English    Türkçe    فارسی   

6
2585-2634

  • Kaza ve kadere razı olursa kızgınlığı yatışır. Öç almadan geçer, o zevkten mahrum kalır. Bundan korkar işte. 2585
  • Yalancı şehvet, yemeye atılır, onun lezzetini, zevkini kaybedivereceğinden korkar ki bu zaten derttir.
  • İştah varsa acele etmemek, yenen şeyin iyice sinmesi için ağır ağır yemek daha doğrudur.
  • Sen, benim belâmı defetmek, gördüğün gediği tıkamak istiyorsun.
  • O gedikten bir felâket gelmesin diyorsun ama kaza ve kaderin o gedikten başka daha nice gedikleri, nice delikleri var.
  • Belâyı def etmenin çaresi, sitem etmek değildir. buna çare ihsandır, aftır keremdir. 2590
  • Peygamber “sadaka belâyı defeder” dedi. Ey yiğit hastalığını sadakayla tedavi et.
  • Sadaka, yoksulu yakmak, hilim gözleyen gözü kör etmek değildir.
  • Padişah dedi ki: Hayır, yerinde yapılırsa iyidir. Yerinde bir hayırda bulunursan bu, doğru bir harekettir.
  • Ruh, yerine şah sürmek işi harap etmektir. Şah yerine atı sürmek de bilgisizliktir.
  • Şeriatta ihsan da var ceza da. Padişah, baş köşeye geçer; at ahıra bağlanır. 2595
  • Adalet nedir? Bir şeyi lâyık olduğu yere koymak. Zulüm nedir? Lâyık olmadığı yere koymak.
  • Tanrı’nın yarattığı bir şey abes değildir. Kızgınlık, hilim, öğüt, hile... hepsi doğrudur.
  • Bunların hiç biri mutlak olarak hayır değildir. aynı zamanda mutlak olarak şer de değildir.
  • Her birinin yerinde faydası vardır, yerinde de zararı. Onun için bilgi vaciptir, faydalıdır.
  • Yoksula yapılan öyle cezalar vardır ki sevap bakımından ekmekten de yeğdir, helvadan da. 2600
  • Çünkü helva, vakitsiz yenirse safra yapar. Halbuki helva verilecek yerde ona bir sille vurulsa kötülükten kurtulur.
  • Yoksula vaktinde bir sille vur da boynu vurulmaktan kurtulsun.
  • Vurmak, hakikatte kötü huyadır. Kilim dövülmez, tozu dövülür.
  • Meclis de var, zindan da. Her ikisi de lâzım. Meclis ihlas sahibi olana, zindan ham kişiye.
  • Yarayı deşmek lazım. Deşeceğin yerde üstüne merhem korsan pisliği kökleştirmiş olursun. 2605
  • Yaranın altındaki eti yer. Yarı faydası olsa elli tane ziyanı olur.
  • Delkak, beni bırak demiyorum dedi, işi ara, sor, tahkik et diyorum.
  • Sabır yolunu kapama, acele etme. Sabret de birkaç gün düşün.
  • Bu düşünce esnasında bir şeye iyice karar verirsin de kulağımı bilerek çekersin.
  • Neden yürüyüşte “Yüzü üstünde sürünme” sözü söylenir? Daima doğru yürümek gerekken yüzüstü sürünme neden? 2610
  • İyi kişilerle danış, görüş. Peygamber “İşlerini meşveretle yapar onlar” dedi, bunu böyle bil!
  • İşleri meşveretle yapmak, şunun içindir: Meşveretten hata ve eğrilik, az meydana gelir.
  • Bu akıllar, aydın kandillere benzer. Elbette yirmi kandil bir kandilden daha ziyade aydınlık verir.
  • Belki aralarına gökyüzünün nurundan yanmış bir kandil düşüverir.
  • Tanrı gayreti, ortaya bir perde salmıştır. Aşağılık ve yücelik âlemine mensup olanları birbirine karıştırmış, karmıştır. 2615
  • “Yürüyün âlemi gezin” demiştir. Sen de gez, dolaş da bahtını, rızkını sınaya dur.
  • Meclislerde, peygamber de bulunan akıl gibi bir akıl ara.
  • Çünkü peygamberden, miras kalan ancak odur. Bu akıl, gaypları önden de görür, arttan da.
  • Bu kısa kesilen kitapta anlatılmasına imkan bulunmayan gözü de gözler arasında ara.
  • İşte o azametli peygamber, rahipliği, dağlara çekilip yalnızca ibadet etmeyi bunun için menetmiştir. 2620
  • İnsanlar birbirleri ile buluşsunlar diye bunu kaldırmıştır. Çünkü böyle bir göze sahip adamın bakışı bahttır, ebedilik iksiridir.
  • Temiz kişiler arasında tertemiz biri vardır ki padişah, onun fermanının üstüne “Şah” çekmiştir.
  • Onun duası, icabet edilir. İnsanların, cinlerin en ulularının içinde bile ona eşit yoktur.
  • Onunla inada girişen, ister tatlı olsun, ister ekşi; Tanrı’ya karşı hiçbir delili yoktur.
  • Çünkü biz onu yücelttik... Özrü, delili ortadan kaldırdık. 2625
  • Tanrı, kıbleyi ortaya apaçık bir surette çıkardı mı bil ki artık kıble aramak abestir.
  • Kendine gel, araştırmadan yüz çevir, başını döndürüp durma artık. Döneceğin yer ve konaklayacağın mekân, meydanda işte.
  • Bu kıbleden bir an gafil oldun mu her batıl kıblenin maskarası oldun gitti.
  • Sana temyiz verene hamd etmezsen kıbleyi tanıma kabiliyetini kaybedersin.
  • Bu ambardan bir şey elde etmek, bir ihsana uğramak niyetindeysen seninle hemdert olanlardan bir an bile ayrılma. 2630
  • Çünkü bu yardımcıdan ayrıldığın an kötü bir arkadaşın derdine uğrarsın.
  • Farenin kurbağayla arkadaş olması, ayaklarını uzun bir iple bağlamaları, karganın fareyi yakalaması kurbağanın da ona bağlı olarak havalanması, feryat ve figana başlaması, kendi cinsinden olmayan bir hayvanla dost olduğuna pişman olması
  • Tesadüf bu ya, bir fare, vefalı bir kurbağa ile su başında tanıştılar.
  • Her ikisi de bir buluşma zamanı tayin ettiler. Her sabah bir bucaktan çıkıyorlar,
  • Birbirleri ile gönül tavlası, oynuyorlar, gönüllerini vesveseden arıtıyorlardı.