tutar, Hıristiyan da Yahudi de; Mecusi de.
  • Hattâ taş, toprak, dağ ve suyun bile Tanrı’ya gizli bir duası, ilticası vardır. 2420
  • Bu sözün sonu gelmez. Her üç dostta ibadetlerini bitirdikten sonra dostçasına birbirlerine yüz çevirdiler.
  • Biri dedi ki: Her birimiz gördüğü rüyayı anlatsın.
  • Kimin rüyası daha güzelse bu helvayı o yesin, üstün olan alt olanın payını alsın.
  • Aklı en üstün olanın yemesi herkesin yemesi demektir.
  • Onun nurlarla dolu olan canı üstün gelmiştir, arda kalanların derdine o deva eder. 2425
  • Akıllılar, ebediliğe ulaşmışlardır. Şu halde onların vücudu ile bu âlemde mâna bakımından bâkidir.
  • Bunu üzerine önce Yahudi gördüğünü söyledi, geceleyin ruhu nerelerde gezdiyse anlattı.
  • Dedi ki: Yolda önüme Musa çıktı. Öyledir, kedi rüyasında yağlı kuyruk görür.
  • Musa’nın ardında Tur dağına gittim. Ben de Musa’da Tur dağı da nura gark olduk, görünmez bir hale geldik.
  • O güneşin nuru ile üç gölge de mahvoldu. Ondan sonra o nurdan bir kapı açıldı. 2430
  • O nurun içinden bir başka nur göründü. O ikinci nur, çabucak yüceldi.
  • Ben de, Musa’da, Tur dağı da... Üçümüzde o nurun doğmasıyla kaybolduk.
  • Ondan sonra gördüm, Tanrı nuru, ona üfürünce dağ üçe ayrıldı.
  • Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
  • Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı. 2435
  • İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
  • Tertemiz vahyin kutluluğundan o sular, bütün hastalara şifa kesildi.
  • Öbür parçası da derhal uçup da Kâbe’nin yanına gitti, Arafat dağı oldu.
  • Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, ne fazlalığı.