- Tavşan, onu “kuyuda kükremiş bir aslan var.
 
		    - برد خرگوشیش از ره کای فلان  ** در تگ چاهست آن شیر ژیان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kuyuya gir de ondan öç al. Sen ondan üstünsün kopar kafasını” diye yoldan çevirdi.
 
		    - در رو اندر چاه کین از وی بکش  ** چون ازو غالبتری سر بر کنش 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O mukallit de tavşana kandı, onun maskarası oldu. Kendi hayalleriyle köpürdü, coştu.
 
		    - آن مقلد سخرهی خرگوش شد  ** از خیال خویشتن پر جوش شد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “Bu görünen şey, suyun aksettirmesinden ibaret değil mi? O her şeyi döndüren, çeviren Tanrı’nın bir hayal göstermesinden başka bir şey mi? Diyemedi.
 
		    - او نگفت این نقش داد آب نیست  ** این به جز تقلیب آن قلاب نیست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Sen de bir düşmana kinlendin mi, ey altı duyguya zebun olan, altı duygun da yanılır, yanlışlar içerisinde kalırsın.   3150
 
		    - تو هم از دشمن چو کینی میکشی  ** ای زبون شش غلط در هر ششی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Halbuki ondaki o düşmanlık, Tanrı’nın aksidir. Oradaki kahır, Tanrı’nın kahır sıfatlarından üremiştir.
 
		    - آن عداوت اندرو عکس حقست  ** کز صفات قهر آنجا مشتقست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ondaki suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu, kendi tabiatından yıkayıp arıtmak gerek.
 
		    - وآن گنه در وی ز جنس جرم تست  ** باید آن خو را ز طبع خویش شست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sendeki çirkin huy, onda göründü. Çünkü o, sana bir aynadır âdeta.
 
		    - خلق زشتت اندرو رویت نمود  ** که ترا او صفحهی آیینه بود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Güzelim aynada çirkinliğini görünce aynaya saldırma.
 
		    - چونک قبح خویش دیدی ای حسن  ** اندر آیینه بر آیینه مزن 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Mesela yüce yıldız, suya vurur. Sen de yıldızın aksine toprak atarsın.   3155
 
		    - میزند بر آب استارهی سنی  ** خاک تو بر عکس اختر میزنی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir kutsuz yıldız bizim kutluluğumuzu alt etmek için suya geldi mi dersin.
 
		    - کین ستارهی نحس در آب آمدست  ** تا کند او سعد ما را زیردست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O aksi, yıldız sanır, kapansın diye üstüne toprak atar durursun.
 
		    - خاک استیلا بریزی بر سرش  ** چونک پنداری ز شبهه اخترش 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Akis gizlenir, gayb âlemine gider. Sanırsın ki yıldız da söndü.
 
		    - عکس پنهان گشت و اندر غیب راند  ** تو گمان بردی که آن اختر نماند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O kutsuz yıldız, gökyüzündedir. Başını o tarafa kaldırmak lâzım.
 
		    - آن ستارهی نحس هست اندر سما  ** هم بدان سو بایدش کردن دوا 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Hattâ gönlü, mekânsızlık mekânına bağlamak gerek. Burada zuhur eden yomsuzluk, o mekânsızlık âleminin bir aksinden ibarettir.   3160
 
		    - بلک باید دل سوی بیسوی بست  ** نحس این سو عکس نحس بیسو است 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Vergiyi Tanrı vergisi, ihsanı Tanrı ihsanı bil. Çünkü bu aksi, beş duygu âlemiyle altı cihet âlemine veren odur.
 
		    - داد داد حق شناس و بخششش  ** عکس آن دادست اندر پنج و شش 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Aşağılık kimselerin ihsanı, kumdan artık bile olsa yine sen ölürsün, o vergiler senden arda kalır.
 
		    - گر بود داد خسان افزون ز ریگ  ** تو بمیری وآن بماند مردریگ 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Akis, gözde ne kadar kalabilir ki? Ey eğri gören, aslı görmeyi kendine hüner yap.
 
		    - عکس آخر چند پاید در نظر  ** اصل بینی پیشه کن ای کژنگر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı, yalvarıp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara ihsan ettiği şeylerle beraber uzun bir ömür bağışlar.
 
		    - حق چو بخشش کرد بر اهل نیاز  ** با عطا بخشیدشان عمر دراز 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Nimeti de ebedîdir onun, nimet ettiği de ebedîlik verir. O, ölüleri bile diriltir, ona baş vurun!   3165
 
		    - خالدین شد نعمت و منعم علیه  ** محیی الموتاست فاجتازوا الیه 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı, lûtfetti mi o lûtuf, can gibi sana karışır, seninle bir olur. Âdeta sen o olursun, o, sen olur.
 
		    - داد حق با تو در آمیزد چو جان  ** آنچنان که آن تو باشی و تو آن 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmaksızın sana tertemiz bir rızk verir yine.
 
		    - گر نماند اشتهای نان و آب  ** بدهدت بی این دو قوت مستطاب 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Semizliğin gittiyse Tanrı, gayb âleminden lûtfeder, sana zayıflıkta bir gizli semizlik, şişmanlık verir.
 
		    - فربهی گر رفت حق در لاغری  ** فربهی پنهانت بخشد آن سری 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O peri ve cine kokuyu gıda etmiş, meleklere can gıdası vermiştir.
 
		    - چون پری را قوت از بو میدهد  ** هر ملک را قوت جان او میدهد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Can nedir ki ona dayanıyorsun? Tanrı kendi aşkı ile seni diriltir.   3170
 
		    - جان چه باشد که تو سازی زو سند  ** حق به عشق خویش زندهت میکند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ondan aşk diriliği iste, can isteme. O rızkı iste, ekmek dileme.
 
