O arş tavusuna hatiflerden arş kokusu geldi, o da arşa gitti.
رفت آن طاوس عرشی سوی عرش ** چون رسید از هاتفانش بوی عرش
Halk, onun gölgesine sığınırdı. Fakat güneş, o gölgeyi tez tez dürüverdi.
سایهاش گرچه پناه خلق بود ** در نوردید آفتابش زود زود
Evvelsi gün, bu kıyıdan gemisini sürdü. O büyük zat, bu gam yurduna doymuştu zaten.3120
راند او کشتی ازین ساحل پریر ** گشته بود آن خواجه زین غمخانه سیر
Garip bunu duyunca bir nâra attı, kendisinden geçip gitti. Sanki o da, muhtesibin ardından can verdi.
نعرهای زد مرد و بیهوش اوفتاد ** گوییا او نیز در پی جان بداد
Hemen yüzüne gül suyu serptiler, sular saçtılar. Yol arkadaşları, haline ağladılar.
پس گلاب و آب بر رویش زدند ** همرهان بر حالتش گریان شدند
Adam, geceye kadar kendisine gelemedi, gece yarısında gayb âleminden canı geri geldi, yarı ölü bir halde ayıldı.
تا به شب بیخویش بود و بعد از آن ** نیم مرده بازگشت از غیب جان
Garibin, muhtesibin ölümünü duyunca mahlûka dayandığından, mahlûkun ihsanına güvendiğinden dolayı tövbe etmesi ve Tanrı nimetlerini anarak suçundan vazgeçip Tanrı’ya yüz tutması. “ Kâfir olanlar, bu kadar nimetleri görürler de sonra yine rablerinden dönerler.”
باخبر شدن آن غریب از وفات آن محتسب و استغفار او از اعتماد بر مخلوق و تعویل بر عطای مخلوق و یاد نعمتهای حق کردنش و انابت به حق از جرم خود ثم الذین کفروا بربهم یعدلون
Aklı başına gelince dedi ki: Yarabbi, suçluyum. Halka ümit bağladım.
چون به هوش آمد بگفت ای کردگار ** مجرمم بودم به خلق اومیدوار
Muhtesip cömertti ama cömertlikte hiç de senin eşin olamaz.3125
گرچه خواجه بس سخاوت کرده بود ** هیچ آن کفو عطای تو نبود
O külâh bağışlar, sen, akılla dolu baş verirsin. O kaftan verir, sen boy pos ihsan edersin.
او کله بخشید و تو سر پر خرد ** او قبا بخشید و تو بالا و قد
O altın verir bana, sen altın sayan el. O katır verir bana sen ona binecek akıl.
او زرم داد و تو دست زرشمار ** او ستورم داد و تو عقل سوار
O bana ışık verir, sen aydın göz. O meze verir, sen onu yiyecek kabiliyet.
خواجه شمعم دادو تو چشم قریر ** خواجه نقلم داد و تو طعمهپذیر
O maaş verir, sen ömür ve yaşayış. Onun vaat ettiği şey altındır, senin vaat ettiğin, temiz şeyler.
او وظیفه داد و تو عمر و حیات ** وعدهاش زر وعدهی تو طیبات
O oda verir, sen gök ve yer verirsin. Senin verdiğin sahada onun gibi yüzlercesi yaşar, semirir.3130
او وثاقم داد و تو چرخ و زمین ** در وثاقت او و صد چون او سمین
Altın senindir, altını o yaratmada. Ekmek senindir, ekmeği sen bağışlarsın.
زر از آن تست زر او نافرید ** نان از آن تست نان از تش رسید
Ona cömertliği merhameti veren de sensin. Cömertlik ederde neşelenir; bu neşeyi, bu sevinci veren de sensin.
آن سخا و رحم هم تو دادیش ** کز سخاوت میفزودی شادیش
Ben onu kendime kıble edindim de asıl kıble edilecek makamı bıraktım.
من مرورا قبلهی خود ساختم ** قبلهساز اصل را انداختم
O din Tanrısı aklı, suyla topraktan karılmış balçığa ekerken biz neredeydik?
