جانش خندان شد از آن روضهی رجال ** از نسیم یوسف و مصر وصال
Dedi ki: Ey deveyi süren, devemi ıhlat, bana yardım geldi, yoksulluğun uçup gitti.3110
گفت یا حادی انخ لی ناقتی ** جاء اسعادی و طارت فاقتی
Çök ey devem, işler güzelleşti. Şüphe yok ki Tebriz, gönüllerin çöktükleri bir yurttur.
ابرکی یا ناقتی طاب الامور ** ان تبریزا مناخات الصدور
Ey devem bahçelerin kenarlarında yayıl. Tebriz, bize ne güzel de bir feyiz yeri ya!
اسرحی یا ناقتی حول الریاض ** ان تبریزا لنا نعم المفاض
Ey deveci develerin yükünü çöz. Burası Tebriz şehri, gül bahçelerinin bulunduğu yer.
ساربانا بار بگشا ز اشتران ** شهر تبریزست و کوی گلستان
Bu bağda cennet parlaklığı, cennet güzelliği var. Bu Tebriz’de arş nuru var.
فر فردوسیست این پالیز را ** شعشعهی عرشیست این تبریز را
Her an Tebrizlilere arşın yücesinden cana canlar katan bir koku gelmededir.3115
هر زمانی نور روحانگیز جان ** از فراز عرش بر تبریزیان
O garip, muhtesibin evini arayınca halk dediler ki: O dost, vefat etti.
چون وثاق محتسب جست آن غریب ** خلق گفتندش که بگذشت آن حبیب
Evvelsi gün dünya yurdundan göçtü. Onun ölümü yüzünden erkeğin yüzü de sapsarı, kadının yüzü de.
او پریر از دار دنیا نقل کرد ** مرد و زن از واقعهی او رویزرد
O arş tavusuna hatiflerden arş kokusu geldi, o da arşa gitti.
رفت آن طاوس عرشی سوی عرش ** چون رسید از هاتفانش بوی عرش
Halk, onun gölgesine sığınırdı. Fakat güneş, o gölgeyi tez tez dürüverdi.
سایهاش گرچه پناه خلق بود ** در نوردید آفتابش زود زود
Evvelsi gün, bu kıyıdan gemisini sürdü. O büyük zat, bu gam yurduna doymuştu zaten.3120
راند او کشتی ازین ساحل پریر ** گشته بود آن خواجه زین غمخانه سیر
Garip bunu duyunca bir nâra attı, kendisinden geçip gitti. Sanki o da, muhtesibin ardından can verdi.
نعرهای زد مرد و بیهوش اوفتاد ** گوییا او نیز در پی جان بداد
Hemen yüzüne gül suyu serptiler, sular saçtılar. Yol arkadaşları, haline ağladılar.
پس گلاب و آب بر رویش زدند ** همرهان بر حالتش گریان شدند
Adam, geceye kadar kendisine gelemedi, gece yarısında gayb âleminden canı geri geldi, yarı ölü bir halde ayıldı.
تا به شب بیخویش بود و بعد از آن ** نیم مرده بازگشت از غیب جان
Garibin, muhtesibin ölümünü duyunca mahlûka dayandığından, mahlûkun ihsanına güvendiğinden dolayı tövbe etmesi ve Tanrı nimetlerini anarak suçundan vazgeçip Tanrı’ya yüz tutması. “ Kâfir olanlar, bu kadar nimetleri görürler de sonra yine rablerinden dönerler.”
باخبر شدن آن غریب از وفات آن محتسب و استغفار او از اعتماد بر مخلوق و تعویل بر عطای مخلوق و یاد نعمتهای حق کردنش و انابت به حق از جرم خود ثم الذین کفروا بربهم یعدلون
Aklı başına gelince dedi ki: Yarabbi, suçluyum. Halka ümit bağladım.
چون به هوش آمد بگفت ای کردگار ** مجرمم بودم به خلق اومیدوار
Muhtesip cömertti ama cömertlikte hiç de senin eşin olamaz.3125
گرچه خواجه بس سخاوت کرده بود ** هیچ آن کفو عطای تو نبود
O külâh bağışlar, sen, akılla dolu baş verirsin. O kaftan verir, sen boy pos ihsan edersin.
