İnsanlar birbirleri ile buluşsunlar diye bunu kaldırmıştır. Çünkü böyle bir göze sahip adamın bakışı bahttır, ebedilik iksiridir.
تا نگردد فوت این نوع التقا ** کان نظر بختست و اکسیر بقا
Temiz kişiler arasında tertemiz biri vardır ki padişah, onun fermanının üstüne “Şah” çekmiştir.
در میان صالحان یک اصلحیست ** بر سر توقیعش از سلطان صحیست
Onun duası, icabet edilir. İnsanların, cinlerin en ulularının içinde bile ona eşit yoktur.
کان دعا شد با اجابت مقترن ** کفو او نبود کبار انس و جن
Onunla inada girişen, ister tatlı olsun, ister ekşi; Tanrı’ya karşı hiçbir delili yoktur.
در مریاش آنک حلو و حامض است ** حجت ایشان بر حق داحض است
Çünkü biz onu yücelttik... Özrü, delili ortadan kaldırdık.2625
که چو ما او را به خود افراشتیم ** عذر و حجت از میان بر داشتیم
Tanrı, kıbleyi ortaya apaçık bir surette çıkardı mı bil ki artık kıble aramak abestir.
قبله را چون کرد دست حق عیان ** پس تحری بعد ازین مردود دان
Kendine gel, araştırmadan yüz çevir, başını döndürüp durma artık. Döneceğin yer ve konaklayacağın mekân, meydanda işte.
هین بگردان از تحری رو و سر ** که پدید آمد معاد و مستقر
Bu kıbleden bir an gafil oldun mu her batıl kıblenin maskarası oldun gitti.
یک زمان زین قبله گر ذاهل شوی ** سخرهی هر قبلهی باطل شوی
Sana temyiz verene hamd etmezsen kıbleyi tanıma kabiliyetini kaybedersin.
چون شوی تمییزده را ناسپاس ** بجهد از تو خطرت قبلهشناس
Bu ambardan bir şey elde etmek, bir ihsana uğramak niyetindeysen seninle hemdert olanlardan bir an bile ayrılma.2630
گر ازین انبار خواهی بر و بر ** نیمساعت هم ز همدردان مبر
Çünkü bu yardımcıdan ayrıldığın an kötü bir arkadaşın derdine uğrarsın.
که در آن دم که ببری زین معین ** مبتلی گردی تو با بس القرین
Farenin kurbağayla arkadaş olması, ayaklarını uzun bir iple bağlamaları, karganın fareyi yakalaması kurbağanın da ona bağlı olarak havalanması, feryat ve figana başlaması, kendi cinsinden olmayan bir hayvanla dost olduğuna pişman olması
حکایت تعلق موش با چغز و بستن پای هر دو به رشتهای دراز و بر کشیدن زاغ موش را و معلق شدن چغز و نالیدن و پشیمانی او از تعلق با غیر جنس و با جنس خود ناساختن
Tesadüf bu ya, bir fare, vefalı bir kurbağa ile su başında tanıştılar.
از قضا موشی و چغزی با وفا ** بر لب جو گشته بودند آشنا
Her ikisi de bir buluşma zamanı tayin ettiler. Her sabah bir bucaktan çıkıyorlar,
هر دو تن مربوط میقاتی شدند ** هر صباحی گوشهای میآمدند
Birbirleri ile gönül tavlası, oynuyorlar, gönüllerini vesveseden arıtıyorlardı.
نرد دل با همدگر میباختند ** از وساوس سینه میپرداختند
Bu buluşmadan ikisinin de gönlü ferahlıyor, birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar, birini söylediğini öbürü dinliyordu.2635
هر دو را دل از تلاقی متسع ** همدگر را قصهخوان و مستمع
Gâh baş diliyle, gâh hal diliyle sırlarını ortaya koyuyorlar. “Topluluk rahmettir” sözünü tevil diyorlardı.
