English    Türkçe    فارسی   

6
2716-2765

  • Sofi dedi ki: Bugünkü de vaat, yarınki de. Dün yarım kuruş verseydin bugün elimde olsaydı. Buna, bugünkü vereceğin bir kuruştan da daha ziyade sevinirdim, yarın vereceğin yüz kuruştan da.
  • Peşin sille, veresiye keremden hayırlıdır. İşte kafam önünde, başımı eğiyorum, vur, tek peşin olsun!
  • Hele sille, senden geldikten sonra hiç gam yemem. Baş da o elin sarhoşudur, sille de.
  • Ey canımın canı, ey yüzlerce cihan değer dost, aklını başına devşir, bu peşin şeyi ganimet say.
  • Ay gibi yüzünü gece yolcularından gizleme. Ey akar su, bu arktan baş çekme. 2720
  • Hep buradan da ak da ırmak kıyısı bu akar suyla gülsün, kenarlarında yaseminler boy atsın.
  • Uzaktan ırmak kıyısında sarhoş yeşillikler gördün mü bil ki orada su vardır.
  • Tanrı “Gönüllerindeki yüzlerinden anlaşılır” dedi. Yeşillikte yağmuru suyu anlatır.
  • Yağmur gece yağarsa kimse görmez. Çünkü herkes uykuya dalmıştır.
  • Ama her güzel gül bahçesi gizli bir yağmura delâlet eder. 2725
  • Kardeşim ben toprak hayvanlarındanım, sen su hayvanlarından. Fakat rahmet ve ihsan padişahısın.
  • Öyle lûtfet, öyle bir ihsan da bulun ki arada bir huzuruna gelebileyim.
  • Irmak kıyısında seni canla başla çağırıyorum ama sen merhamet edip cevap vermiyorsun.
  • Suya dalmama imkân yok. Çünkü terkibim topraktan meydana gelmiş.
  • Ya bir elçi gönder, yahut kerem et, bir nişâne ver de benim sesimi sana ulaştırsın. 2730
  • Bu iş için o iki dost konuşup görüştüler. Nihayet şuna karar verdiler:
  • Bir uzun ip bulacaklardı. Bu ipin çekişi, onların sırrını birbirine duyuracaktı.
  • Fare, ipin bir ucunu sana karşı iki büklüm olan bu kulun ayağına bağlarız, öbür ucunu da senin ayağına.
  • Bu suretle ikimiz, birbirimize ulanmış, bağlanmış oluruz; bir bedendeki can gibi birbirimize karışırız dedi.
  • Beden de canın ayağında bir ipe benzer, onu gökyüzünden yere çeker durur. 2735
  • Can kurbağası, kendinden geçme suyuna hoş bir surette dalmışken, beden faresinden güzelce kurtulmuşken.
  • Beden faresi o iple yine onu çeker. Can, bu çekişten ne acılar tadar!
  • Beyni kokmuş farenin çekişi olmasaydı kurbağa, suyun içinde rahatça yaşardı.
  • Bunun ötesini, gündüz olup da ecel uykusundan uyanınca güneşe nurlar bağışlayandan duyarsın.
  • İpliğin bir ucunu benim ayağıma bağla, öbür ucunu kendi ayağına düğümle 2740
  • De bu kupkuru yerde iktiza edince ipi çekebileyim, sen de bu vesileyle benim derdimi anlayasın dedi.
  • Bu söz kurbağanın gönlüne acı geldi. Bu pis beni bağlıyor galiba dedi.
  • İyi adamın gönlüne kötü bir düşünce geldi mi bu boş değildir, bir aslı vardır bunun.
  • O anlayışı vehim sayma, Tanrı anlayışı bil. Gönüldeki nur, onu külli levihten okumuş, anlamıştır.
  • Biliyorsun ya, filcinin o kadar çalışmasına, korkunç bir surette bağırıp çağırmasına rağmen fil, Tanrı evine gitmemişti. 2745
  • Ayağı, o kadar köteğe rağmen az çok, Kâbe tarafına gitmiyordu vesselam.
  • Sanki ayakları kurumuştu, yahut da o saldıran canı, bedeninden çıkmıştı dersin.
  • Fakat başını Yemen tarafına döndürdüler mi o erkek fil yüz at süratinde koşmaktaydı.
  • Filin duygusu, gayb zahmını anlamıştı. Bu böyle olunca artık kendisine Tanrı’dan ilham gelen velinin duygusu nasıl olur?
  • O güzel huylu Yakup peygamber de, kardeşleri, Yusuf için 2750
  • Babalarından izin alıp onu birazcık sahraya gezmeye götürmek istedikleri zaman bir şeyler sezinlemişti.
  • Hepsi de ona, Yusuf’a bir zarar gelir diye düşünme. Bir iki günceğiz müsaade et baba.
  • Yeşilliklerde beraber gezip tozalım. Biz, onu çağırıyoruz ama emniyet ve ihsan sahibi kişileriz dediler.
  • Yakup, şu kadar biliyorum ki onu benim yanımdan alıp götürmenizden gönlümde bir dert, bir elem peydahlanıyor. 2755
  • Gönlüm, asla yalan söylemez. Çünkü o arş nurundan nurlanmıştır dedi.
  • Yakup’un şu gönlünün burkulması yok mu işte o, bu işte bir kötülük olduğuna katî bir delildi. Fakat kaza ve kaderden kaçmasına imkan yoktu.
  • Kaza ve kader hükmünü işleyecekti. Onun için Yakup da bu kadar nişaneler gördüğü halde yine de Yusuf’u gönderdi.
  • Körün, kuyuya düşmesine şaşılmaz, fakat yolu gören de düşer, buna şaşılır işte.
  • Bu kaza ve kaderin çeşit çeşit işleri vardır. Adamın gözünü, Tanrı nasıl dilerse öyle bağlar. 2760
  • Gönül hilesini hem bilir, hem bilmez. Mührünü vurmak için demiri bile yumuşatır, muma döndürür.
  • Gönül derdi ki: Mademki Tanrı taktiri böyle, bunu istiyor, ha olsun, ne yapalım?
  • Kendisini bundan gafil tutmaktaydı. Can da, onun ipiyle bağlanmış kalmıştı.
  • O yüce kişi, taktir yüzünden mat olursa bu, alt olma değildir, Tanrı kazasına uğramadır.
  • Bir musibet, onu yüzlerce musibetten kurtarır. Bir iniş onu yüceliklere çıkarır. 2765