Buhara’daki o ulu zat kendisinden bir şey isteyenlere çok iyi muamele ederdi.
در بخارا خوی آن خواجیم اجل ** بود با خواهندگان حسن عمل
Pek çok sayısız ihsanlarda bulunur, ta gecelere kadar cömertlik eder, altınlar saçardı.3800
داد بسیار و عطای بیشمار ** تا به شب بودی ز جودش زر نثار
Altınları kağıt parçalarına sarar, öyle verirdi. Hasılı dünyada bulundukça hep böyle ihsanlar ederdi.
زر به کاغذپارهها پیچیده بود ** تا وجودش بود میافشاند جود
Güneş gibi, tertemiz ay gibiydi. Onlar da Tanrı’dan aldıkları aydınlığı halka saçarlar ya.
همچو خورشید و چو ماه پاکباز ** آنچ گیرند از ضیا بدهند باز
Toprağa altın bağışlayan kimdir? Güneş. Madendeki altın da ondandır, yıkık yerlerdeki hazine de.
خاک را زربخش کی بود آفتاب ** زر ازو در کان و گنج اندر خراب
Her sabah yoksulların bir kısmına ihsanda bulunuyordu. Bu suretle hiçbir tayfanın mahrum kalmamasını isterdi.
هر صباحی یک گره را راتبه ** تا نماند امتی زو خایبه
Bir gün dertlilere lütfeder, öbür gün dul kadınlara ihsanda bulunur.3805
مبتلایان را بدی روزی عطا ** روز دیگر بیوگان را آن سخا
Daha öbür gün yoksul Alevilerle okuyup okutmakla uğraşan yoksul fakirlere kerem eder.
روز دیگر بر علویان مقل ** با فقیهان فقیر مشتغل
Daha öbürüsü gün halkın eli boşlarına para verir, daha öbürüsü gün de borçlulara ihsan ederdi.
روز دیگر بر تهیدستان عام ** روز دیگر بر گرفتاران وام
Yalnız bir şartı vardı: kimse ağzını açıp bir şey istemeyecekti.
شرط او آن بود که کس با زبان ** زر نخواهد هیچ نگشاید لبان
Geçeceği yolun kenarına bütün yoksullar duvar gibi dizilirler, susarlar beklerlerdi.
لیک خامش بر حوالی رهش ** ایستاده مفلسان دیواروش
Birisi ağız açtı da bir şey istedi mi bir habbe bile alamazdı.3810
هر که کردی ناگهان با لب سال ** زو نبردی زین گنه یک حبه مال
Şartı kim susarsa kurtulur hükmüydü. Kesesi, kasesi, susanlarındı.
من صمت منکم نجا بد یاسهاش ** خامشان را بود کیسه و کاسهاش
Nasılsa bir gün ihtiyarın biri, açım, bana zekat ver demişti.
نادرا روزی یکی پیری بگفت ** ده زکاتم که منم با جوع جفت
İhtiyarı men ettiler. Ama o boyuna söylemekteydi. Halk hayretlere düştü.
منع کرد از پیر و پیرش جد گرفت ** مانده خلق از جد پیر اندر شگفت
Sadr-ı Cihan babacığım ne utanmaz ihtiyarsın dedi. İhtiyar sen benden daha ziyade utanmazsın dedi.
گفت بس بیشرم پیری ای پدر ** پیر گفت از من توی بیشرمتر
Bu cihanı yedin yuttun bir de alemle beraber öteki alemi elde etmeye tamah ediyorsun!3815
کین جهان خوردی و خواهی تو ز طمع ** کان جهان با این جهان گیری به جمع
Bu sözü duyunca güldü, o ihtiyara bir hayli mal verdi. Adamcağız, bütün malları yalnız başına alıp götürdü.
خندهاش آمد مال داد آن پیر را ** پیر تنها برد آن توفیر را
O ihtiyardan başka ondan bir şey isteyen hiçbir kimse ne yarım habbe altın elde etti, ne bir zerre kumaş.
غیر آن پیر ایچ خواهنده ازو ** نیم حبه زر ندید و نه تسو
Fakihlerin günüydü, bir hoca, hırsa geldi, feryadediyordu.
نوبت روز فقیهان ناگهان ** یک فقیه از حرص آمد در فغان
Bir hayli ağladı, sızlandı, fakat çare yoktu. Her çeşit söz söyledi, hiçbir faydası olmadı.
کرد زاریها بسی چاره نبود ** گفت هر نوعی نبودش هیچ سود
Ertesi günü ayağını eski çaputlarla sardı, kötürümler arasına karıştı.3820
روز دیگر با رگو پیچید پا ** ناکس اندر صف قوم مبتلا
Ayağının sağına soluna tahtalar bağladı, bu suretle kendisini ayağı kırık bir alil göstermek istedi.
تختهها بر ساق بست از چپ و راست ** تا گمان آید که او اشکستهپاست
Padişah onu gördü tanıdı hiçbir şey vermedi. Ertesi günü yüzünü bir keçe parçasıyla örttü.
دیدش و بشناختش چیزی نداد ** روز دیگر رو بپوشید از لباد
Fakat padişah yine tanıdı, ağzını açıp bir şey istediği için kusurda bulunmuştu, ona hiçbir şey vermedi.
هم بدانستش ندادش آن عزیز ** از گناه و جرم گفتن هیچ چیز
Yüz türlü hileye başvurdu, nihayet aciz kalıp kadınlar gibi çarşafa büründü.
