O lâal ve yakutları, bir şeye sardım. Onlar, o garibin borcu için sakladığım şeylerdir, üstünde de onun adı yazılıdır. 3540
لعل و یاقوتست بهر وام او ** در خنوری و نبشته نام او
Filân kemerin altına gömdüm. O dostun gamını, önceden yedim ben.
در فلان طاقیش مدفون کردهام ** من غم آن یار پیشین خوردهام
Onların değerini Padişahlardan başka kimsecikler bilmez.Satarken dikkat et, aldatmasınlar seni.
قیمت آن را نداند جز ملوک ** فاجتهد بالبیع ان لا یخدعوک
Aldanmadan korkuyorsan bir şeyi alırken Peygamberin öğrettiği gibi üç günlüğüne muhayyer olarak al.
در بیوع آن کن تو از خوف غرار ** که رسول آموخت سه روز اختیار
Onların kesada düşeceğinden, değerlerinin düşkün olacağından korkma. Onun revacı hiç geçmez.
از کساد آن مترس و در میفت ** که رواج آن نخواهد هیچ خفت
Mirasçılarıma da selâm söyle benden. Bu vasiyeti de kıldan kıla onlara anlat. 3545
وارثانم را سلام من بگو ** وین وصیت را بگو هم مو به مو
O altınların çokluğuna kapılmasınlar.Hepsini o konuğun önüne yığsınlar.
تا ز بسیاری آن زر نشکهند ** بیگرانی پیش آن مهمان نهند
Bu kadarını istemem derse al, dilediğine ver desinler.
ور بگوید او نخواهم این فره ** گو بگیر و هر که را خواهی بده
Ben verdiğimden bir habbe bile geri almam. Memeden çıkan süt, bir daha gerisin geriye memeye girmez.
زانچ دادم باز نستانم نقیر ** سوی پستان باز ناید هیچ شیر
Verdiğini geri alan, Peygamberin sözüne göre köpek gibi kusmuğunu yemiş olur.
گشته باشد همچو سگ قی را اکول ** مسترد نحله بر قول رسول
Bana lâzım değil diye kapısını örter, o altını kabul etmezse altınları götürüp onun kapısına döksünler. 3550
ور ببندد در نباید آن زرش ** تا بریزند آن عطا را بر درش
Kim oraya uğrarsa o altınları alsın, götürsün. İhlâs sahibi kimseler hediye ettikleri şeyi geri almazlar.
هر که آنجا بگذرد زر میبرد ** نیست هدیهی مخلصان را مسترد
Ben o parayı o mücevherleri iki yıl önce onun için koydum, ululuk ıssı Tanrı’ya böyle nezirde bulundum.
بهر او بنهادهام آن از دو سال ** کردهام من نذرها با ذوالجلال
Mirasçılarım ondan bir şey almak isterler. Bunu caiz görürlerse aldıklarının yirmi misli ziyana girerler.
ور روا دارند چیزی زان ستد ** بیست چندان خو زیانشان اوفتد
Gönlümü incitmeden çekinmezlerse onlara yüzlerce mihnet kapısı açıktır.
گر روانم را پژولانند زود ** صد در محنت بریشان بر گشود
Tanrı’dan tatlı dillerle dilerim ve umarım ki hakkı, müstahak olana ulaştırır. 3555
از خدا اومید دارم من لبق ** که رساند حق را در مستحق
Bu sözlerden sonra Kethüdaya iki şey daha anlattı ki onları anlatmak için ağzımı açmayacağım.
دو قضیهی دیگر او را شرح داد ** لب به ذکر آن نخواهم بر گشاد
Hem o iki şey sır olarak kalsın, hem de Mesnevi o kadar uzamasın artık.
تا بماند دو قضیه سر و راز ** هم نگردد مثنوی چندین دراز
Kethüda sıçrayıp ellerini çırparak uyandı. Gâh gazel okumaktaydı, gâh bağırıp ağlamakta.
برجهید از خواب انگشتکزنان ** گه غزلگویان و گه نوحهکنان
Konuk, ne sevdalardasın dedi. Ey kethuda, sarhoş ve güzel bir halde kalktın.
گفت مهمان در چه سوداهاستی ** پایمردا مست و خوش بر خاستی
Gece rüyada ne gördün ey ulu er? Ne gördün de böyle şehre de sığamıyorsun, ovaya da. 3560
تا چه دیدی خواب دوش ای بوالعلا ** که نمیگنجی تو در شهر و فلا
Filin rüyada Hindistan’ı mı gördü de böyle dostların halkasından kaçtın?
خواب دیده پیل تو هندوستان ** که رمیدستی ز حلقهی دوستان
Kethuda, güzel bir rüya gördüm dedi. Gönlüme doğmuş bir güneş gördüm.
گفت سوداناک خوابی دیدهام ** در دل خود آفتابی دیدهام
O uyanık muhtesibi, o sevgiliye ulaşmak için can vereni gördüm.
خواب دیدم خواجهی بیدار را ** آن سپرده جان پی دیدار را
İstekleri veren, bir iş için çağrılınca bin kişiye bedel olan efendiyi gördüm.
خواب دیدم خواجهی معطی المنی ** واحد کالالف ان امر عنی
Sarhoş ve kendisinden geçmiş bir halde böyle sayıp dökerken nihayet sarhoşluk, aklını, fikrini aldı. 3565
مست و بیخود این چنین بر میشمرد ** تا که مستی عقل و هوشش را ببرد
Evin ortasına upuzun düştü. Halk, başına üşüştü.
