Güzelliğin de değeri yoktur. Bir diken yarası ile renk solup sararıverir.
حسن صورت هم ندارد اعتبار ** که شود رخ زرد از یک زخم خار
Büyük bir adamın oğlu olmak da bir şey değil. Bu çeşit gençler mala mülke gururlanır.
سهل باشد نیز مهترزادگی ** که بود غره به مال و بارگی
Nice büyük adamların oğulları vardır ki kötülükte bulunur, yaptığı kötü iş yüzünden babasına bir âr olur.
ای بسا مهتربچه کز شور و شر ** شد ز فعل زشت خود ننگ پدر
Hünerli, bilgili kişi iyidir ama İblisten ibret al, ona da az tap.
پر هنر را نیز اگر باشد نفیس ** کم پرست و عبرتی گیر از بلیس
Onun da bilgisi vardı ama din aşkı yoktu, bu yüzden Âdem’in yalnız topraktan yaratılan suretini gördü. 260
علم بودش چون نبودش عشق دین ** او ندید از آدم الا نقش طین
Ey emin kişi, bilgide ne kadar ileri gidersen git onunla gaybı gören gözün açılmaz ki!
گرچه دانی دقت علم ای امین ** زانت نگشاید دو دیدهی غیببین
Can gözü açık olmayan, sakaldan, sarıktan başka bir şey görmez, adamın ileri, yahut geri oluşunu, onu tarif edenden sorup öğrenir.
او نبیند غیر دستاری و ریش ** از معرف پرسد از بیش و کمیش
Ey ârif, sen, birsini anlamak için onu bilen, söyleyip tarif eden kişiye müracaat etmezsin. Çünkü sen, doğmuş, parıl, parıl parlamakta olan bir nursun.
عارفا تو از معرف فارغی ** خود همیبینی که نور بازغی
Senin takvan, dinin var, iyi işler işlersin, öyle ki âlem onlarla düzelir, kurtuluşa erer.
کار تقوی دارد و دین و صلاح ** که ازو باشد بدو عالم فلاح
Kendisine öyle temiz ve iyi bir damat seçti ki bütün halkın övündüğü kişiydi o. 265
کرد یک داماد صالح اختیار ** که بد او فخر همه خیل و تبار
Kadınlar onun malı yok, mülkü yok, ululuğu yok, güzel değil, başına buyruk değil dediler.
پس زنان گفتند او را مال نیست ** مهتری و حسن و استقلال نیست
Adam dedi ki: Onlar dine, zâhitliğe uymuş adamlar. O da yeryüzünde altını olmayan bir define.
گفت آنها تابع زهدند و دین ** بیزر او گنجیست بر روی زمین
Hâsılı armağanlar sunuldu, nişan yapıldı, kumaşlar gönderildi, kızın verileceği ortalığa yayıldı.
چون به جد تزویج دختر گشت فاش ** دست پیمان و نشانی و قماش
Evde küçük bir köle vardı. Bu sıralarda hastalandı, yanıp yakılmaya, eriyip solmaya başladı.
پس غلام خرد که اندر خانه بود ** گشت بیمار و ضعیف و زار زود
Hummaya tutulmuş bir hasta gibi eriyordu. Hekim, hastalığını anlayamadı. 270
همچو بیمار دقی او میگداخت ** علت او را طبیبی کم شناخت
Akıl diyordu ki: Onun illeti, gönül illeti. Beden ilâcı gönlüne tesir etmez ki.
عقل میگفتی که رنجش از دلست ** داروی تن در غم دل باطلست
Bu sevda yüzünden köleciğin gönlü yaralıydı ama derdini kimseciklere söyleyemiyordu.
آن غلامک دم نزد از حال خویش ** کز چه میآید برو در سینه نیش
Bir gece zengin adam karısına dedi ki: Kimseye duyurmadan, gizlice onun halini sor soruştur bakalım.
گفت خاتون را شبی شوهر که تو ** باز پرسش در خلا از حال او
Sen onun anası sayılırsın. Derdini sana açar elbette.
تو به جای مادری او را بود ** که غم خود پیش تو پیدا کند
Kadın, bu sözü kulağına koyunca ertesi gün kölenin yanına gitti. 275
چونک خاتون در گوش این کلام ** روز دیگر رفت نزدیک غلام
Yüzlerce nazla, muhabbetle başını karıştırmaya, saçlarını taramaya başladı.
پس سرش را شانه میکرد آن ستی ** با دو صد مهر و دلال و آشتی
Şefkatli analar gibi onu yumuşattı, nihayet söyletmeye muvaffak oldu.
آنچنان که مادران مهربان ** نرم کردش تا در آمد در بیان
Köle dedi ki: Senden bunu mu umardım ben? Kızını inatçı bir yabancıya veresin.
که مرا اومید از تو این نبود ** که دهی دختر به بیگانهی عنود
Bizim efendimizin kızı olsun, biz de ona âşık olalım da o başkasına varsın? Yazık değil mi?
خواجهزادهی ما و ما خستهجگر ** حیف نبود که رود جای دگر
Kadın bu söze öyle kızdı ki onu dövüp damdan aşağıya atmak istedi. 280
خواست آن خاتون ز خشمی که آمدش ** که زند وز بام زیر اندازدش
O kim oluyor diyordu, bir kahpenin Hintli bir oğlu. Nasıl oluyor da bir efendinin kızına tamah ediyor?
