English    Türkçe    فارسی   

6
2909-2958

  • Ey gizlice yürüyen padişah, vakti geldi... Kerem et, hayırlısı ile bir sakalını oynat.
  • Her birimiz hünerimizi gösterdik, fakat o hünerler, ancak bahtsızlığımızı arttırdı. 2910
  • O marifetler, boynumuzu bağladı, o mevkiler yüzünden baş aşağı düştük, alçaldık.
  • O hünerler, boynumuza bağlanmış bir hurma lifi oldu. Ölüm günü, onların hiç birinden fayda yok.
  • Ancak geceleyin gözü padişahı tanıyanın o güzel duygusu işe yarar.
  • O marifetlerin hepsi yolda görünen adamın yolunu şaşırtan gulyabanidir. Yalnız geceleyin padişahın yüzünü gören göz başka.
  • Padişah, hüküm gününde yalnız geceleyin yüzünü gören, kendisini tanıyan adamdan hayâ eder. 2915
  • Muhabbet padişahını tanıyan köpeğe de Ashabı Kehf’in köpeği adını takmalıdır.
  • Köpeğin sesini anlayıp aslandan haber alan bir kulağa sahip bulunan kişinin hüneri de, iyi bir hüner.
  • Köpek, geceleri bekçiler gibi uyanık olduğundan padişahın geceleri uyanık olan kullarından da bihaber değildir.
  • Adı kötüye çıkanlardan utanmaya lüzum yok. Onların sırlarını anlamak gerek.
  • Adı tamamı ile kötüye çıkana gelince artık onun hamlıkta bulunup iyi bir ad san aramaya kalkışmasına hiç lüzum yok. 2920
  • Nice altın vardır ki yağma edilmekten, zarara uğramaktan kurtarmak için üstünü karartırlar.
  • Susığırı, denizin dibinden şımşırak taşını çıkarıp deniz kıyısına kor, onun ışığıyla otlar.Bir tâcir, pusudan çıkar, sığır, taştan çok uzaklaşmış bulunduğundan o taşı balçıkla örter,kendisi de ağaçlığa gizlenir.
  • Susığırı, denizden bir mücevher çıkarır, onu kıyıya koyar, ışığı ile etrafını görür, otlamaya koyulur.
  • Mücevherin nuru ile aydınlanan sahadaki sümbül ve süsenleri hemencecik yer.
  • Böyle güzel kokulu çiçeklerle geçindiğinden, gıdası nergis ve nilüfer olduğundan da onun pisliği amberdir.
  • Birini gıdası, ululuk nuru olursa artık nasıl olur da o adamın dudağından sihri helâl doğmaz? 2925
  • Gıdası, arı gibi vahiy olan kişinin evi, nasıl olur da balla dolu bulunmaz?
  • Susığırı, yine o mücevherin ışığı ile otlar dururken ansızın mücevherden pek uzağa düştü.
  • Bir tâcir, bunu görüp otlağın, çayırın kararması için mücevheri balçıkla örttü.
  • Kendisi ağacın arasına gizlendi. Sığır kuvvetli boynuzları ile onu süsmek için bir hayli aradı.
  • Düşmanı boynuzlamak için o çayırın etrafını belki yirmi kere döndü, dolaştı. 2930
  • Düşmanını bulmadan ümit kesince mücevheri koyduğu yere geldi.
  • Fakat o iri, o padişahlara lâyık mücevherin üstündeki balçığı görünce şeytan gibi o da balçıktan korktu.
  • Şeytan bile toprağı anlamadıktan, toprağa karşı kör ve sağır kesildikten sonra artık toprakta mücevher olduğunu öküz, nereden bilecek?
  • "İnin" emri ile canı bu aşağılık yeryüzüne indirdi. Bu hayız hali, onu namazdan mahrum etti.
  • Yoldaşlar, bu dertten kaçın, bu dedikodudan çekinin. Çünkü heva ve heves, erkeklerin hayzıdır. 2935
  • “İnin” emri, canı bedene soktu da Âdem incisi, toprakta gizlendi.
  • Onu tâcir bilir, fakat öküz bilmez. Gönül ehli olanlar anlarlar, fakat her toprak kazan anlamaz.
  • İçinde mücevher bulunan topraktaki o mücevher, öbür toprağın da sırrını söylemektedir.
  • Fakat Tanrı rahmetinin saçısından bir nur elde etmemiş olan toprak, inciyle, mücevherle dolu olan toprakların sohbetini anlamaz.
  • Bu söze son yoktur. Faremiz, ırmak kıyısında bizi bekliyor, kulağı bizde. 2940
  • Farenin, ırmak kıyısında kurbağayı görmek isteyince ipi çekmesi
  • Fare, doğru yolu bulmuş olan kurbağa ile buluşmak isteyince o aşk ipini çekerdi.
  • Anbean elime böyle bir vasıta, böyle bir vesile geçirdim diye o ipe güvenirdi.
  • Can ve gönül de bu geçeli, görüşmek için artık bir ipliğe döndü âdeta derdi.
  • Derken ansızın bir alaca karga geldi, fareyi yakaladı. Kurbağa da onunla beraber havalandı.
  • Fare karganın gagasında havalanınca kurbağa da ona bağlı olduğundan onunla beraber sudan çıktı. 2945
  • Fare, karganın gagasındaydı, kurbağa da ipe bağlı olduğundan havalanmaktaydı.
  • Halksa hele bak diyordu, karga, hileyle suda yaşayan kurbağayı nasıl da avladı.
  • Nasıl suya girdi, nasıl da onu kaptı? Suda yaşayan kurbağa, nasıl olur da alaca kargaya avlanır?
  • Kurbağa, bu, suda yaşamayan susuz hayvanlar gibi, aşağılık bir mahluka eş olanın lâyığıdır.
  • Feryat adamın kendi cinsinden olmayan dostundan, feryat. Ey “ulu” lar, sizinle düşüp kalkacak iyi bir dost arayın, diyordu. 2950
  • Akıl da ayıplarla dopdolu bulunan nefisten feryat eder. Nefis, güzel bir yüzdeki çirkin buruna benzer.
  • Akıl, ona der ki: Cins oluş, iyi bil ki su ve toprak bakımından değil, mâna, bakımındandır.
  • Kendine gel de surete tapma, suret sözüne kapılma, cins oluşu surette arama.
  • Suret, cansız şeye, taşa benzer. Cansız şeyin, kendisiyle cins olandan, yahut olmayandan haberi var mıdır?
  • Can, karıncaya benzer, beden de bir buğday tanesine. Karınca o buğday tanesini her an çeker durur. 2955
  • Karınca bilir ki o kendi cinsinden olmayan buğdaylar, nihayet yenecek, kendisine karışacak. Bunlar, benim cinsimden olacaklar der.
  • Karıncanın biri, yoldan bir arpa tanesi bulur, çekip götürmeye koyulur. Öbürü, bir buğday yakalar, koşa koşa götürmeye başlar.
  • Arpa, buğdayın bulunduğu yere gelmez ama karınca, karıncanın bulunduğu yere gelir ya.