در میان خانه افتاد او دراز ** خلق انبه گرد او آمد فراز
Bir müddet sonra kendisine gelince dedi ki: Ey iyilik, güzellik denizi, ey akılları kendisinden geçiren!
با خود آمد گفت ای بحر خوشی ** ای نهاده هوشها در بیهشی
Uyanıklıkta uyku veren, gönülsüzlük âleminde gönül alıcılığı bağışlayan!
خواب در بنهادهای بیداریی ** بستهای در بیدلی دلداریی
Aşağılık yoksullukta bir gönül zenginliği verir.Devlet boyunduruğunu da yoksulluk zinciri edersin.
توانگری پنهان کنی در ذل فقر ** طوق دولت بسته اندر غل فقر
Zıddı, zıddın içine kor, yakıcı suya ateş hararetini verirsin. 3570
ضد اندر ضد پنهان مندرج ** آتش اندر آب سوزان مندرج
Nemrud’ un ateşinde bahçe gizlidir, harcamakla ihsan etmekle gelir artar.
روضه اندر آتش نمرود درج ** دخلها رویان شده از بذل و خرج
Bunun içindir ki o kurtuluş padişahı Mustafa, “ Ey nimet sahipleri, cömertlik kazançtır, kârdır” demiştir.
تا بگفته مصطفی شاه نجاح ** السماح یا اولی النعمی رباح
Mal, sadakayla katiyen azalmaz. Hayırlarda bulunmak, malı zâyi etmez, kaybolmaktan kurtarır.
ما نقص مال من الصدقات قط ** انما الخیرات نعم المرتبط
Altın zekât vermekle coşar, fazlalaşır. İnsanı kötülükten, fenalıktan kurtaran namazdır.
جوشش و افزونی زر در زکات ** عصمت از فحشا و منکر در صلات
Zekât vermen keseni korur. Namazın da seni kurtlardan kurtarır, çobanlık eder sana. 3575
آن زکاتت کیسهات را پاسبان ** وآن صلاتت هم ز گرگانت شبان
Tatlı meyve; dalların, yaprakların arasında gizlidir. Ebedî yaşayış, ölümün içindedir.
میوهی شیرین نهان در شاخ و برگ ** زندگی جاودان در زیر مرگ
Gübre, bir suretle toprağın gıdası olmuş yer, o gıda ile bir meyve doğurmuştur.
زبل گشته قوت خاک از شیوهای ** زان غذا زاده زمین را میوهای
Varlık, yoklukta gizlenmiştir. Secde edilme de secde etmede mevcuttur.
درعدم پنهان شده موجودیی ** در سرشت ساجدی مسجودیی
Demirle taş, görünüşte karanlıktır. Fakat iç âlemde nurdur âlemin ışığıdır.
آهن و سنگ از برونش مظلمی ** اندرون نوری و شمع عالمی
Korkuda yüzlerce eminlik gizli. Gözün karasında bunca aydınlık var. 3580
درج در خوفی هزاران آمنی ** در سواد چشم چندان روشنی
Beden öküzünün içinde şehzade var. Defineyi bir yıkık yere gömmüşsün.
اندرون گاو تن شهزادهای ** گنج در ویرانهای بنهادهای
Bu suretle de bir kart eşek, o güzelim defineyi anlamasın, ondan kaçsın; yani iblis, öküzü görsün, padişahı görmesin diyorsun.
تا خری پیری گریزد زان نفیس ** گاو بیند شاه نی یعنی بلیس
Bir padişah , üç oğluna “ Ülkenin filân yerini şu tarzda düşüp koşun, filân yere şu çeşit hâkimler tâyin edin.Yalnız amanın, Tanrı hakkiyçin filân kaleye gitmeyin, onun etrafında dolaşmayın” diye vasiyette bulundu.
حکایت آن پادشاه و وصیت کردن او سه پسر خویش را کی درین سفر در ممالک من فلان جا چنین ترتیب نهید و فلان جا چنین نواب نصب کنید اما الله الله به فلان قلعه مروید و گرد آن مگردید
Bir padişahın üç oğlu vardı. Üçü de anlayışlı, görgülüydü.
بود شاهی شاه را بد سه پسر ** هر سه صاحبفطنت و صاحبنظر
Her biri, öbürlerinden daha değerli, cömertlikte yiğitlikte, savaş eri olmada öbürlerinden üstündü.
هر یکی از دیگری استودهتر ** در سخا و در وغا و کر و فر
Şehzadeler, padişahın tapısında toplandılar. Âdeta padişahın iki gözünün nuru üç tane mumdular. 3585
پیش شه شهزادگان استاده جمع ** قرة العینان شه همچون سه شمع
Babanın ağaca benzeyen vücudu, gizli bir yol vasıtasıyla oğul’ un iki gözünden su alır, gıdalanır.
از ره پنهان ز عینین پسر ** میکشید آبی نخیل آن پدر
Oğuldan coşan bu kaynak ananın, babanın bahçelerine kadar akar gider.
تا ز فرزند آب این چشمه شتاب ** میرود سوی ریاض مام و باب
Anayla babanın gönül ve hayat bahçeleri bu suretle yeşerir, tazeleşir. Onun gözleri, bu iki ırmak yüzünden yaşarır, gözyaşı döker.
تازه میباشد ریاض والدین ** گشته جاری عینشان زین هر دو عین
Kaynak hastalanıp kötüleşirse o ağacın dalları, yaprakları da kurur.
چون شود چشمه ز بیماری علیل ** خشک گردد برگ و شاخ آن نخیل