کو که باشد هندوی مادرغری ** که طمع دارد به خواجه دختری
Fakat bunları içinden söylemekle beraber sabretmek daha doğru deyip kendini tuttu. Kocasına, dinle şu şaşılacak şeyi dedi..
گفت صبر اولی بود خود را گرفت ** گفت با خواجه که بشنو این شگفت
Biz, onu güvenilir bir adam sanıyorduk, umarmıydık böyle bir çalıkuşunun hain çıkacağını?
این چنین گراء کی خاین بود ** ما گمان برده که هست او معتمد
Efendinin, karısına “Sabret,köleyi tekdir etme. Ben onu bu tamahtan öyle bir geçiririm ki ne şiş yanar,ne kebap” demesi.
صبر فرمودن خواجه مادر دختر را کی غلام را زجر مکن من او را بیزجر ازین طمع باز آرم کی نه سیخ سوزد نه کباب خام ماند
Efendi dedi ki: “Sabret. Ona de ki: Kızı ona vermez sana veririz.
گفت خواجه صبر کن با او بگو ** که ازو ببریم و بدهیمش به تو
Bu suretle belki gönlünden o sevdayı çıkarırız. Sen hele bir hoşça bak, ben nasıl onu bu işten vazgeçiririm? 285
تا مگر این از دلش بیرون کنم ** تو تماشا کن که دفعش چون کنم
Sen gönlünü hoş tut,bunu iyice bil ki kızımız, hakikaten de senin eşindir.
تو دلش خوش کن بگو میدان درست ** که حقیقت دختر ما جفت تست
A güzel müşteri, evvelce bunu bilmiyorduk, mademki bildik, elbette kızımıza daha lâyıksın sen.
ما ندانستیم ای خوش مشتری ** چونک دانستیم تو اولیتری
Ateşimiz, kendi mangalımızda; Leylâ, bizim Leylâ’mız, Mecnunumuz da sen, de
آتش ما هم درین کانون ما ** لیلی آن ما و تو مجنون ما
İyice bir hayale, bir düşünceye düşsün. İyi düşünce insanı semirtir.
تا خیال و فکر خوش بر وی زند ** فکر شیرین مرد را فربه کند
Hayvan,otla semirir,insan da yücelikle,şerefle gelişir. 290
جانور فربه شود لیک از علف ** آدمی فربه ز عزست و شرف
İnsan kulağından gelişir, duya duya canlanır. Hayvansa boğazından, yemesinden, içmesinden gelişir.
آدمی فربه شود از راه گوش ** جانور فربه شود از حلق و نوش
Kadın, “Böyle bir arlanılacak sözü, ağzım nasıl varır da söyler?
گفت آن خاتون ازین ننگ مهین ** خود دهانم کی بجنبد اندرین
Onun için böyle abes bir sözü nasıl geveleyebilirim? Gebersin o şeytan huylu hain” dedi.
این چنین ژاژی چه خایم بهر او ** گو بمیر آن خاین ابلیسخو
Adam, hayır dedi, korkma. Sen böyle söyle de onun hastalığı geçsin, bu lütuf yüzünden iyileşsin.
گفت خواجه نی مترس و دم دهش ** تا رود علت ازو زین لطف خوش
Ondan sonra sevgilim onun derdini gidermeyi bana bırak sen. Yalnız o ince eleyip sık dokuyan bir kere iyileşsin. 295
دفع او را دلبرا بر من نویس ** هل که صحت یابد آن باریکریس
Kadın, o hasta köleye böyle söyleyince öyle ferahladı, öyle kabardı o köle ki âdeta yeryüzüne sığamaz oldu.
چون بگفت آن خسته را خاتون چنین ** مینگنجید از تبختر بر زمین
Semirdi, gelişti, benzine kan geldi, kırmızı güle döndü, binlerce şükürler etti.
زفت گشت و فربه و سرخ و شکفت ** چون گل سرخ هزاران شکر گفت
Bazen de, hanımcığım, diyordu, sakın bu bir düzen olmasın!
که گهی میگفت ای خاتون من ** که مبادا باشد این دستان و فن
Efendi, Ferec’i evlendiriyorum diye bir dâvet yaptı, eşini dostunu çağırdı.
خواجه جمعیت بکرد و دعوتی ** که همیسازم فرج را وصلتی
Gelenler de “Ferec, kutlu olsun” diye onu kandırmaktaydılar. 300
تا جماعت عشوه میدادند و گان ** که ای فرج بادت مبارک اتصال
Ferec, bu sözleri duyunca artık kızı alacağına iyice inandı. Büsbütün iyileşti, hastalığı kökünden geçti gitti.
تا یقینتر شد فرج را آن سخن ** علت از وی رفت کل از بیخ و بن
Ondan sonra gerdek gecesi bir oğlanı kadın kılığına soktular.
بعد از آن اندر شب گردک به فن ** امردی را بست حنی همچو زن
Elini, bileğini gelinler gibi kınaladılar. Âdeta ona tavuk gösterip horoz verdiler.
پر نگارش کرد ساعد چون عروس ** پس نمودش ماکیان دادش خروس
Başını bağladılar, gelinler gibi elbiseler giydirdiler, gürbüz oğlanı kadın kıyafetine sokup koyverdiler.
مقنعه و حلهی عروسان نکو ** کنگ امرد را بپوشانید او
Efendi halvet zamanı derhal mumu üfledi. Hintli köle öyle güçlü kuvvetli bir oğlanla yalnız kaldı. 305
شمع را هنگام خلوت زود کشت ** ماند هندو با چنان کنگ درشت