Böyle hareket ettin mi yüzlerce ferahlık bulursun. Fakat istekten geçemedin mi fesatlıklara uğrarsın.
چون چنین رفتی بدیدی صد گشاد ** چون شدی در ضد آن دیدی فساد
Bunun için Peygamber “Müftüler sana kuvvetli fetvalar bile verseler sen, kalbine danış” dedi. 380
پس پیمبر گفت استفتوا القلوب ** گر چه مفتیتان برون گوید خطوب
İsteği bırak da Allah acısın. Bunun böyle olması lâzım, bunu denedin, sınadın ya.
آرزو بگذار تا رحم آیدش ** آزمودی که چنین میبایدش
Mademki kaçamıyorsun, ona kullukta bulun da hapsinden kurtul, gül bahçelerine git.
چون نتانی جست پس خدمت کنش ** تا روی از حبس او در گلشنش
Her an kendini görür gözetirsin adaleti de görürsün, yüceliği de ey azgın.
دم به دم چون تو مراقب میشوی ** داد میبینی و داور ای غوی
Fakat perde ardına girer, gözünü kaparsan senin bu göz yummanla güneş, işinden gücünden kalır mı hiç?
ور ببندی چشم خود را ز احتجاب ** کار خود را کی گذارد آفتاب
Padişahın,Eyaz’ın hareketini beğenmiyen beylere onun yüceliğinin rütbesindeki üstünlüğün, maaşındaki fazlalığın sebeplerini, hiçbir delil getiremiyecekleri, hiçbir itirazda bulunamıyacakları bir tarzda bildirip göstermesi
وا نمودن پادشاه به امرا و متعصبان در راه ایاز سبب فضیلت و مرتبت و قربت و جامگی او بریشان بر وجهی کی ایشان را حجت و اعتراض نماند
Beyler, hasetten coşunca nihayet padişahı bile kınamaya başlayıp dediler ki: 385
چون امیران از حسد جوشان شدند ** عاقبت بر شاه خود طعنه زدند
Bu senin Eyaz’ında otuz adamın aklı yokken nasıl olur da otuz beyin kaftan parasını yer?
کین ایاز تو ندارد سی خرد ** جامگی سی امیر او چون خورد
Padişah, otuz beyle avlanmak üzere dağlara, ovalara çıktı.
شاه بیرون رفت با آن سی امیر ** سوی صحرا و کهستان صیدگیر
Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de,
کاروانی دید از دور آن ملک ** گفت امیری را برو ای متفک
Sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? dedi.
رو بپرس آن کاروان را بر رصد ** کز کدامین شهر اندر میرسد
Bey gitti, sorup geldi, dedi ki: Rey’den geliyor.Padişah, peki nereye gidiyormuş? deyince kalakaldı. 390
رفت و پرسید و بیامد که ز ری ** گفت عزمش تا کجا درماند وی
Bir başka beye, git bakalım yüce kişi dedi, sen de nereye gidiyor, şunu anla!
دیگری را گفت رو ای بوالعلا ** باز پرس از کاروان که تا کجا
O da gidip geldi, Yemen’e gidiyormuş dedi. Padişah yükü neymiş? Deyince o da dinelip kaldı.
رفت و آمد گفت تا سوی یمن ** گفت رختش چیست هان ای موتمن
Padişah, bir başka beye hadi, sen de yükü neymiş, onu öğren dedi.
ماند حیران گفت با میری دگر ** که برو وا پرس رخت آن نفر
Bey gidip geldi, her cins mal var, fakat çoğu Rey kâseleri deyince,
باز آمد گفت از هر جنس هست ** اغلب آن کاسههای رازیست
Padişah, Rey’den ne vakit çıkmış? diye sordu. O aklı gevşek bey de âciz kaldı. 395
گفت کی بیرون شدند از شهر ری ** ماند حیران آن امیر سست پی
Böylece, otuz hattâ daha fazla beyin hepsi de âciz ve noksan çıktı.
همچنین تا سی امیر و بیشتر ** سسترای و ناقص اندر کر و فر
Bunun üzerine padişah beylere dedi ki: Ben bir gün tek başıma Eyaz’ımı sınadım.
گفت امیران را که من روزی جدا ** امتحان کردم ایاز خویش را
Şu kervan nereden geliyor? Git anla dedim. Gitti, hepsini sorup öğrenmiş.
که بپرس از کاروان تا از کجاست ** او برفت این جمله وا پرسید راست
Benim emrim olmadan kervanın bütün ahvalini, olduğu gibi bir bir anlattı.
بیوصیت بیاشارت یک به یک ** حالشان دریافت بی ریبی و شک
Bu otuz bey, otuz defada ne öğrenebildiyse o, hepsini birden öğrenip geldi. 400
هر چه زین سی میر اندر سی مقام ** کشف شد زو آن به یکدم شد تمام
Beylerin,bu delili cebrice şüphelerle zayıflarmaya savaşmaları,padişahın onlara verdiği cevap
مدافعهی امرا آن حجت را به شبههی جبریانه و جواب دادن شاه ایشان را
Beyler, bu bir zekâ işi, o da Allah vergisi, çalışmakla olmaz ki.
پس بگفتند آن امیران کین فنیست ** از عنایتهاش کار جهد نیست
Aya o güzel yüzü Allah vermiş, güle o hoş kokuyu Allah ihsan etmiş dediler.
قسمت حقست مه را روی نغز ** دادهی بختست گل را بوی نغز
Padişah dedi ki: İnsanın elde ettiği şey zararsa çalışmamasından ileri gelmiştir, kârsa çalışıp çabalamasından.
