Şeriatta ihsan da var ceza da. Padişah, baş köşeye geçer; at ahıra bağlanır.2595
در شریعت هم عطا هم زجر هست ** شاه را صدر و فرس را درگه است
Adalet nedir? Bir şeyi lâyık olduğu yere koymak. Zulüm nedir? Lâyık olmadığı yere koymak.
عدل چه بود وضع اندر موضعش ** ظلم چه بود وضع در ناموقعش
Tanrı’nın yarattığı bir şey abes değildir. Kızgınlık, hilim, öğüt, hile... hepsi doğrudur.
نیست باطل هر چه یزدان آفرید ** از غضب وز حلم وز نصح و مکید
Bunların hiç biri mutlak olarak hayır değildir. aynı zamanda mutlak olarak şer de değildir.
خیر مطلق نیست زینها هیچ چیز ** شر مطلق نیست زینها هیچ نیز
Her birinin yerinde faydası vardır, yerinde de zararı. Onun için bilgi vaciptir, faydalıdır.
نفع و ضر هر یکی از موضعست ** علم ازین رو واجبست و نافعست
Yoksula yapılan öyle cezalar vardır ki sevap bakımından ekmekten de yeğdir, helvadan da.2600
ای بسا زجری که بر مسکین رود ** در ثواب از نان و حلوا به بود
Çünkü helva, vakitsiz yenirse safra yapar. Halbuki helva verilecek yerde ona bir sille vurulsa kötülükten kurtulur.
زانک حلوا بیاوان صفرا کند ** سیلیش از خبث مستنقا کند
Yoksula vaktinde bir sille vur da boynu vurulmaktan kurtulsun.
سیلیی در وقت بر مسکین بزن ** که رهاند آنش از گردن زدن
Vurmak, hakikatte kötü huyadır. Kilim dövülmez, tozu dövülür.
زخم در معنی فتد از خوی بد ** چوب بر گرد اوفتد نه بر نمد
Meclis de var, zindan da. Her ikisi de lâzım. Meclis ihlas sahibi olana, zindan ham kişiye.
بزم و زندن هست هر بهرام را ** بزم مخلص را و زندان خام را
Yarayı deşmek lazım. Deşeceğin yerde üstüne merhem korsan pisliği kökleştirmiş olursun.2605
شق باید ریش را مرهم کنی ** چرک را در ریش مستحکم کنی
Yaranın altındaki eti yer. Yarı faydası olsa elli tane ziyanı olur.
تا خورد مر گوشت را در زیر آن ** نیم سودی باشد و پنجه زیان
Delkak, beni bırak demiyorum dedi, işi ara, sor, tahkik et diyorum.
گفت دلقک من نمیگویم گذار ** من همیگویم تحریی بیار
Sabır yolunu kapama, acele etme. Sabret de birkaç gün düşün.
هین ره صبر و تانی در مبند ** صبر کن اندیشه میکن روز چند
Bu düşünce esnasında bir şeye iyice karar verirsin de kulağımı bilerek çekersin.
در تانی بر یقینی بر زنی ** گوشمال من بایقانی کنی
Neden yürüyüşte “Yüzü üstünde sürünme” sözü söylenir? Daima doğru yürümek gerekken yüzüstü sürünme neden?2610
در روش یمشی مکبا خود چرا ** چون همیشاید شدن در استوا
İyi kişilerle danış, görüş. Peygamber “İşlerini meşveretle yapar onlar” dedi, bunu böyle bil!
مشورت کن با گروه صالحان ** بر پیمبر امر شاورهم بدان
İşleri meşveretle yapmak, şunun içindir: Meşveretten hata ve eğrilik, az meydana gelir.
امرهم شوری برای این بود ** کز تشاور سهو و کژ کمتر رود
Bu akıllar, aydın kandillere benzer. Elbette yirmi kandil bir kandilden daha ziyade aydınlık verir.
این خردها چون مصابیح انورست ** بیست مصباح از یک روشنترست
Belki aralarına gökyüzünün nurundan yanmış bir kandil düşüverir.
بوک مصباحی فتد اندر میان ** مشتعل گشته ز نور آسمان
Tanrı gayreti, ortaya bir perde salmıştır. Aşağılık ve yücelik âlemine mensup olanları birbirine karıştırmış, karmıştır.2615
غیرت حق پردهای انگیختست ** سفلی و علوی به هم آمیختست
“Yürüyün âlemi gezin” demiştir. Sen de gez, dolaş da bahtını, rızkını sınaya dur.
گفت سیروا میطلب اندر جهان ** بخت و روزی را همیکن امتحان
Meclislerde, peygamber de bulunan akıl gibi bir akıl ara.
در مجالس میطلب اندر عقول ** آن چنان عقلی که بود اندر رسول
Çünkü peygamberden, miras kalan ancak odur. Bu akıl, gaypları önden de görür, arttan da.
زانک میراث از رسول آنست و بس ** که ببیند غیبها از پیش و پس
Bu kısa kesilen kitapta anlatılmasına imkan bulunmayan gözü de gözler arasında ara.
در بصرها میطلب هم آن بصر ** که نتابد شرح آن این مختصر
İşte o azametli peygamber, rahipliği, dağlara çekilip yalnızca ibadet etmeyi bunun için menetmiştir.2620
بهر این کردست منع آن با شکوه ** از ترهب وز شدن خلوت به کوه
İnsanlar birbirleri ile buluşsunlar diye bunu kaldırmıştır. Çünkü böyle bir göze sahip adamın bakışı bahttır, ebedilik iksiridir.
