Bu genç bana müracaat etti, bu suç yüzünden yol sapıttı, seni kaybetti. Fakat sen onun kusuruna bakma.
این جوان زین جرم ضالست و مغیر ** که بمن آمد ولی او را مگیر
Ormanlardaki aslanın gönlünden bir şeyler geçer ya. İmadülmülk’ ün gönlünden de bu düşünceler geçmekteydi.
در عماد الملک این اندیشهها ** گشته جوشان چون اسد در بیشهها
Görünüşte Padişahın huzurundaydı. Fakat ruhu gayp bahçelerinde uçuyordu.3435
ایستاده پیش سلطان ظاهرش ** در ریاض غیب جان طایرش
Melekler gibi elest ülkesinde her an yeniden yeniye şarap içmekte sarhoş olmaktaydı.
چون ملایک او به اقلیم الست ** هر دمی میشد به شرب تازه مست
İçi eğlencelerle düğün derneklerle doluydu. Dışı gamlarla kederlerle.Bedenin içinde mezarın içinde olduğu gibi hoş bir alem vardı.
اندرون سور و برون چون پر غمی ** در تن همچون لحد خوش عالمی
O bu şaşkınlık aleminde bakalım gayp ıkliminden ne zuhur edecek diye bekliyorduk.
او درین حیرت بد و در انتظار ** تا چه پیدا آید از غیب و سرار
O sırada çavuşlar o atı Harzemşah’ın huzuruna çektiler.
اسپ را اندر کشیدند آن زمان ** پیش خوارمشاه سرهنگان کشان
Hakikaten de bu gök kubbenin altın da o çeşit o boyda o renkte at yoktu.3440
الحق اندر زیر این چرخ کبود ** آنچنان کره به قد و تگ نبود
Rengi her gözü alıyordu. Sanki şimşekten aydan doğmuştu, ne de güzeldi ya!
میربودی رنگ او هر دیده را ** مرحب آن از برق و مه زاییده را
Ay gibi, Utarit gibi hızlı gitmekteydi. Sanki arpa yememişti, kasırgayla beslenmişti.
همچو مه همچون عطارد تیزرو ** گوییی صرصر علف بودش نه جو
Ay bir gece içinde gök sahasını yürür, aşar.
ماه عرصهی آسمان را در شبی ** میبرد اندر مسیر و مذهبی
Ay bir gece içinde burçları dönüp dolaşıyor. Peki neden miracı inkar ediyorsun öyleyse?
چون به یک شب مه برید ابراج را ** از چه منکر میشوی معراج را
O eşi bulunmaz tek inci yüzlerce aya bedeldir. Bir işaretiyle ay ikiye bölündü.3445
صد چو ماهست آن عجب در یتیم ** که به یک ایماء او شد مه دو نیم
Şaşılacak şey şu ki ayı yardı ama halkın duyguları zayıf olduğu için bu kadarcık bir mucize gösterdi.
آن عجب کو در شکاف مه نمود ** هم به قدر ضعف حس خلق بود
Yoksa peygamberlerle Tanrı rasullerinin işleri güçleri göklerden de dışarıdır yıldızlardan da.
کار و بار انبیا و مرسلون ** هست از افلاک و اخترها برون
Feleklerden, şu dönen göklerden dışarı çık da onların işlerini, güçlerini seyret.
تو برون رو هم ز افلاک و دوار ** وانگهان نظاره کن آن کار و بار
Sen yumurtada ki kuş yavrusu gibisin. Havadaki kuşların tespihlerini duymazsın.
در میان بیضهای چون فرخها ** نشنوی تسبیح مرغان هوا
Mucizeler burada anlatılamaz. Sen yine atla Harzemşah’ın hikayesini anlat.3450
معجزات اینجا نخواهد شرح گشت ** ز اسپ و خوارمشاه گو و سرگذشت
Köpek olsun, at olsun; Tanrı güneşinin lütfu neye vurursa onu, Ashabı Kehf’in köpeğine döndürür.
آفتاب لطف حق بر هر چه تافت ** از سگ و از اسپ فر کهف یافت
Sonra onun lütfunun vuruşunu da bir sanma. Taşa da vurmuştur, laale de.
تاب لطفش را تو یکسان هم مدان ** سنگ را و لعل را داد او نشان
Laal, ondan bir define elde etmiştir, taşsa yalnız bir hararet ve bir parlaklık.
لعل را زان هست گنج مقتبس ** سنگ را گرمی و تابانی و بس
Güneş duvara da vurur. Fakat suya vurduğu gibi görünmez, parlamaz, ona bir şey vurmaz ve üstünde bir şey titremez.
آنک بر دیوار افتد آفتاب ** آنچنان نبود کز آب و اضطراب
O tek bir padişah bir ümmet ata hayran, hayran baktı sonra yüzünü imadülmülk ’e döndürüp,3455
چون دمی حیران شد از وی شاه فرد ** روی خود سوی عماد الملک کرد
Ey büyük adam dedi. Güzel bir at değil mi? Sanki yeryüzünden değil de cennetten gelmiş!
کای اچی بس خوب اسپی نیست این ** از بهشتست این مگر نه از زمین
İmadülmülk dedi ki: Padişahım, gönlünün akışı sana şeytanı melek gibi göstermede.