رازگویان با زبان و بیزبان ** الجماعه رحمه را تاویل دان
O kötü mahlûk, kurbağa ile eş oldu mu neşeleniyor, beş yıllık vakaları hatırlıyordu.
آن اشر چون جفت آن شاد آمدی ** پنج ساله قصهاش یاد آمدی
Sözün coşması, ulanıp gitmesi, dostluk nişanesidir. Söz söyleyememekte ülfetsizliktendir.
جوش نطق از دل نشان دوستیست ** بستگی نطق از بیالفتیست
Gönül, dilberi gördü mü nasıl olur da suratı ekşi bir halde kalır? Bülbül, gül görür de nasıl susar?
دل که دلبر دید کی ماند ترش ** بلبلی گل دید کی ماند خمش
Kızarmış balık bile, Hızır’ın himmetiyle dirildi, denize sıçradı, orada karar kıldı.2640
ماهی بریان ز آسیب خضر ** زنده شد در بحر گشت او مستقر
Sevgili, sevgilisiyle beraber oturdu mu yüz binlerce sır levhini bilir.
یار را با یار چون بنشسته شد ** صد هزاران لوح سر دانسته شد
Sevgilinin alnı Levhi mahfuzdur. Dost, onun alnından iki âlemin sırrını da apaçık görür.
لوح محفوظ است پیشانی یار ** راز کونینش نماید آشکار
Dost kudümiyle âdeta yol kılavuzudur. Mustafa, bunun için, “Sahabem yıldıza benzer” demiştir.
Yıldız çölde de kılavuzdur, denizde de. Yıldıza göz dik, o kılavuzdur, yol gösterir.
نجم اندر ریگ و دریا رهنماست ** چشم اندر نجم نه کو مقتداست
Gözünü onun yüzüne eş et. Onunla bahse girişmeye kalkma, bu çeşit hareketlerle toz koparma.2645
چشم را با روی او میدار جفت ** گرد منگیزان ز راه بحث و گفت
Çünkü o tozla yıldız, görünmez olur. Halbuki göz, sürçen dilden elbette daha iyidir.
زانک گردد نجم پنهان زان غبار ** چشم بهتر از زبان با عثار
Yalnız Tanrı’dan vahiy alan kişi söylerse o başka. Çünkü o toz koparmaz, tozu yatıştırır.
تا بگوید او که وحیستش شعار ** کان نشاند گرد و ننگیزد غبار
Âdem, vahiy ve sevgiye mazhar olunca sözü “Allemel esmâ” sırrını açtı.
چون شد آدم مظهر وحی و وداد ** ناطقهی او علم الاسما گشاد
Her şeyin adı nasılsa öylece gönül sahifesinden diline aktı, her şeyi bildirdi.
نام هر چیزی چنانک هست آن ** از صحیفهی دل روی گشتش زبان
Her şeyi gönül gözü görmüştü, onun için hepsinin hassasını ve mahiyetini apaçık söylüyordu.2650
فاش میگفتی زبان از ریتش ** جمله را خاصیت و ماهیتش
Her şeye lâyık olan adı söyledi, puşta aslan demedi.
آنچنان نامی که اشیا را سزد ** نه چنانک حیز را خواند اسد
Nuh da tam dokuz yüz yıl doğru yolda vaaz etti. Her gün yeni bir öğüt verdi.
نوح نهصد سال در راه سوی ** بود هر روزیش تذکیر نوی
Lâal dudakları, kalplerin yakutuydu. Ne risale okumuştu, ne de “Kuutül kulûb!”
لعل او گویا ز یاقوت القلوب ** نه رساله خوانده نه قوت القلوب
Vaazlarını şerhlerden öğrenmiyordu. Sözleri, keşifler kaynağından coşuyordu, ruh şerhiydi.
