- Dedi ki: Yolda önüme Musa çıktı. Öyledir, kedi rüyasında yağlı kuyruk görür.
- گفت در ره موسیام آمد به پیش ** گربه بیند دنبه اندر خواب خویش
- Musa’nın ardında Tur dağına gittim. Ben de Musa’da Tur dağı da nura gark olduk, görünmez bir hale geldik.
- در پی موسی شدم تا کوه طور ** هر سهمان گشتیم ناپیدا ز نور
- O güneşin nuru ile üç gölge de mahvoldu. Ondan sonra o nurdan bir kapı açıldı. 2430
- هر سه سایه محو شد زان آفتاب ** بعد از آن زان نور شد یک فتح باب
- O nurun içinden bir başka nur göründü. O ikinci nur, çabucak yüceldi.
- نور دیگر از دل آن نور رست ** پس ترقی جست آن ثانیش چست
- Ben de, Musa’da, Tur dağı da... Üçümüzde o nurun doğmasıyla kaybolduk.
- هم من و هم موسی و هم کوه طور ** هر سه گم گشتیم زان اشراق نور
- Ondan sonra gördüm, Tanrı nuru, ona üfürünce dağ üçe ayrıldı.
- بعد از آن دیدم که که سه شاخ شد ** چونک نور حق درو نفاخ شد
- Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
- وصف هیبت چون تجلی زد برو ** میسکست از هم همیشد سو به سو
- Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı. 2435
- آن یکی شاخ که آمد سوی یم ** گشت شیرین آب تلخ همچو سم
- İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
- آن یکی شاخش فرو شد در زمین ** چشمهی دارو برون آمد معین
- Tertemiz vahyin kutluluğundan o sular, bütün hastalara şifa kesildi.
- که شفای جمله رنجوران شد آب ** از همایونی وحی مستطاب
- Öbür parçası da derhal uçup da Kâbe’nin yanına gitti, Arafat dağı oldu.
- آن یکی شاخ دگر پرید زود ** تا جوار کعبه که عرفات بود
- Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, ne fazlalığı.
- باز از آن صعقه چو با خود آمدم ** طور بر جا بد نه افزون و نه کم
- Fakat Musa’nın ayağı altında buz gibi eriyordu. Ne çukuru kaldı ne tepesi. 2440
- لیک زیر پای موسی همچو یخ ** میگدازید او نماندش شاخ و شخ
- Heybetten yerle bir oldu, tepesi de o heybetle eteğiyle birleşti.
- با زمین هموار شد که از نهیب ** گشت بالایش از آن هیبت نشیب
- Derken yine kendime geldim, gördüm ki Tur’la Musa, eskisi gidi durmakta.
- باز با خود آمدم زان انتشار ** باز دیدم طور و موسی برقرار
- Yalnız dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk var.
- وآن بیابان سر به سر در ذیل کوه ** پر خلایق شکل موسی در وجوه
- Onun gibi onların ellerinde de birer asâ var, hırkası, tıpkı onların hırkasına benziyor. Hepside eteğini çemremiş kendi turuna gitmekte.
- چون عصا و خرقهی او خرقهشان ** جمله سوی طور خوش دامن کشان
- Hepsi ellerini duaya kaldırmış, “Rabbim bana görün” demeye koyulmuş. 2445
- جمله کفها در دعا افراخته ** نغمهی ارنی به هم در ساخته
- Sonra yine o dalgınlıktan kendime geldim, her birinin sureti bana başka türlü göründü.
- باز آن غشیان چو از من رفت زود ** صورت هر یک دگرگونم نمود
- Hepsi de Tanrı âşığı peygamberdi bunların. Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu.
- انبیا بودند ایشان اهل ود ** اتحاد انبیاام فهم شد
- Bu sırada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmişti bunlar.
- باز املاکی همی دیدم شگرف ** صورت ایشان بد از اجرام برف
- Bunlardan başka yardım dileyen bir halka melek daha vardı ki onlarda ateşten yaratılmışlardı.
- حلقهی دیگر ملایک مستعین ** صورت ایشان به جمله آتشین
- O çıfıt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardır ki sonu iyi olur. 2450
- زین نسق میگفت آن شخص جهود ** بس جهودی که آخرش محمود بود
- Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya.
- هیچ کافر را به خواری منگرید ** که مسلمان مردنش باشد امید
- Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamı ile yüzünü çeviriyorsun.
- چه خبر داری ز ختم عمر او ** تا بگردانی ازو یکباره رو
- Ondan sonra Hıristiyan söze geldi. Dedi ki: Rüyada Mesih göründü..
- بعد از ان ترسا در آمد در کلام ** که مسیحم رو نمود اندر منام
- Onunla dördüncü kat göğe âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım.
