English    Türkçe    فارسی   

6
359-408

  • Kav ateş almasın diye boyuna kavı, yandıkça parmağı ile söndürüyordu.
  • Adam, kavı kendi kendine sönüyor sanmakta, hırsızın söndürdüğünü görmemekteydi. 360
  • Tuhaf şey dedi, bu kav, ıslak olmalı ki ateşlenirken hemen sönmede.
  • Pek karanlık olduğundan önünde oturan ve ateşi söndüren hırsızı göremiyordu.
  • Senin de gönlünde böyle bir ateş söndüren var da kâfir gözün, körlüğünden görmüyor.
  • Bilen duyan gönül, nasıl olur da dönen şeyi bir döndüren var, bunu bilmez?
  • Nasıl olur da kendi kendine geceyle gündüz, sahipsiz olarak nasıl gelir, nasıl gider demezsin? 365
  • A aşağılık kişi, aklın aldığı şeylerin etrafında döner dolaşırsın ha... Bir de gel de şu akılsızlığını gör!
  • Evi bir yapanın olması mı daha akla uygundur, yapıcısı olmayan kendi kendine yapılmış bir ev mi, a aklı kıt?
  • Yazıyı bir yazanın olması mı daha akla uyar, yoksa olmaması mı ey oğul?
  • Cim harfine benzeyen kulak, aynaya benzeyen göz, mime benzeyen ağız, nasıl olur da yazan olmadan yazılır, meydana gelir a kınanmaya değer adam?
  • Aydın bir mum, yakmayan oldukça mı bulunur, yoksa bilen bir yakıcı olunca mı? 370
  • Güzel bir sanat kör ve çolak bir adamın elinden mi çıkar, yoksa her tarafı bütün bir gözlünün elinden mi?
  • Madem ki seni kahredeceğini, başına mihnet topuzunu vuracağını bildin;
  • Hadi Nemrut gibi savaş, havayı okla bakalım!
  • Hani Moğol askerleri gibi... Onlar da biri hastalandı mı ölmesin diye göğe ok atarlar ya, sen de atadur.
  • Yahut da kaçabilirsen kaç, kurtul bakalım.İmkânı mı var? Onun eline bir kere rehin olmuşsun. 375
  • Yokluktayken bile elinden kurtulamadın, şimdi nasıl kurtulabilirsin a güzelim!
  • İstek yok mu? İşte o, sıçramak, kaçmaktır; onun adaletine karşı takvanın kanını dökmektir.
  • Bu dünya tuzaktır, tanesi de istek. Tuzaklardan kaç onlardan yüz çevir.
  • Böyle hareket ettin mi yüzlerce ferahlık bulursun. Fakat istekten geçemedin mi fesatlıklara uğrarsın.
  • Bunun için Peygamber “Müftüler sana kuvvetli fetvalar bile verseler sen, kalbine danış” dedi. 380
  • İsteği bırak da Allah acısın. Bunun böyle olması lâzım, bunu denedin, sınadın ya.
  • Mademki kaçamıyorsun, ona kullukta bulun da hapsinden kurtul, gül bahçelerine git.
  • Her an kendini görür gözetirsin adaleti de görürsün, yüceliği de ey azgın.
  • Fakat perde ardına girer, gözünü kaparsan senin bu göz yummanla güneş, işinden gücünden kalır mı hiç?
  • Padişahın,Eyaz’ın hareketini beğenmiyen beylere onun yüceliğinin rütbesindeki üstünlüğün, maaşındaki fazlalığın sebeplerini, hiçbir delil getiremiyecekleri, hiçbir itirazda bulunamıyacakları bir tarzda bildirip göstermesi
  • Beyler, hasetten coşunca nihayet padişahı bile kınamaya başlayıp dediler ki: 385
  • Bu senin Eyaz’ında otuz adamın aklı yokken nasıl olur da otuz beyin kaftan parasını yer?
  • Padişah, otuz beyle avlanmak üzere dağlara, ovalara çıktı.
  • Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de,
  • Sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? dedi.
  • Bey gitti, sorup geldi, dedi ki: Rey’den geliyor.Padişah, peki nereye gidiyormuş? deyince kalakaldı. 390
  • Bir başka beye, git bakalım yüce kişi dedi, sen de nereye gidiyor, şunu anla!
  • O da gidip geldi, Yemen’e gidiyormuş dedi. Padişah yükü neymiş? Deyince o da dinelip kaldı.
  • Padişah, bir başka beye hadi, sen de yükü neymiş, onu öğren dedi.
  • Bey gidip geldi, her cins mal var, fakat çoğu Rey kâseleri deyince,
  • Padişah, Rey’den ne vakit çıkmış? diye sordu. O aklı gevşek bey de âciz kaldı. 395
  • Böylece, otuz hattâ daha fazla beyin hepsi de âciz ve noksan çıktı.
  • Bunun üzerine padişah beylere dedi ki: Ben bir gün tek başıma Eyaz’ımı sınadım.
  • Şu kervan nereden geliyor? Git anla dedim. Gitti, hepsini sorup öğrenmiş.
  • Benim emrim olmadan kervanın bütün ahvalini, olduğu gibi bir bir anlattı.
  • Bu otuz bey, otuz defada ne öğrenebildiyse o, hepsini birden öğrenip geldi. 400
  • Beylerin,bu delili cebrice şüphelerle zayıflarmaya savaşmaları,padişahın onlara verdiği cevap
  • Beyler, bu bir zekâ işi, o da Allah vergisi, çalışmakla olmaz ki.
  • Aya o güzel yüzü Allah vermiş, güle o hoş kokuyu Allah ihsan etmiş dediler.
  • Padişah dedi ki: İnsanın elde ettiği şey zararsa çalışmamasından ileri gelmiştir, kârsa çalışıp çabalamasından.
  • Yoksa Âdem, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” der miydi.
  • Bu suç bahtımdan. Kader böyleymiş,ihtiyatın tedbirin ne faydası var? derdi. 405
  • İblis gibi hani. O da “Sen beni azdırdın. Hem kadehimizi kırıyor, hem de bizi dövüyorsun” demişti ya.
  • Halbuki takdir haktır ama, kulun çalışması da hak. Kendine gel de koca şeytan gibi kör olma.
  • İki iş arasında tereddütte kalıyoruz. Hiç ihtiyarımız olmasa bu tereddüt olur mu?