English    Türkçe    فارسی   

6
3280-3329

  • Lûtfun halka çobanlık etmede gam kurtundan korumada… Tanrı Kelim’i gibi, merhametli bir çoban hem de. 3280
  • Tanrı Kelim’i çobanlık ederken sürüden bir koyun kaçmıştı. Musa peşine düştü koşmaya başladı çarıklarını çıkardı ayaklarının altı şişti kabardı.
  • Akşama kadar onu aradı. Koyun da gözünden kayboldu.
  • Fakat nihayet koyun yorulup kaldı, Tanrı Kelim’i de onu yakaladı.
  • Merhametle arkasını, başını okşamaya anası gibi onu sevmeye koyuldu.
  • Bir parçacık bile öfkelenmedi, kızmadı. Yalnız sevdi, acıdı, gözünden yaşlar döküldü. 3285
  • Dedi ki: Tutalım bana acımadın kendi kendine neden zulmettin?
  • Tanrı, o anda meleklere dedi ki. Peygamberliğe Musa yaraşır.
  • Mustafa buyurmuştur ki: Her peygamber, gençliğinde yahut çocukluğunda mutlaka çobanlık etmiştir.
  • Çobanlık etmeden o sınavı geçirmeden Tanrı, ona âlem başbuğluğunu vermez.
  • Birisi sen de ettin mi? Diye sordu. Dedi ki: Ben de bir müddet çobanlık ettim. 3290
  • Vekarları, sabırları meydana çıksın diye Tanrı onları peygamber yapmadan çoban yapmıştır.
  • Her buyruk sahibinin de insanlara çobanlık ederken Tanrı buyruğunu gözetmesi gerektir.
  • Kendisi sürüsünü güderken Musa gibi halîm olması, akıl ve tedbirle bu işi görmesi lâzımdır.
  • Böyle, harekette bulunursa Tanrı ona ayın üstünde, yücelikler âleminde bir ruhani çobanlık verir.
  • Nitekim peygamberleri de bu çobanlıktan kurtarmış, onlara temiz kulların çobanlığını vermiştir. 3295
  • Sen, bu çobanlıkta öyle doğru hareket ettin ki sana bir ayıp bulan kör olur.
  • Biliyorum Tanrı mükâfat olarak sana o âlemde de ebedî bir başbuğluk verir.
  • Ben de deniz gibi cömert eline senin lûtfuna ihsanına güvenerek
  • Hiç yoktan tam dokuz bin altın borç ettim. Neredesin sen ki lûtfunla bu tortu saf bir hale gelsin.
  • Neredesin ki yeşillik gibi gülesin de onu da al. Onun on mislini de al diyesin. 3300
  • Neredesin ki beni güldüresin, efendiler gibi lütufta bulunasın, ihsan edesin.
  • Neredesin ki beni hazinene götüresin da borçtan da emin edesin, yoksulluktan da.
  • Ben yeter dedikçe, sen ihsanını fazlalaştırasın da bunu da hatırım için al diyesin.
  • Bir alem nasıl olurda toprak altına sığar? Bir gökyüzü nasıl olur da yere girer?
  • Haşa Tanrı hakkı için sen, diriyken de bu alemden dışarıda değilsin, şimdi de. 3305
  • Gayb havasında bir kuş uçar ama gölgesi yere vurur.
  • Beden, gönlün gölgesinin,gölgesinin gölgesidir. Nereden beden gönül mertebesine erişecek?
  • Adam uyur, ruhu, güneş gibi gökyüzünde parlar. Bedense yorgan altındadır.
  • Can, boşluklarda astar gibi gizlidir, bedense yorganın altında döner durur.
  • Ruh, “Rabbimin emrindedir” gizlidir. Onun için nasıl bir örnek versem anlatmaya imkan yoktur. 3310
  • Acaba o şekerler saçan dudak nerede? O güzel cevapların, o sırların hani?
  • O şeker çiğneyen akik dudaklar, o müşküllerimizdeki kilitlerin anahtarı ne oldu?
  • Nerede o zülfikar gibi sözler, nerede o akılları kararsız bir hale getiren laflar?
  • Yuvasını arayan kumru gibi niceye bir “ Kü- Kü nerede, nerede” deyip duracaksın?
  • Nerede? Rahmet sıfatlarının bulunduğu yerde Kudretten arılıktan akıldan ve anlayıştan ibaret olan alemde? 3315
  • Nerede olacak? Aslanın daima ormanda oluşu gibi o da gönlüyle düşüncesinin daima bulunduğu alemde.
  • Nerede olacak Kadının erkeğin dert ve mihnet zamanı ümit bağladığı cihanda.
  • Nerede olacak? İnsan hastalanınca sıhhat ümidiyle göz diktiği yerde.
  • Bir kötülüğü gidermek için yalvardığın bir harmanı savurmak bir gemiyi sürmek için rüzgar beklediğin alemde.
  • Gönlün işaret ettiği dilin “ Ey o” diye dile getirdiği yerde. 3320
  • Nereden, nerede diye aramaya lüzum yok, Tanrıyla iste, keşke ben de çulhalar gibi hep mekik deyip dursam bu sırrı bilen aklı dileseydim.
  • Aklımız doğuyu da görür batıyı da. Akıldan ruhlara yüzlerce çeşit şimşekler çakar.
  • O, köpüklü bir denizle beraber kabardı, kıyıyı kapladı. Sonra denizle beraber çekildi. Kıyıyı kaplayışı geçti, çekilişi kaldı!
  • Dokuz bin altın borcum var. elimden tutanım yok. Elimde yalnız bütün şehirden toplanmış yüz altın var, işte bu kadar!
  • Tanrı, seni çekti aldı. Ben bu kargaşalıklar içinde kaldım. Ey toprağı bile güzel zat, ümitsiz bir halde gidiyorum. 3325
  • Seni hasretinle iştiyakınla dolu olan kuluna bir himmet et ey yüzü de eli de himmeti de kutlu zat!
  • Kaynağın, ırmakların başına geldim, fakat orada su yerine kan buldum.
  • Gök, o gök, fakat ay ışığı o ay ışığı değil. Irmak o ırmak, fakat su o su değil!
  • İhsan sahipleri var ama o tertemiz ihsan sahibi nerede? Yıldızlar var ama hani o güneş?