		    - زو حیات عشق خواه و جان مخواه  ** تو ازو آن رزق خواه و نان مخواه 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Halkı su gibi arı duru bil. O suya akseden, ululuk ıssı Tanrı’nın sıfatlarıdır.
 
		    - خلق را چون آب دان صاف و زلال  ** اندر آن تابان صفات ذوالجلال 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onların bilgileri, adaletleri, lûtufları akar suya aksetmiş yıldıza benzer.
 
		    - علمشان و عدلشان و لطفشان  ** چون ستارهی چرخ در آب روان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Padişahlar, Tanrı saltanatına mazhardır; bilgi sahipleri, Tanrı bilgisinin aynasıdır.
 
		    - پادشاهان مظهر شاهی حق  ** فاضلان مرآت آگاهی حق 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Zamanlar geçti gitti. Bu yeni bir zaman. Ay, o ay ama su, o su değil.   3175
 
		    - قرنها بگذشت و این قرن نویست  ** ماه آن ماهست آب آن آب نیست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Adalet, o adalet. Bilgi de, o bilgi. Fakat o zamanlarda gelip geçen ümmetler, geldiler geçtiler.
 
		    - عدل آن عدلست و فضل آن فضل هم  ** لیک مستبدل شد آن قرن و امم 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey akıllı er, zamanlar, zamanların üstüne geldi; hepsi be birer birer bir teviye gelip geçti. Fakat şu mânalar, daimi ve hep o.
 
		    - قرنها بر قرنها رفت ای همام  ** وین معانی بر قرار و بر دوام 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O arktaki su kaç kere değişti. Fakat ayın aksiyle yıldızların aksi hep var.
 
		    - آن مبدل شد درین جو چند بار  ** عکس ماه و عکس اختر بر قرار 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü yapısı, su üstüne kurulmamış, gökyüzü sahasında onlar.
 
		    - پس بنااش نیست بر آب روان  ** بلک بر اقطار عرض آسمان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu sıfatlar, bil ki mâna yıldızları gibi mâna göklerindedir.   3180
 
		    - این صفتها چون نجوم معنویست  ** دانک بر چرخ معانی مستویست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Güzeller, onun güzelliğinin aynası. Onlardaki aşk, onun istemesinin aksi.
 
		    - خوبرویان آینهی خوبی او  ** عشق ایشان عکس مطلوبی او 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu göz kaş, bu boy pos, daima aslına gider durur. Suya akseden hayal, kalır mı hiç?
 
		    - هم به اصل خود رود این خد و خال  ** دایما در آب کی ماند خیال 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bütün tasvirler, ırmak suyundaki akislerdir. Gökyüzünü ovdun mu görürsün ki hepsi de o.
 
		    - جمله تصویرات عکس آب جوست  ** چون بمالی چشم خود خود جمله اوست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Derken o garibin aklı dedi ki: Şu şaşılığı bırak. Sirke pekmezdir, pekmez de sirke.
 
		    - باز عقلش گفت بگذار این حول  ** خل دوشابست و دوشابست خل 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - O muhtesibi, noksanın yüzünden ayrı bildin. Gayretli padişahlardan utan a şaşı!   3185
 
		    - خواجه را چون غیر گفتی از قصور  ** شرمدار ای احول از شاه غیور 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Havanın üstündeki esîrden bile ileri gitmiş olan zatı şu karanlıklarda oturan farelerden sayma.
 
		    - خواجه را که در گذشتست از اثیر  ** جنس این موشان تاریکی مگیر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onu can olarak gör, ağır cisim olarak görme. Onu beyin gör, kemik olarak görme.
 
		    - خواجهی جان بین مبین جسم گران  ** مغز بین او را مبینش استخوان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ona melun iblisin gözü ile bakma, onu toprağa mensup sayma.
 
		    - خواجه را از چشم ابلیس لعین  ** منگر و نسبت مکن او را به طین 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Güneşle yoldaş olana yarasa deme. Kendisine secde edileni secde eder bilme.
 
		    - همره خورشید را شبپر مخوان  ** آنک او مسجود شد ساجد مدان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu da akislere benzer ama akis değildir. Akis suretinde Tanrı’nın görünüşüdür bu.   3190
 
		    - عکسها را ماند این و عکس نیست  ** در مثال عکس حق بنمودنیست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O, bir güneş görmüştür, cansız ve donmuş bir halde kalmamıştır. Şırlağan yağı, gül yağı olmuştur; şırlağan yağı kalmamıştır.
 
		    - آفتابی دید او جامد نماند  ** روغن گل روغن کنجد نماند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı Abdâl’i de, fâni varlıklarını değiştirdiler mi artık halktan değildirler, çevir bu yaprağı.
 
		    - چون مبدل گشتهاند ابدال حق  ** نیستند از خلق بر گردان ورق 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Birlik kıblesi, nasıl olur da iki olur? Toprak, nasıl olur da meleklerin secde ettikleri bir şey olabilir?
 
		    - قبلهی وحدانیت دو چون بود  ** خاک مسجود ملایک چون شود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Adam, bu ırmakta elma aksini gördü ama bu görüşü de, eteğini elmayla doldurdu.
 
		    - چون درین جو دیدعکس سیب مرد  ** دامنش را دید آن پر سیب کرد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu görüşü, yüzlerce çuvalı elmayla doldurdu. Artık, ırmakta gördüğü, nasıl olur da hayal olur?   3195
 
		    - آنچ در جو دید کی باشد خیال  ** چونک شد از دیدنش پر صد جوال