- Eğer o kötü kişilerin zamanı olmasaydı bu aslan, köpeklere üstün olurdu.
- این اسد غالب شدی هم بر سگان ** گر نبودی نوبت آن بدرگان
- Onların kasti o Müslüman’ın gam yemesi, o geceyi aç geçirmesiydi.
- قصدشان آن کان مسلمان غم خورد ** شب برو در بینوایی بگذرد
- Tanrı’ya teslim oldu, boynunu eğdi, dostlarım dedi, baş üstüne, dediğiniz gibi olsun. 2415
- بود مغلوب او به تسلیم و رضا ** گفت سمعا طاعة اصحابنا
- O gece yatıp uyudular, sabahleyin kalkıp kendilerini bezediler.
- پس بخفتند آن شب و برخاستند ** بامدادان خویش را آراستند
- Yüzlerini, ağızlarını yıkadılar. Her biri, kendi yolunca virdini okumaya koyuldu.
- روی شستند و دهان و هر یکی ** داشت اندر ورد راه و مسلکی
- Bir zaman virtlerine yüz tutup Tanrı’dan lûtuf ve ihsan dilediler.
- یک زمانی هر کسی آورد رو ** سوی ورد خویش از حق فضلجو
- Müminde ulu padişaha yüz tutar, Hıristiyan da Yahudi de; Mecusi de.
- مومن و ترسا جهود و گبر و مغ ** جمله را رو سوی آن سلطان الغ
- Hattâ taş, toprak, dağ ve suyun bile Tanrı’ya gizli bir duası, ilticası vardır. 2420
- بلک سنگ و خاک و کوه و آب را ** هست واگشت نهانی با خدا
- Bu sözün sonu gelmez. Her üç dostta ibadetlerini bitirdikten sonra dostçasına birbirlerine yüz çevirdiler.
- این سخن پایان ندارد هر سه یار ** رو به هم کردند آن دم یاروار
- Biri dedi ki: Her birimiz gördüğü rüyayı anlatsın.
- آن یکی گفتا که هر یک خواب خویش ** آنچ دید او دوش گو آور به پیش
- Kimin rüyası daha güzelse bu helvayı o yesin, üstün olan alt olanın payını alsın.
- هرکه خوابش بهتر این را او خورد ** قسم هر مفضول را افضل برد
- Aklı en üstün olanın yemesi herkesin yemesi demektir.
- آنک اندر عقل بالاتر رود ** خوردن او خوردن جمله بود
- Onun nurlarla dolu olan canı üstün gelmiştir, arda kalanların derdine o deva eder. 2425
- فوق آمد جان پر انوار او ** باقیان را بس بود تیمار او
- Akıllılar, ebediliğe ulaşmışlardır. Şu halde onların vücudu ile bu âlemde mâna bakımından bâkidir.
- عاقلان را چون بقا آمد ابد ** پس به معنی این جهان باقی بود
- Bunu üzerine önce Yahudi gördüğünü söyledi, geceleyin ruhu nerelerde gezdiyse anlattı.
- پس جهود آورد آنچ دیده بود ** تا کجا شب روح او گردیده بود
- Dedi ki: Yolda önüme Musa çıktı. Öyledir, kedi rüyasında yağlı kuyruk görür.
- گفت در ره موسیام آمد به پیش ** گربه بیند دنبه اندر خواب خویش
- Musa’nın ardında Tur dağına gittim. Ben de Musa’da Tur dağı da nura gark olduk, görünmez bir hale geldik.
- در پی موسی شدم تا کوه طور ** هر سهمان گشتیم ناپیدا ز نور
- O güneşin nuru ile üç gölge de mahvoldu. Ondan sonra o nurdan bir kapı açıldı. 2430
- هر سه سایه محو شد زان آفتاب ** بعد از آن زان نور شد یک فتح باب
- O nurun içinden bir başka nur göründü. O ikinci nur, çabucak yüceldi.
- نور دیگر از دل آن نور رست ** پس ترقی جست آن ثانیش چست
- Ben de, Musa’da, Tur dağı da... Üçümüzde o nurun doğmasıyla kaybolduk.
- هم من و هم موسی و هم کوه طور ** هر سه گم گشتیم زان اشراق نور
- Ondan sonra gördüm, Tanrı nuru, ona üfürünce dağ üçe ayrıldı.
- بعد از آن دیدم که که سه شاخ شد ** چونک نور حق درو نفاخ شد
- Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
- وصف هیبت چون تجلی زد برو ** میسکست از هم همیشد سو به سو
- Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı. 2435
- آن یکی شاخ که آمد سوی یم ** گشت شیرین آب تلخ همچو سم
- İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
- آن یکی شاخش فرو شد در زمین ** چشمهی دارو برون آمد معین
- Tertemiz vahyin kutluluğundan o sular, bütün hastalara şifa kesildi.