- من شدم با او به چارم آسمان ** مرکز و مثوای خورشید جهان
- Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu âlemdeki alâmetlere hiç benzemiyorlardı. 2455
- خود عجبهای قلاع آسمان ** نسبتش نبود به آیات جهان
- Oğulların gökçeği, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
- هر کسی دانند ای فخر البنین ** که فزون باشد فن چرخ از زمین
- Öküz, deve ve koç, yolda bir deste ot buldular. Her biri ben yiyeceğim dedi.
- حکایت اشتر و گاو و قج که در راه بند گیاه یافتند هر یکی میگفت من خورم
- Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bağ ot buldular.
- اشتر و گاو و قجی در پیش راه ** یافتند اندر روش بندی گیاه
- Koç dedi ki: Bunu paylaşırsak hiç birimiz doymayacağız.
- گفت قج بخش ار کنیم این را یقین ** هیچ کس از ما نگردد سیر ازین
- Fakat kimin ömrü daha artıksa bu otu o yesin.
- لیک عمر هرکه باشد بیشتر ** این علف اوراست اولی گو بخور
- Yaşlılara hürmet Mustafa’nın sünnetlerindendir çünkü. 2460
- که اکابر را مقدم داشتن ** آمدست از مصطفی اندر سنن
- Aşağılık kişilerin hükmettiği bu devirde ise halk, yaşlıları iki yerde öne geçirirler.
- گرچه پیران را درین دور لام ** در دو موضع پیش میدارند عام
- Ya ateş gibi sıcak yemeğe buyur derler, yahut bakımsızlıktan yıkılacak dereceye gelen köprüde ileri sürerler.
- یا در آن لوتی که آن سوزان بود ** یا بر آن پل کز خلل ویران بود
- Aşağılık kişiler kötü bir maksatları olmadıkça bir şeyhi, bir büyüğü, bir kılavuzu ağırlamazlar.
- خدمت شیخی بزرگی قایدی ** عام نارد بیقرینهی فاسدی
- Onların hayırları budur, artık kötülüklerini var sen kıyas et.
- خیرشان اینست چه بود شرشان ** قبحشان را باز دان از فرشان
- Bir padişah camiye gidiyordu. Yaverleri, sopalı memurları, halkı dövmedeydi. 2465
- سوی جامع میشد آن یک شهریار ** خلق را میزد نقیب و چوبدار
- Sopalı damlar, birinin başını yarıyor, öbürünün gömleğini yırtıyor, padişaha yol açıyorlardı.
- آن یکی را سر شکستی چوبزن ** و آن دگر را بر دریدی پیرهن
- O arada bir yoksul da yasakçılardan suçsuz olarak on sopa yedi.
- در میانه بیدلی ده چوب خورد ** بیگناهی که برو از راه برد
- Kanlar içinde kaldı. Padişaha yüz dönüp dedi ki: Şu apaçık zulme bak, gizlisini ne soruyorsun?
- خون چکان رو کرد با شاه و بگفت ** ظلم ظاهر بین چه پرسی از نهفت
- Camiye gidiyorsun gûya. Hayrın buysa şerrin ve kötülüğün nedir ey azgın?
- خیر تو این است جامع میروی ** تا چه باشد شر و وزرت ای غوی
- Bir pîr, aşağılık bir adamdan bir tek selâm işitmez ki nihayet ondan bir hayli derde uğramasın. 2470
- یک سلامی نشنود پیر از خسی ** تا نپیچد عاقبت از وی بسی
- Böyle bir kötü kişinin veliye musallat olmasındansa kurdun musallat olması daha iyidir.
- گرگ دریابد ولی را به بود ** زانک دریابد ولی را نفس بد
- Kurt, çok zâlimdir ama hiç olmazsa hilesi, düzeni yoktur.
- زانک گرگ ارچه که بس استمگریست ** لیکش آن فرهنگ و کید و مکر نیست
- Hilesi, aklı fikri olsa hiç tuzağa düşer mi? Hile insandadır tamamı ile.
- ورنه کی اندر فتادی او به دام ** مکر اندر آدمی باشد تمام
- Koç, öküzle deveye arkadaşlar dedi, mademki böyle bir ota rastladık.
- گفت قج با گاو و اشتر ای رفاق ** چون چنین افتاد ما را اتفاق
- Hadi bakalım her biriniz ömrünüzün başlangıcını söyleyin. Kim daha yaşlı anlaşılsın,öbürleri de sussun. 2475
- هر یکی تاریخ عمر ابدا کنید ** پیرتر اولیست باقی تن زنید
- Benim vücuda gelişim, İsmail’in koçu ile başlar. O vakitten beri varım ben.
- گفت قج مرج من اندر آن عهود ** با قج قربان اسمعیل بود
- Öküz, ben dedi, Âdem peygamber, bir öküzle çift sürüyordu ya, işte o vakit küçücüktüm.
- گاو گفتا بودهام من سالخورد ** جفت آن گاوی کش آدم جفت کرد