پس عماد الملک گفتش ای خدیو ** چون فرشته گردد از میل تو دیو
İyice dikkat edersen görürsün: Pek güzel, pek dilber bu at ama,
در نظر آنچ آوری گردید نیک ** بس گش و رعناست این مرکب ولیک
Bedenine göre başı kusurlu. Başı adeta öküz başına benziyor.
هست ناقص آن سر اندر پیکرش ** چون سر گاوست گویی آن سرش
Bu söz, Harzemşah’ın gönlüne tesir etti. At gözünden düştü.3460
در دل خوارمشه این دم کار کرد ** اسپ را در منظر شه خوار کرد
Bir alım satımda garaz, vasıta olur, satılan şeyi o överse bir Yusuf’u, üç arşın beze alırsın.
چون غرض دلاله گشت و واصفی ** از سه گز کرباس یابی یوسفی
Can verme çağında da şeytan, vasıtalık eder, senden iman incisi alır.
چونک هنگام فراق جان شود ** دیو دلال در ایمان شود
Ahmak derhal o sıkışık zamanda bir ibrik suya imanını satıverir.
پس فروشد ابله ایمان را شتاب ** اندر آن تنگی به یک ابریق آب
Halbuki o su ibriği değildir, bir hayalden ibarettir. O vasıtalık eden ibrik, ancak bir hile peşindedir. Bir kötülük yapmak ister.
وان خیالی باشد و ابریق نی ** قصد آن دلال جز تخریق نی
Şimdi sağlam ve semizken bile doğru şeyi bir hayal için verip duruyorsun.3465
این زمان که تو صحیح و فربهی ** صدق را بهر خیالی میدهی
Çocuk gibi her an madendeki inciyi satıp yerine ceviz almaktasın.
میفروشی هر زمانی در کان ** همچو طفلی میستانی گردگان
Ecel gününün o hastalığında böyle bir şeyi yaparsan şaşılmaz artık.
پس در آن رنجوری روز اجل ** نیست نادر گر بود اینت عمل
Hayalinde bir surettir coşmuştur. Fakat sınama zamanında ceviz gibi çürümüş bir şey.
در خیالت صورتی جوشیدهای ** همچو جوزی وقت دق پوسیدهای
O hayal ilk zuhur ettiği zaman dolunay gibidir. Ama sonunda yeni aya döner.
هست از آغاز چون بدر آن خیال ** لیک آخر میشود همچون هلال
Önce bakınca onu sonra ne hale gelecekse öyle görürsen, aldanmaz, ondan kurtulursun.3470
گر تو اول بنگری چون آخرش ** فارغ آیی از فریب فاترش
Ey emin kişi! Dünya çürük bir cevizdir. Onu pek sınama, uzaktan bak.
جوز پوسیدهست دنیا ای امین ** امتحانش کم کن از دورش ببین
Padişah, o atı hal gözüyle gördü, İmadülmülk meal gözüyle.
شاه دید آن اسپ را با چشم حال ** وآن عمادالملک با چشم مل
Padişahın gözü titredi, ancak iki arşınlık yolu gördü. O sonu gören erse elli arşınlık yolu gördü.
چشم شه دو گز همی دید از لغز ** چشم آن پایاننگر پنجاه گز
Tanrının insanın gözüne çektiği o sürme, ne sürmedir ki can, yüzlerce perdenin ardındaki yolu görür.
آن چه سرمهست آنک یزدان میکشد ** کز پس صد پرده بیند جان رشد
Kainatın ulusunun gözü, sonu görmeyle eş olmuştu. O yüzden cihanı leş gördü.3475
چشم مهتر چون به آخر بود جفت ** پس بدان دیده جهان را جیفه گفت
Padişah, bir kerecik bu zemmi duymakla iktifa etti; gönlü attan soğudu gitti.
زین یکی ذمش که بشنود او وحسپ ** پس فسرد اندر دل شه مهر اسپ
Kendi gözünü bıraktı, onun gözünü kabul etti.
چشم خود بگذاشت و چشم او گزید ** هوش خود بگذاشت و قول او شنید
Kendi aklını bıraktı, onun sözünü duydu.
این بهانه بود و آن دیان فرد ** از نیاز آن در دل شه سرد کرد
Bu bir bahaneydi. O tek Tanrı, at sahibinin yalvarması yüzünden Padişahı attan soğuttu. Atın güzelliğini örttü ona göstermedi. O söz de arada kapı gıcırtısı gibiydi.
در ببست از حسن او پیش بصر ** آن سخن بد در میان چون بانگ در
O sözü padişahın gözüne bir perde yaptı. Ay, o perdenin ardından kara göründü.3480
پرده کرد آن نکته را بر چشم شه ** که از آن پرده نماید مه سیه
Ne temiz mimar ki gayp aleminde sözle, afsunla kaleler yapar.
پاک بنایی که بر سازد حصون ** در جهان غیب از گفت و فسون
Sözü, sır köşkünün kapısının sesi bil. Bu ses kapının açılmasından mı geliyor kapının kapanmasından mı? Buna dikkat et.
بانگ در دان گفت را از قصر راز ** تا که بانگ وا شدست این یا فراز