چونک عاجز شد ز صد گونه مکید ** چون زنان او چادری بر سر کشید
Dul kadınların arasına karışıp elini gizledi başını eğdi öylece durdu.3825
در میان بیوگان رفت و نشست ** سر فرو افکند و پنهان کرد دست
Fakat padişah, yine tanıyıp sadaka vermedi. Hocanın mahrumiyetten yüreği yandı.
هم شناسیدش ندادش صدقهای ** در دلش آمد ز حرمان حرقهای
Sonunda bir kefenciye gitti. Dedi ki: beni bir kilime sar yol üstüne koy.
رفت او پیش کفنخواهی پگاه ** که بپیچم در نمد نه پیش راه
Hiç ağzını açma, yalnız Sadr-ı cihan’ın buradan geçmesini bekle.
هیچ مگشا لب نشین و مینگر ** تا کند صدر جهان اینجا گذر
Belki görünce ölü sanır da kefen parası almak üzere bir şey verir.
بوک بیند مرده پندار به ظن ** زر در اندازد پی وجه کفن
Ne verirse yarısını sana veririm. Kefenci para gözler bir yoksuldu dediğini kabul etti.3830
هر چه بدهد نیم آن بدهم به تو ** همچنان کرد آن فقیر صلهجو
Onu bir kilime sarıp yol üstüne koydu. Padişahın yolu oraya düştü.
در نمد پیچید و بر راهش نهاد ** معبر صدر جهان آنجا فتاد
Kilimin üstüne bir miktar altın attı. Hoca, hemen aceleyle kilimden elini çıkarıp altınları aldı.
زر در اندازید بر روی نمد ** دست بیرون کرد از تعجیل خود
Kefencinin almasına, verilen altınları gizlemesine meydan bile bırakmadı o aceleci adam.
تا نگیرد آن کفنخواه آن صله ** تا نهان نکند ازو آن دهدله
Ölü, kilimden elini uzatıp paraları aldıktan sonra başını kilimden çıkardı.
مرده از زیر نمد بر کرد دست ** سر برون آمد پی دستش ز پست
Padişaha dedi ki: ey bana kerem kapılarını kapayan bak nasıl aldım gördün ya.3835
گفت با صدر جهان چون بستدم ** ای ببسته بر من ابواب کرم
Sadr-ı Cihan doğru dedi, aldın ama ölmedikçe kapımdan hiçbir şey koparamadın ya inatçı.
گفت لیکن تا نمردی ای عنود ** از جناب من نبردی هیچ جود
“ Ölmeden önce ölün” sırrı budur işte. Çünkü ölümden sonra ganimetler elde edilir.
سر موتوا قبل موت این بود ** کز پس مردن غنیمتها رسد
Ey hilebaz, Tanrıya karşı ölümden başka hiçbir hüner para etmez bir inayete uğramak yüzlerce çalışıp çabalamadan yeğdir.
غیر مردن هیچ فرهنگی دگر ** در نگیرد با خدای ای حیلهگر
Çalışıp çabalamanın yüzlerce çeşit bozukluğu olabilir. Çalışmada bu korku var.
یک عنایت به ز صد گون اجتهاد ** جهد را خوفست از صد گون فساد
O inayet ölüme bağlıdır. Bu yolu, güvenilir erler sınadılar.3840
وآن عنایت هست موقوف ممات ** تجربه کردند این ره را ثقات
Ama ölüm de onun inayeti olmadıkça gelip çatmaz. Aman sen, sen ol inayete sığınmadan hiçbir yerde durma.
بلک مرگش بیعنایت نیز نیست ** بیعنایت هان و هان جایی مهایست
İnayet bu koca yılana zümrüttür. Yılan zümrüdü görmedikçe kör olur mu hiç?
آن زمرد باشد این افعی پیر ** بی زمرد کی شود افعی ضریر
İki kardeş vardı. Biri köseydi, öbürü genç. Bir bekar odasında kaldılar. Oğlan, geceleyin arkasına kerpiçler yığdı. Gecenin bir vakti, bekarlardan biri kalkıp ayaklarının ucuna basa basa geldi, bir takrip kerpiçleri oradan aldı. Çocuk uyanınca bu kerpiçleri niçin aldın ve nereye koydun diye savaşa başladı. Bekar der ki: Sen bu kerpiçleri niçin koydun?
حکایت آن دو برادر یکی کوسه و یکی امرد در عزب خانهای خفتند شبی اتفاقا امرد خشتها بر مقعد خود انبار کرد عاقبت دباب دب آورد و آن خشتها را به حیله و نرمی از پس او برداشت کودک بیدار شد به جنگ کی این خشتها کو کجا بردی و چرا بردی او گفت تو این خشتها را چرا نهادی الی آخره
امردی و کوسهای در انجمن ** آمدند و مجمعی بد در وطن
مشتغل ماندند قوم منتجب ** روز رفت و شد زمانه ثلث شب
Bekçinin korkusundan o iki delikanlı, o bekar odasında kaldılar orada uyudular.3845
زان عزبخانه نرفتند آن دو کس ** هم بخفتند آن سو از بیم عسس
Kösenin sakalında dört kıl vardı. Fakat yüzü, ayın on dördüne benziyordu adeta.
کوسه را بد بر زنخدان چار مو ** لیک همچون ماه بدرش بود رو
Delikanlı çirkindi. Arka tarafına tam yirmi tane kerpiç yığdı.
کودک امرد به صورت بود زشت ** هم نهاد اندر پس کون بیست خشت
Bekarlardan bir oğlancı, gece vakti kalabalığın içinden kalktı. Yavaş, yavaş yürüdü. İştahlı bir halde oğlanın yanına gelip kerpiçleri bir tarafa koydu.
لوطیی دب برد شب در انبهی ** خشتها را نقل کرد آن مشتهی