- که شفای جمله رنجوران شد آب ** از همایونی وحی مستطاب
- Öbür parçası da derhal uçup da Kâbe’nin yanına gitti, Arafat dağı oldu.
- آن یکی شاخ دگر پرید زود ** تا جوار کعبه که عرفات بود
- Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, ne fazlalığı.
- باز از آن صعقه چو با خود آمدم ** طور بر جا بد نه افزون و نه کم
- Fakat Musa’nın ayağı altında buz gibi eriyordu. Ne çukuru kaldı ne tepesi. 2440
- لیک زیر پای موسی همچو یخ ** میگدازید او نماندش شاخ و شخ
- Heybetten yerle bir oldu, tepesi de o heybetle eteğiyle birleşti.
- با زمین هموار شد که از نهیب ** گشت بالایش از آن هیبت نشیب
- Derken yine kendime geldim, gördüm ki Tur’la Musa, eskisi gidi durmakta.
- باز با خود آمدم زان انتشار ** باز دیدم طور و موسی برقرار
- Yalnız dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk var.
- وآن بیابان سر به سر در ذیل کوه ** پر خلایق شکل موسی در وجوه
- Onun gibi onların ellerinde de birer asâ var, hırkası, tıpkı onların hırkasına benziyor. Hepside eteğini çemremiş kendi turuna gitmekte.
- چون عصا و خرقهی او خرقهشان ** جمله سوی طور خوش دامن کشان
- Hepsi ellerini duaya kaldırmış, “Rabbim bana görün” demeye koyulmuş. 2445
- جمله کفها در دعا افراخته ** نغمهی ارنی به هم در ساخته
- Sonra yine o dalgınlıktan kendime geldim, her birinin sureti bana başka türlü göründü.
- باز آن غشیان چو از من رفت زود ** صورت هر یک دگرگونم نمود
- Hepsi de Tanrı âşığı peygamberdi bunların. Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu.
- انبیا بودند ایشان اهل ود ** اتحاد انبیاام فهم شد
- Bu sırada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmişti bunlar.
- باز املاکی همی دیدم شگرف ** صورت ایشان بد از اجرام برف
- Bunlardan başka yardım dileyen bir halka melek daha vardı ki onlarda ateşten yaratılmışlardı.
- حلقهی دیگر ملایک مستعین ** صورت ایشان به جمله آتشین
- O çıfıt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardır ki sonu iyi olur. 2450
- زین نسق میگفت آن شخص جهود ** بس جهودی که آخرش محمود بود
- Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya.
- هیچ کافر را به خواری منگرید ** که مسلمان مردنش باشد امید
- Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamı ile yüzünü çeviriyorsun.
- چه خبر داری ز ختم عمر او ** تا بگردانی ازو یکباره رو
- Ondan sonra Hıristiyan söze geldi. Dedi ki: Rüyada Mesih göründü..
- بعد از ان ترسا در آمد در کلام ** که مسیحم رو نمود اندر منام
- Onunla dördüncü kat göğe âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım.
- من شدم با او به چارم آسمان ** مرکز و مثوای خورشید جهان
- Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu âlemdeki alâmetlere hiç benzemiyorlardı. 2455
- خود عجبهای قلاع آسمان ** نسبتش نبود به آیات جهان
- Oğulların gökçeği, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
- هر کسی دانند ای فخر البنین ** که فزون باشد فن چرخ از زمین
- Öküz, deve ve koç, yolda bir deste ot buldular. Her biri ben yiyeceğim dedi.
- حکایت اشتر و گاو و قج که در راه بند گیاه یافتند هر یکی میگفت من خورم
- Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bağ ot buldular.
- اشتر و گاو و قجی در پیش راه ** یافتند اندر روش بندی گیاه
- Koç dedi ki: Bunu paylaşırsak hiç birimiz doymayacağız.
- گفت قج بخش ار کنیم این را یقین ** هیچ کس از ما نگردد سیر ازین
- Fakat kimin ömrü daha artıksa bu otu o yesin.
- لیک عمر هرکه باشد بیشتر ** این علف اوراست اولی گو بخور
- Yaşlılara hürmet Mustafa’nın sünnetlerindendir çünkü. 2460
- که اکابر را مقدم داشتن ** آمدست از مصطفی اندر سنن
- Aşağılık kişilerin hükmettiği bu devirde ise halk, yaşlıları iki yerde öne geçirirler.
- گرچه پیران را درین دور لام ** در دو موضع پیش میدارند عام
- Ya ateş gibi sıcak yemeğe buyur derler, yahut bakımsızlıktan yıkılacak dereceye gelen köprüde ileri sürerler.
- یا در آن لوتی که آن سوزان بود ** یا بر آن پل کز خلل ویران بود