Yalnız Tanrı’dan vahiy alan kişi söylerse o başka. Çünkü o toz koparmaz, tozu yatıştırır.
تا بگوید او که وحیستش شعار ** کان نشاند گرد و ننگیزد غبار
Âdem, vahiy ve sevgiye mazhar olunca sözü “Allemel esmâ” sırrını açtı.
چون شد آدم مظهر وحی و وداد ** ناطقهی او علم الاسما گشاد
Her şeyin adı nasılsa öylece gönül sahifesinden diline aktı, her şeyi bildirdi.
نام هر چیزی چنانک هست آن ** از صحیفهی دل روی گشتش زبان
Her şeyi gönül gözü görmüştü, onun için hepsinin hassasını ve mahiyetini apaçık söylüyordu.2650
فاش میگفتی زبان از ریتش ** جمله را خاصیت و ماهیتش
Her şeye lâyık olan adı söyledi, puşta aslan demedi.
آنچنان نامی که اشیا را سزد ** نه چنانک حیز را خواند اسد
Nuh da tam dokuz yüz yıl doğru yolda vaaz etti. Her gün yeni bir öğüt verdi.
نوح نهصد سال در راه سوی ** بود هر روزیش تذکیر نوی
Lâal dudakları, kalplerin yakutuydu. Ne risale okumuştu, ne de “Kuutül kulûb!”
لعل او گویا ز یاقوت القلوب ** نه رساله خوانده نه قوت القلوب
Vaazlarını şerhlerden öğrenmiyordu. Sözleri, keşifler kaynağından coşuyordu, ruh şerhiydi.
وعظ را ناموخته هیچ از شروح ** بلک ینبوع کشوف و شرح روح
Bir şarap var. O içildi mi söz suyu dilsizden bile kaynar, köpürür.2655
زان میی کان می چو نوشیده شود ** آب نطق از گنگ جوشیده شود
Yeni doğan çocuk fasih söz söyler bir edip olur, Mesih gibi, ergen adamların hikmetini okur.
طفل نوزاده شود حبر فصیح ** حکمت بالغ بخواند چون مسیح
O şaraptan içip dudağını hoş bir hale getiren dağ, Davut peygamber gibi yüzlerce gazel öğrenir.
از کهی که یافت زان می خوشلبی ** صد غزل آموخت داود نبی
Bütün kuşlar, cik cik ötüşlerini bırakmışlar, padişah olan Davut’a uymuşlar, ona dost olmuşlar, onunla ırlamaya başlamışlardı.
جمله مرغان ترک کرده چیک چیک ** همزبان و یار داود ملیک
Kuş bile onu duyup sarhoş olduktan sonra demir, onun sesini duymuş, bunda şaşılacak ne var?
چه عجب که مرغ گردد مست او ** هم شنود آهن ندای دست او
Kasırga, Âd kavmini kırmış geçirmiş, fakat Süleyman’a hamal olmuş, onu sırtında taşımıştır.2660
صرصری بر عاد قتالی شده ** مر سلیمان را چو حمالی شده
Kasırga, o padişahın tahtını yüklenmiş, her sabah, her akşam bir aylık yol götürmüştür.
صرصری میبرد بر سر تخت شاه ** هر صباح و هر مسا یک ماهه راه
Hem ona hamal olmuş, hem casusluk yapmıştır. Uzakta olan birisini sözünü duydu mu,
هم شده حمال و هم جاسوس او ** گفت غایب را کنان محسوس او
Derhal gelir, o sözü Süleyman’ın kulağına fıslardı.
باد دم که گفت غایب یافتی ** سوی گوش آن ملک بشتافتی
“Filan kişi, şimdi böyle söyledi ey Süleyman ey sahip kıran ay” derdi.
که فلانی این چنین گفت این زمان ** ای سلیمان مه صاحبقران
Farenin kurbağaya, “Seni görmek isteyince suya dalamıyorum. Aramızda bir vasıta lâzım. Su kıyısına gelip seni arayınca haber alabilmeliyim. Sen de benim deliğimin başına gelince bana haber verebilmelisin ve saire” demesi
تدبیر کردن موش به چغز کی من نمیتوانم بر تو آمدن به وقت حاجت در آب میان ما وصلتی باید کی چون من بر لب جو آیم ترا توانم خبر کردن و تو چون بر سر سوراخ موشخانه آیی مرا توانی خبر کردن الی آخره
Bu sözün sonu yoktur. Fare, bir gün kurbağaya ey akıl kandili dedi;2665
این سخن پایان ندارد گفت موش ** چغز را روزی کای مصباح هوش
Zaman oluyor ki sana bir sır söylemek istiyorum. Halbuki sen suyun dibinde bulunuyorsun.
وقتها خواهم که گویم با تو راز ** تو درون آب داری ترکتاز
Su kıyısında nâra atıyorum ama suyun içindeyken âşıkların nârasını duymuyorsun sen.
بر لب جو من ترا نعرهزنان ** نشنوی در آب نالهی عاشقان
Ey yiğit er, ben bu muayyen buluşma vakitleri ile kanaat edemiyor, senin sohbetine doyamıyorum.
من بدین وقت معین ای دلیر ** مینگردم از محاکات تو سیر
Namaz ve yol gösteren ibadet, beş vakit olarak farz edildi. Fakat âşıklar daima namazdadır.
پنج وقت آمد نماز و رهنمون ** عاشقان را فی صلاة دائمون
Ve sarhoşluk o başlardaki mahmurluk, ne beş vakitle yatışır, ne beş yüz bin vakitle.2670
نه به پنج آرام گیرد آن خمار ** که در آن سرهاست نی پانصد هزار
“Beni az ziyaret et” sözü âşıklara göre değildir. Doğru özlü âşıkların canı, pek susuzdur.
