Duyma yoluyla değil, aklına gelen ilham yoluyla bu sırrı buldu. Sırlar, onun gözünün önünde apaçıktı.
نه از طریق گوش بل از وحی هوش ** رازها بد پیش او بی رویپوش
Dedi ki: Pervin denilen yıldız kümesi de buna haset eder. Bu, Çin Padişahının kızının resmidir.
گفت نقش رشک پروینست این ** صورت شهزادهی چینست این
O, can gibi, ana karnındaki çocuk gibi gizlidir. Sarayında perdeler arkasındadır.3790
همچو جان و چون جنین پنهانست او ** در مکتم پرده و ایوانست او
Yanına ne erkek çıkabilir, ne kadın. Padişah, onu fitnelere uğramaması için gizlemiştir.
سوی او نه مرد ره دارد نه زن ** شاه پنهان کرد او را از فتن
Padişah onu pek kıskanır. Bulunduğu yerin damının üstünden kuş bile uçamaz.
غیرتی دارد ملک بر نام او ** که نپرد مرغ هم بر بام او
Eyvah böyle bir sevdaya düşen gönüle. Hiç kimse böyle sevdaya uğramasın.
وای آن دل کش چنین سودا فتاد ** هیچ کس را این چنین سودا مباد
Bu bilgisizlik tohumunu eken, o öğütleri ehemmiyetsiz ve lüzumsuz gören kişinin layığıdır.
این سزای آنک تخم جهل کاشت ** وآن نصیحت را کساد و سهل داشت
O kendi tedbirine güvendi, aklımla elbette bir iş başarırım dedi.3795
اعتمادی کرد بر تدبیر خویش ** که برم من کار خود با عقل پیش
Halbuki o inayetin bir zerresi bile aklından doğacak üç yüz ihtiyat tedbirinden daha iyidir.
نیم ذره زان عنایت به بود ** که ز تدبیر خرد سیصد رصد
Beyim kendi hileni bırak. Tanrı inayetine yürü orada öl.
ترک مکر خویشتن گیر ای امیر ** پا بکش پیش عنایت خوش بمیر
Buna sayılı hilelerle ulaşılmaz. Sen ölmedikçe fayda yok vesselam.
این به قدر حیلهی معدود نیست ** زین حیل تا تو نمیری سود نیست
Buhara’da bir Sadr-ı cihan vardı. Hangi dilenci, ağız açıp bir şey isterse onun umumi ihsanından hiçbir şey elde edemezdi. Bir yoksul alim, bunu unuttu, hırsının çokluğundan ve alay geçerken bir şey istedi. Sadr-ı cihan yüzünü çevirdi. Yoksul, her gün yeni bir hileye başvurur, kendini bazen kadın şekline sokar, çarşaf giyer, bazen kör gösterir, yüzünü, gözünü bağlardı. Fakat padişah, anlayışıyla onu derhal tanırdı.
حکایت صدر جهان بخارا کی هر سایلی کی به زبان بخواستی از صدقهی عام بیدریغ او محروم شدی و آن دانشمند درویش به فراموشی و فرط حرص و تعجیل به زبان بخواست در موکب صدر جهان از وی رو بگردانید و او هر روز حیلهی نو ساختی و خود را گاه زن کردی زیر چادر وگاه نابینا کردی و چشم و روی خود بسته به فراستش بشناختی الی آخره
Buhara’daki o ulu zat kendisinden bir şey isteyenlere çok iyi muamele ederdi.
در بخارا خوی آن خواجیم اجل ** بود با خواهندگان حسن عمل
Pek çok sayısız ihsanlarda bulunur, ta gecelere kadar cömertlik eder, altınlar saçardı.3800
داد بسیار و عطای بیشمار ** تا به شب بودی ز جودش زر نثار
Altınları kağıt parçalarına sarar, öyle verirdi. Hasılı dünyada bulundukça hep böyle ihsanlar ederdi.
زر به کاغذپارهها پیچیده بود ** تا وجودش بود میافشاند جود
Güneş gibi, tertemiz ay gibiydi. Onlar da Tanrı’dan aldıkları aydınlığı halka saçarlar ya.
همچو خورشید و چو ماه پاکباز ** آنچ گیرند از ضیا بدهند باز
Toprağa altın bağışlayan kimdir? Güneş. Madendeki altın da ondandır, yıkık yerlerdeki hazine de.
خاک را زربخش کی بود آفتاب ** زر ازو در کان و گنج اندر خراب
Her sabah yoksulların bir kısmına ihsanda bulunuyordu. Bu suretle hiçbir tayfanın mahrum kalmamasını isterdi.
هر صباحی یک گره را راتبه ** تا نماند امتی زو خایبه
Bir gün dertlilere lütfeder, öbür gün dul kadınlara ihsanda bulunur.3805
مبتلایان را بدی روزی عطا ** روز دیگر بیوگان را آن سخا
Daha öbür gün yoksul Alevilerle okuyup okutmakla uğraşan yoksul fakirlere kerem eder.
روز دیگر بر علویان مقل ** با فقیهان فقیر مشتغل
Daha öbürüsü gün halkın eli boşlarına para verir, daha öbürüsü gün de borçlulara ihsan ederdi.
روز دیگر بر تهیدستان عام ** روز دیگر بر گرفتاران وام
Yalnız bir şartı vardı: kimse ağzını açıp bir şey istemeyecekti.
شرط او آن بود که کس با زبان ** زر نخواهد هیچ نگشاید لبان
Geçeceği yolun kenarına bütün yoksullar duvar gibi dizilirler, susarlar beklerlerdi.