تا نگردد فوت این نوع التقا ** کان نظر بختست و اکسیر بقا
Temiz kişiler arasında tertemiz biri vardır ki padişah, onun fermanının üstüne “Şah” çekmiştir.
در میان صالحان یک اصلحیست ** بر سر توقیعش از سلطان صحیست
Onun duası, icabet edilir. İnsanların, cinlerin en ulularının içinde bile ona eşit yoktur.
کان دعا شد با اجابت مقترن ** کفو او نبود کبار انس و جن
Onunla inada girişen, ister tatlı olsun, ister ekşi; Tanrı’ya karşı hiçbir delili yoktur.
در مریاش آنک حلو و حامض است ** حجت ایشان بر حق داحض است
Çünkü biz onu yücelttik... Özrü, delili ortadan kaldırdık.2625
که چو ما او را به خود افراشتیم ** عذر و حجت از میان بر داشتیم
Tanrı, kıbleyi ortaya apaçık bir surette çıkardı mı bil ki artık kıble aramak abestir.
قبله را چون کرد دست حق عیان ** پس تحری بعد ازین مردود دان
Kendine gel, araştırmadan yüz çevir, başını döndürüp durma artık. Döneceğin yer ve konaklayacağın mekân, meydanda işte.
هین بگردان از تحری رو و سر ** که پدید آمد معاد و مستقر
Bu kıbleden bir an gafil oldun mu her batıl kıblenin maskarası oldun gitti.
یک زمان زین قبله گر ذاهل شوی ** سخرهی هر قبلهی باطل شوی
Sana temyiz verene hamd etmezsen kıbleyi tanıma kabiliyetini kaybedersin.
چون شوی تمییزده را ناسپاس ** بجهد از تو خطرت قبلهشناس
Bu ambardan bir şey elde etmek, bir ihsana uğramak niyetindeysen seninle hemdert olanlardan bir an bile ayrılma.2630
گر ازین انبار خواهی بر و بر ** نیمساعت هم ز همدردان مبر
Çünkü bu yardımcıdan ayrıldığın an kötü bir arkadaşın derdine uğrarsın.
که در آن دم که ببری زین معین ** مبتلی گردی تو با بس القرین
Farenin kurbağayla arkadaş olması, ayaklarını uzun bir iple bağlamaları, karganın fareyi yakalaması kurbağanın da ona bağlı olarak havalanması, feryat ve figana başlaması, kendi cinsinden olmayan bir hayvanla dost olduğuna pişman olması
حکایت تعلق موش با چغز و بستن پای هر دو به رشتهای دراز و بر کشیدن زاغ موش را و معلق شدن چغز و نالیدن و پشیمانی او از تعلق با غیر جنس و با جنس خود ناساختن
Tesadüf bu ya, bir fare, vefalı bir kurbağa ile su başında tanıştılar.
از قضا موشی و چغزی با وفا ** بر لب جو گشته بودند آشنا
Her ikisi de bir buluşma zamanı tayin ettiler. Her sabah bir bucaktan çıkıyorlar,
هر دو تن مربوط میقاتی شدند ** هر صباحی گوشهای میآمدند
Birbirleri ile gönül tavlası, oynuyorlar, gönüllerini vesveseden arıtıyorlardı.
نرد دل با همدگر میباختند ** از وساوس سینه میپرداختند
Bu buluşmadan ikisinin de gönlü ferahlıyor, birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar, birini söylediğini öbürü dinliyordu.2635
هر دو را دل از تلاقی متسع ** همدگر را قصهخوان و مستمع
Gâh baş diliyle, gâh hal diliyle sırlarını ortaya koyuyorlar. “Topluluk rahmettir” sözünü tevil diyorlardı.
رازگویان با زبان و بیزبان ** الجماعه رحمه را تاویل دان
O kötü mahlûk, kurbağa ile eş oldu mu neşeleniyor, beş yıllık vakaları hatırlıyordu.
آن اشر چون جفت آن شاد آمدی ** پنج ساله قصهاش یاد آمدی
Sözün coşması, ulanıp gitmesi, dostluk nişanesidir. Söz söyleyememekte ülfetsizliktendir.
جوش نطق از دل نشان دوستیست ** بستگی نطق از بیالفتیست
Gönül, dilberi gördü mü nasıl olur da suratı ekşi bir halde kalır? Bülbül, gül görür de nasıl susar?
دل که دلبر دید کی ماند ترش ** بلبلی گل دید کی ماند خمش
Kızarmış balık bile, Hızır’ın himmetiyle dirildi, denize sıçradı, orada karar kıldı.2640
ماهی بریان ز آسیب خضر ** زنده شد در بحر گشت او مستقر
Sevgili, sevgilisiyle beraber oturdu mu yüz binlerce sır levhini bilir.
یار را با یار چون بنشسته شد ** صد هزاران لوح سر دانسته شد
Sevgilinin alnı Levhi mahfuzdur. Dost, onun alnından iki âlemin sırrını da apaçık görür.
لوح محفوظ است پیشانی یار ** راز کونینش نماید آشکار