ما کجا بودیم کان دیان دین ** عقل میکارید اندر آب و طین
Gökyüzünü yokluktan meydana getirdi, bu yer döşemesini de yaptı döşedi.3135
چون همی کرد از عدم گردون پدید ** وین بساط خاک را میگسترید
Yıldızlardan kandiller yaptı, tabiatlardan kilitler ve anahtarlar.
ز اختران میساخت او مصباحها ** وز طبایع قفل با مفتاحها
Nice gizli, aşikâr yapıları şu tavanla şu döşemenin içine koydu, gizledi.
ای بسا بنیادها پنهان و فاش ** مضمر این سقف کرد و این فراش
İnsan, yücelikler vasıflarının usturlabıdır. İnsan sıfatı onun âyetlerine mazhardır.
آدم اصطرلاب اوصاف علوست ** وصف آدم مظهر آیات اوست
İnsanda ne görürsen onun aksidir. Irmak suyuna akseden ay gibi hani.
هرچه در وی مینماید عکس اوست ** همچو عکس ماه اندر آب جوست
Usturlabında örümcek ağı gibi nakışlar vardır, ezel vasıfları onlarla anlaşılır bilinir.3140
بر صطرلابش نقوش عنکبوت ** بهر اوصاف ازل دارد ثبوت
O usturlabın üstündeki ankebut, gayb göğü ile ruh güneşine ait şerhlerde bulunur, dersler verir.
تا ز چرخ غیب وز خورشید روح ** عنکبوتش درس گوید از شروح
Bu doğruyu bulan usturlapla ankebut, halkın eline müneccimsiz düşmüştür.
عنکبوت و این صطرلاب رشاد ** بیمنجم در کف عام اوفتاد
Tanrı bu yıldız bilgisini peygamberlere vermiştir. Gaybı görmek için o âlemi görebilen bir göz gerek.
انبیا را داد حق تنجیم این ** غیب را چشمی بباید غیببین
Zamanlarca gelip geçen şu insanlar, dünya kuyusuna düşmüşlerdir. Her biri, kuyunun içinde kendi aksini görmüştür.
در چه دنیا فتادند این قرون ** عکس خود را دید هر یک چه درون
Kuyuda sana görünen, bil ki dışarıdadır. Yoksa o aslan gibi sen de kuyuya düştün gitti.3145
از برون دان آنچ در چاهت نمود ** ورنه آن شیری که در چه شد فرود
Tavşan, onu “kuyuda kükremiş bir aslan var.
برد خرگوشیش از ره کای فلان ** در تگ چاهست آن شیر ژیان
Kuyuya gir de ondan öç al. Sen ondan üstünsün kopar kafasını” diye yoldan çevirdi.
در رو اندر چاه کین از وی بکش ** چون ازو غالبتری سر بر کنش
O mukallit de tavşana kandı, onun maskarası oldu. Kendi hayalleriyle köpürdü, coştu.
آن مقلد سخرهی خرگوش شد ** از خیال خویشتن پر جوش شد
“Bu görünen şey, suyun aksettirmesinden ibaret değil mi? O her şeyi döndüren, çeviren Tanrı’nın bir hayal göstermesinden başka bir şey mi? Diyemedi.
او نگفت این نقش داد آب نیست ** این به جز تقلیب آن قلاب نیست
Sen de bir düşmana kinlendin mi, ey altı duyguya zebun olan, altı duygun da yanılır, yanlışlar içerisinde kalırsın.3150
تو هم از دشمن چو کینی میکشی ** ای زبون شش غلط در هر ششی
Halbuki ondaki o düşmanlık, Tanrı’nın aksidir. Oradaki kahır, Tanrı’nın kahır sıfatlarından üremiştir.
آن عداوت اندرو عکس حقست ** کز صفات قهر آنجا مشتقست
Ondaki suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu, kendi tabiatından yıkayıp arıtmak gerek.
وآن گنه در وی ز جنس جرم تست ** باید آن خو را ز طبع خویش شست
Sendeki çirkin huy, onda göründü. Çünkü o, sana bir aynadır âdeta.
خلق زشتت اندرو رویت نمود ** که ترا او صفحهی آیینه بود