لیک خامش بر حوالی رهش ** ایستاده مفلسان دیواروش
Birisi ağız açtı da bir şey istedi mi bir habbe bile alamazdı.3810
هر که کردی ناگهان با لب سال ** زو نبردی زین گنه یک حبه مال
Şartı kim susarsa kurtulur hükmüydü. Kesesi, kasesi, susanlarındı.
من صمت منکم نجا بد یاسهاش ** خامشان را بود کیسه و کاسهاش
Nasılsa bir gün ihtiyarın biri, açım, bana zekat ver demişti.
نادرا روزی یکی پیری بگفت ** ده زکاتم که منم با جوع جفت
İhtiyarı men ettiler. Ama o boyuna söylemekteydi. Halk hayretlere düştü.
منع کرد از پیر و پیرش جد گرفت ** مانده خلق از جد پیر اندر شگفت
Sadr-ı Cihan babacığım ne utanmaz ihtiyarsın dedi. İhtiyar sen benden daha ziyade utanmazsın dedi.
گفت بس بیشرم پیری ای پدر ** پیر گفت از من توی بیشرمتر
Bu cihanı yedin yuttun bir de alemle beraber öteki alemi elde etmeye tamah ediyorsun!3815
کین جهان خوردی و خواهی تو ز طمع ** کان جهان با این جهان گیری به جمع
Bu sözü duyunca güldü, o ihtiyara bir hayli mal verdi. Adamcağız, bütün malları yalnız başına alıp götürdü.
خندهاش آمد مال داد آن پیر را ** پیر تنها برد آن توفیر را
O ihtiyardan başka ondan bir şey isteyen hiçbir kimse ne yarım habbe altın elde etti, ne bir zerre kumaş.
غیر آن پیر ایچ خواهنده ازو ** نیم حبه زر ندید و نه تسو
Fakihlerin günüydü, bir hoca, hırsa geldi, feryadediyordu.
نوبت روز فقیهان ناگهان ** یک فقیه از حرص آمد در فغان
Bir hayli ağladı, sızlandı, fakat çare yoktu. Her çeşit söz söyledi, hiçbir faydası olmadı.
کرد زاریها بسی چاره نبود ** گفت هر نوعی نبودش هیچ سود
Ertesi günü ayağını eski çaputlarla sardı, kötürümler arasına karıştı.3820
روز دیگر با رگو پیچید پا ** ناکس اندر صف قوم مبتلا
Ayağının sağına soluna tahtalar bağladı, bu suretle kendisini ayağı kırık bir alil göstermek istedi.
تختهها بر ساق بست از چپ و راست ** تا گمان آید که او اشکستهپاست
Padişah onu gördü tanıdı hiçbir şey vermedi. Ertesi günü yüzünü bir keçe parçasıyla örttü.
دیدش و بشناختش چیزی نداد ** روز دیگر رو بپوشید از لباد
Fakat padişah yine tanıdı, ağzını açıp bir şey istediği için kusurda bulunmuştu, ona hiçbir şey vermedi.
هم بدانستش ندادش آن عزیز ** از گناه و جرم گفتن هیچ چیز
Yüz türlü hileye başvurdu, nihayet aciz kalıp kadınlar gibi çarşafa büründü.
چونک عاجز شد ز صد گونه مکید ** چون زنان او چادری بر سر کشید
Dul kadınların arasına karışıp elini gizledi başını eğdi öylece durdu.3825
در میان بیوگان رفت و نشست ** سر فرو افکند و پنهان کرد دست
Fakat padişah, yine tanıyıp sadaka vermedi. Hocanın mahrumiyetten yüreği yandı.
هم شناسیدش ندادش صدقهای ** در دلش آمد ز حرمان حرقهای
Sonunda bir kefenciye gitti. Dedi ki: beni bir kilime sar yol üstüne koy.
رفت او پیش کفنخواهی پگاه ** که بپیچم در نمد نه پیش راه
Hiç ağzını açma, yalnız Sadr-ı cihan’ın buradan geçmesini bekle.
هیچ مگشا لب نشین و مینگر ** تا کند صدر جهان اینجا گذر
Belki görünce ölü sanır da kefen parası almak üzere bir şey verir.
بوک بیند مرده پندار به ظن ** زر در اندازد پی وجه کفن
Ne verirse yarısını sana veririm. Kefenci para gözler bir yoksuldu dediğini kabul etti.3830
هر چه بدهد نیم آن بدهم به تو ** همچنان کرد آن فقیر صلهجو
Onu bir kilime sarıp yol üstüne koydu. Padişahın yolu oraya düştü.
در نمد پیچید و بر راهش نهاد ** معبر صدر جهان آنجا فتاد
Kilimin üstüne bir miktar altın attı. Hoca, hemen aceleyle kilimden elini çıkarıp altınları aldı.
زر در اندازید بر روی نمد ** دست بیرون کرد از تعجیل خود
Kefencinin almasına, verilen altınları gizlemesine meydan bile bırakmadı o aceleci adam.
تا نگیرد آن کفنخواه آن صله ** تا نهان نکند ازو آن دهدله
Ölü, kilimden elini uzatıp paraları aldıktan sonra başını kilimden çıkardı.
مرده از زیر نمد بر کرد دست ** سر برون آمد پی دستش ز پست
Padişaha dedi ki: ey bana kerem kapılarını kapayan bak nasıl aldım gördün ya.3835
گفت با صدر جهان چون بستدم ** ای ببسته بر من ابواب کرم
Sadr-ı Cihan doğru dedi, aldın ama ölmedikçe kapımdan hiçbir şey koparamadın ya inatçı.
گفت لیکن تا نمردی ای عنود ** از جناب من نبردی هیچ جود
“ Ölmeden önce ölün” sırrı budur işte. Çünkü ölümden sonra ganimetler elde edilir.
سر موتوا قبل موت این بود ** کز پس مردن غنیمتها رسد