گفت سلطان بلک آنچ از نفس زاد ** ریع تقصیرست و دخل اجتهاد
Yoksa Âdem, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” der miydi.
ورنه آدم کی بگفتی با خدا ** ربنا انا ظلمنا نفسنا
Bu suç bahtımdan. Kader böyleymiş,ihtiyatın tedbirin ne faydası var? derdi. 405
خود بگفتی کین گناه از نفس بود ** چون قضا این بود حزم ما چه سود
İblis gibi hani. O da “Sen beni azdırdın. Hem kadehimizi kırıyor, hem de bizi dövüyorsun” demişti ya.
همچو ابلیسی که گفت اغویتنی ** تو شکستی جام و ما را میزنی
Halbuki takdir haktır ama, kulun çalışması da hak. Kendine gel de koca şeytan gibi kör olma.
بل قضا حقست و جهد بنده حق ** هین مباش اعور چو ابلیس خلق
İki iş arasında tereddütte kalıyoruz. Hiç ihtiyarımız olmasa bu tereddüt olur mu?
در تردد ماندهایم اندر دو کار ** این تردد کی بود بیاختیار
İki eli, iki ayağı bağlı olan adam bunu mu yapsam onu mu, der mi?
این کنم یا آن کنم او کی گود ** که دو دست و پای او بسته بود
Denize mi dalsam, yücelere mi uçsam diye hiç tereddüde düşer mi? 410
هیچ باشد این تردد بر سرم ** که روم در بحر یا بالا پرم
Musul’a mı gitsem, yoksa büyü öğrenmek için Babil’e mi diye düşüncelere kapılır mı?
این تردد هست که موصل روم ** یا برای سحر تا بابل روم
Şu halde tereddüt, bir kudrete delâlet eder. Böyle olmasa tereddüde düşenin bıyığına gülerler.
پس تردد را بباید قدرتی ** ورنه آن خنده بود بر سبلتی
Yiğidim, kadere az bahane bul! Nasıl oluyor da suçunu başkalarına yükletiyorsun?
بر قضا کم نه بهانه ای جوان ** جرم خود را چون نهی بر دیگران
Zeyd, kana girsin, cezasını Amr çeksin... Amr, şarap içsin, Ahmet dayak yesin, bu olur mu?
خون کند زید و قصاص او به عمر ** می خورد عمرو و بر احمد حد خمر
Kendi etrafında dolan, kendi suçunu gör. Hareketi güneşten bil, gölgeden bilme. 415
گرد خود برگرد و جرم خود ببین ** جنبش از خود بین و از سایه مبین
Bir beyin bile ceza vermesi yanlış olmuyor, o gözü açık er, düşmanı biliyor.
که نخواهد شد غلط پاداش میر ** خصم را میداند آن میر بصیر
Bal şerbeti içersen başkasına humma gelmiyor. Gündüzün çalışıyorsun, akşamleyin ücretini başkası almıyor.
چون عسل خوردی نیامد تب به غیر ** مزد روز تو نیامد شب به غیر
Neye çalıştın da zararını, faydasını görmedin? Ne ektin de devşirme vakti onu biçmedin?
در چه کردی جهد کان وا تو نگشت ** تو چه کاریدی که نامد ریع کشت
Canından, teninden doğan işin, çocuğun gibi gelir, senin eteğini tutar.
فعل تو که زاید از جان و تنت ** همچو فرزندت بگیرد دامنت
Yaptığın işe gayb âleminden bir suret verirler. Hırsızlık için darağacı kurmuyorlar mı? 420
فعل را در غیب صورت میکنند ** فعل دزدی را نه داری میزنند
Darağacı hırsızlığa benzemez ama gaypları bilen Allah’nın meydana getirdiği bir örnektir.
دار کی ماند به دزدی لیک آن ** هست تصویر خدای غیبدان
Allah, şahsın gönlüne, adalet için şöyle bir suret düz diye ilhamda bulunur.
در دل شحنه چو حق الهام داد ** که چنین صورت بساز از بهر داد
Sen de bilir, anlarsın ki bu, bu işin karşılığı. Yoksa adalet sahibi olan Allah takdiri, insana yaptığına uygun olmayan cezayı nasıl olur da verir?
تا تو عالم باشی و عادل قضا ** نامناسب چون دهد داد و سزا
Hâkim bile bunu seçer, bu çeşit hareket ederken bu hâkimlerin en doğru ve adaletli hüküm vereni olan Allah, nasıl hükmeder? Düşün artık.
چونک حاکم این کند اندر گزین ** چون کند حکم احکم این حاکمین
Arpa ektin mi, arpadan başka bir şey bitmez. Borcu sen verdin kimden rehin istiyorsun ki? 425
چون بکاری جو نروید غیر جو ** قرض تو کردی ز که خواهد گرو
Suçunu başkasına yükleme. Aklını yaptığın işin cezasına ver, kulağını o yana aç...
جرم خود را بر کسی دیگر منه ** هوش و گوش خود بدین پاداش ده
Suçu kendine bul, tohumu sen ektin. Allah’nın mücazatıyla, adaletiyle uzlaş.
جرم بر خود نه که تو خود کاشتی ** با جزا و عدل حق کن آشتی
Zahmetin sebebi kötülük etmektir. Kötülüğü yaptığın işlerde gör, talihimden deme.
رنج را باشد سبب بد کردنی ** بد ز فعل خود شناس از بخت نی