او کله بخشید و تو سر پر خرد ** او قبا بخشید و تو بالا و قد
O altın verir bana, sen altın sayan el. O katır verir bana sen ona binecek akıl.
او زرم داد و تو دست زرشمار ** او ستورم داد و تو عقل سوار
O bana ışık verir, sen aydın göz. O meze verir, sen onu yiyecek kabiliyet.
خواجه شمعم دادو تو چشم قریر ** خواجه نقلم داد و تو طعمهپذیر
O maaş verir, sen ömür ve yaşayış. Onun vaat ettiği şey altındır, senin vaat ettiğin, temiz şeyler.
او وظیفه داد و تو عمر و حیات ** وعدهاش زر وعدهی تو طیبات
O oda verir, sen gök ve yer verirsin. Senin verdiğin sahada onun gibi yüzlercesi yaşar, semirir.3130
او وثاقم داد و تو چرخ و زمین ** در وثاقت او و صد چون او سمین
Altın senindir, altını o yaratmada. Ekmek senindir, ekmeği sen bağışlarsın.
زر از آن تست زر او نافرید ** نان از آن تست نان از تش رسید
Ona cömertliği merhameti veren de sensin. Cömertlik ederde neşelenir; bu neşeyi, bu sevinci veren de sensin.
آن سخا و رحم هم تو دادیش ** کز سخاوت میفزودی شادیش
Ben onu kendime kıble edindim de asıl kıble edilecek makamı bıraktım.
من مرورا قبلهی خود ساختم ** قبلهساز اصل را انداختم
O din Tanrısı aklı, suyla topraktan karılmış balçığa ekerken biz neredeydik?
ما کجا بودیم کان دیان دین ** عقل میکارید اندر آب و طین
Gökyüzünü yokluktan meydana getirdi, bu yer döşemesini de yaptı döşedi.3135
چون همی کرد از عدم گردون پدید ** وین بساط خاک را میگسترید
Yıldızlardan kandiller yaptı, tabiatlardan kilitler ve anahtarlar.
ز اختران میساخت او مصباحها ** وز طبایع قفل با مفتاحها
Nice gizli, aşikâr yapıları şu tavanla şu döşemenin içine koydu, gizledi.
ای بسا بنیادها پنهان و فاش ** مضمر این سقف کرد و این فراش
İnsan, yücelikler vasıflarının usturlabıdır. İnsan sıfatı onun âyetlerine mazhardır.
آدم اصطرلاب اوصاف علوست ** وصف آدم مظهر آیات اوست
İnsanda ne görürsen onun aksidir. Irmak suyuna akseden ay gibi hani.
هرچه در وی مینماید عکس اوست ** همچو عکس ماه اندر آب جوست
Usturlabında örümcek ağı gibi nakışlar vardır, ezel vasıfları onlarla anlaşılır bilinir.3140
بر صطرلابش نقوش عنکبوت ** بهر اوصاف ازل دارد ثبوت
O usturlabın üstündeki ankebut, gayb göğü ile ruh güneşine ait şerhlerde bulunur, dersler verir.
تا ز چرخ غیب وز خورشید روح ** عنکبوتش درس گوید از شروح
Bu doğruyu bulan usturlapla ankebut, halkın eline müneccimsiz düşmüştür.
عنکبوت و این صطرلاب رشاد ** بیمنجم در کف عام اوفتاد
Tanrı bu yıldız bilgisini peygamberlere vermiştir. Gaybı görmek için o âlemi görebilen bir göz gerek.
انبیا را داد حق تنجیم این ** غیب را چشمی بباید غیببین
Zamanlarca gelip geçen şu insanlar, dünya kuyusuna düşmüşlerdir. Her biri, kuyunun içinde kendi aksini görmüştür.
در چه دنیا فتادند این قرون ** عکس خود را دید هر یک چه درون
Kuyuda sana görünen, bil ki dışarıdadır. Yoksa o aslan gibi sen de kuyuya düştün gitti.3145
از برون دان آنچ در چاهت نمود ** ورنه آن شیری که در چه شد فرود