وعظ را ناموخته هیچ از شروح ** بلک ینبوع کشوف و شرح روح
Bir şarap var. O içildi mi söz suyu dilsizden bile kaynar, köpürür.2655
زان میی کان می چو نوشیده شود ** آب نطق از گنگ جوشیده شود
Yeni doğan çocuk fasih söz söyler bir edip olur, Mesih gibi, ergen adamların hikmetini okur.
طفل نوزاده شود حبر فصیح ** حکمت بالغ بخواند چون مسیح
O şaraptan içip dudağını hoş bir hale getiren dağ, Davut peygamber gibi yüzlerce gazel öğrenir.
از کهی که یافت زان می خوشلبی ** صد غزل آموخت داود نبی
Bütün kuşlar, cik cik ötüşlerini bırakmışlar, padişah olan Davut’a uymuşlar, ona dost olmuşlar, onunla ırlamaya başlamışlardı.
جمله مرغان ترک کرده چیک چیک ** همزبان و یار داود ملیک
Kuş bile onu duyup sarhoş olduktan sonra demir, onun sesini duymuş, bunda şaşılacak ne var?
چه عجب که مرغ گردد مست او ** هم شنود آهن ندای دست او
Kasırga, Âd kavmini kırmış geçirmiş, fakat Süleyman’a hamal olmuş, onu sırtında taşımıştır.2660
صرصری بر عاد قتالی شده ** مر سلیمان را چو حمالی شده
Kasırga, o padişahın tahtını yüklenmiş, her sabah, her akşam bir aylık yol götürmüştür.
صرصری میبرد بر سر تخت شاه ** هر صباح و هر مسا یک ماهه راه
Hem ona hamal olmuş, hem casusluk yapmıştır. Uzakta olan birisini sözünü duydu mu,
هم شده حمال و هم جاسوس او ** گفت غایب را کنان محسوس او
Derhal gelir, o sözü Süleyman’ın kulağına fıslardı.
باد دم که گفت غایب یافتی ** سوی گوش آن ملک بشتافتی
“Filan kişi, şimdi böyle söyledi ey Süleyman ey sahip kıran ay” derdi.
که فلانی این چنین گفت این زمان ** ای سلیمان مه صاحبقران
Farenin kurbağaya, “Seni görmek isteyince suya dalamıyorum. Aramızda bir vasıta lâzım. Su kıyısına gelip seni arayınca haber alabilmeliyim. Sen de benim deliğimin başına gelince bana haber verebilmelisin ve saire” demesi
تدبیر کردن موش به چغز کی من نمیتوانم بر تو آمدن به وقت حاجت در آب میان ما وصلتی باید کی چون من بر لب جو آیم ترا توانم خبر کردن و تو چون بر سر سوراخ موشخانه آیی مرا توانی خبر کردن الی آخره
Bu sözün sonu yoktur. Fare, bir gün kurbağaya ey akıl kandili dedi;2665
این سخن پایان ندارد گفت موش ** چغز را روزی کای مصباح هوش
Zaman oluyor ki sana bir sır söylemek istiyorum. Halbuki sen suyun dibinde bulunuyorsun.
وقتها خواهم که گویم با تو راز ** تو درون آب داری ترکتاز
Su kıyısında nâra atıyorum ama suyun içindeyken âşıkların nârasını duymuyorsun sen.
بر لب جو من ترا نعرهزنان ** نشنوی در آب نالهی عاشقان
Ey yiğit er, ben bu muayyen buluşma vakitleri ile kanaat edemiyor, senin sohbetine doyamıyorum.
من بدین وقت معین ای دلیر ** مینگردم از محاکات تو سیر
Namaz ve yol gösteren ibadet, beş vakit olarak farz edildi. Fakat âşıklar daima namazdadır.
پنج وقت آمد نماز و رهنمون ** عاشقان را فی صلاة دائمون
Ve sarhoşluk o başlardaki mahmurluk, ne beş vakitle yatışır, ne beş yüz bin vakitle.2670
نه به پنج آرام گیرد آن خمار ** که در آن سرهاست نی پانصد هزار