نیست زر غبا وظیفهی عاشقان ** سخت مستسقیست جان صادقان
“Beni az ziyaret et “sözü, balıklara göre değildir. Çünkü onların canları, deniz olmadıkça hiçbir şeyle ünsiyet edemez.
Bu denizin suyu pek korkunçtur ama balıkların mahmurluğuna göre bir yudumcuktur.
آب این دریا که هایل بقعهایست ** با خمار ماهیان خود جرعهایست
Âşığa bir an ayrılık, bir yıl gibi gelir. Bir yıllık vuslat bile onca bir hayalden ibarettir.
یک دم هجران بر عاشق چو سال ** وصل سالی متصل پیشش خیال
Aşk susuzdur, susuzu arar. Bunlar, geceyle gündüz gibi birbirinin ardına düşmüşlerdir.2675
عشق مستسقیست مستسقیطلب ** در پی هم این و آن چون روز و شب
Gündüz geceye âşıktır, onsuz olamaz. Fakat bakarsan görürsün ki gece, ona, ondan ziyade âşıktır.
روز بر شب عاشقست و مضطرست ** چون ببینی شب برو عاشقترست
Onlar,birbirlerini aramadan bir lâhza bile durmazlar. Daima, birbirlerinin ardından koşup dururlar.
نیستشان از جستوجو یک لحظهایست ** از پی همشان یکی دم ایست نیست
Bu onun ayağına yapışmıştır. O, bunun kulağına. Bu, ona hayrandır, o, buna âşık.
این گرفته پای آن آن گوش این ** این بر آن مدهوش و آن بیهوش این
Sevgilinin gönlünce herkes âşıktır, herkesi âşık görür o. Azra'nın gönlünde daima Vamık vardır.
در دل معشوق جمله عاشق است ** در دل عذرا همیشه وامق است
Âşığın gönlünde de sevgiliden başka kimse yoktur. Onların aralarında ne az, ne çok fark edici bir şey olamaz, onları birbirinden ayıracak kimse bulunamaz.2680
در دل عاشق به جز معشوق نیست ** در میانشان فارق و فاروق نیست
Bu iki çan bir devededir. Artık buraya “Az ziyaret et” sözü nasıl sığar?
بر یکی اشتر بود این دو درا ** پس چه زر غبا بگنجد این دو را
Hiç kimse,kendisine “Beni az ziyaret et” der mi? Hiç kimse kendisine nöbetle zamanla dost olur mu?
هیچ کس با خویش زر غبا نمود ** هیچ کس با خود به نوبت یار بود
Bu birlik aklın alacağı şey değildir. Bunu anlamak, insanın ölümüne bağlıdır.
آن یکیی نه که عقلش فهم کرد ** فهم این موقوف شد بر مرگ مرد
Eğer bu, akılla anlaşılsaydı, insanın nefsini öldürmesi neden vacip olurdu ki?
ور به عقل ادراک این ممکن بدی ** قهر نفس از بهر چه واجب شدی
Akıllar padişahı, bu kadar merhametliyken nasıl olur da zaruretsiz olarak insana “Kendini öldür” der?2685
با چنان رحمت که دارد شاه هش ** بیضرورت چون بگوید نفس کش
Farenin, kurbağaya pek çok yalvarması ve arada bir vasıta bulmak için sızlanması
مبالغه کردن موش در لابه و زاری و وصلت جستن از چغز آبی
Fare dedi ki: Ey merhametli, sevgili dost, ben seni görmedikçe bir an bile karar edemiyorum.
گفت کای یار عزیز مهرکار ** من ندارم بیرخت یکدم قرار
Gündüzün nurum, kazancım, ışığım sensin; geceleyin kararım, neşem, uykum sen.
روز نور و مکسب و تابم توی ** شب قرار و سلوت و خوابم توی
Beni sevindir, vakitli vakitsiz kerem eder anarsın lûtfedersin.
از مروت باشد ار شادم کنی ** وقت و بیوقت از کرم یادم کنی
Ey iyiliğimi isteyen, buluşmak için yirmi dört saatte bir kuşluk çağını tâyin ettin.
در شبانروزی وظیفهی چاشتگاه ** راتبه کردی وصال ای نیکخواه
Fakat ciğerim yanıyor, beş yüz kere susuzum, her susuzluğumda bir öküz açlığı var âdeta.2690
پانصد استسقاستم اندر جگر ** با هر استسقا قرین جوع البقر
Benim derdimden haberin bile yok. Mevkiinin zekâtını ver de bu yoksula bir bak.
بینیازی از غم من ای امیر ** ده زکات جاه و بنگر در فقیر
Bu bîedep yoksul, buna lâyık değil ama senin umumî lûtfun, bundan çok üstün.
این فقیر بیادب نا درخورست ** لیک لطف عام تو زان برترست
Herkese lûtfetmektesin. Lûtfetmen için bir lüzuma hacet yok. Güneş, pisliklere de vurur.
مینجوید لطف عام تو سند ** آفتابی بر حدثها میزند
Fakat nuruna bir ziyan gelmez. O pislik, onun hararetiyle kurur, odun haline gelir.
نور او را زان زیانی نابده ** وان حدث از خشکیی هیزم شده
Bu yüzden de bir külhana girer, nurlanır, hamamın kapısını duvarını kızdırır, parlatır.2695
تا حدث در گلخنی شد نور یافت ** در در و دیوار حمامی بتافت
Pisken bezenir, nurlanır. Çünkü güneş, ona öyle bir afsun okumuştur işte.
بود آلایش شد آرایش کنون ** چون برو بر خواند خورشید آن فسون