English    Türkçe    فارسی   

6
3902-3951

  • Ey gönül! Herkesi hararetlendirdin ya; hadi bakalım, şimdi sen hararetlen, kendiliğinden utan!
  • Ey dil! Herkese öğüt verirdin ya; işte şimdi sana nöbet geldi, neden sustun?
  • Ey akıl! Nerde o şekerler çiğneyen öğütün? Senin çağın şimdi. O hay ,hayın ne oldu?
  • Ey gönülden yüzlerce teşvişi gideren! Şimdi senin nöbetin, hadi, oynat sakalını! 3905
  • Kahpelik eder de şimdi sakalını oynatmazsan bundan önce de sakalına gülmüş olursun.
  • Başkalarına öğüt verme vaktinde hay hay, iş başa düşünce karılar gibi vay, vay ha!
  • Başkalarının derdine dermen oluyordun ya; şimdi dert, sana konuk oldu, fakat susuverdin.
  • Askere bağırır, çağırır, orduyu teşvik ederdin hani. Neden sesin kısıldı, nutkun tutuldu? Kendine de bağırsana.
  • Aklınla elli yıldır ördüğün kumaştan bir zıbın yap da giyin bakalım! 3910
  • Dostların kulakları, sesinden hoşlanıyordu. Elini çıkar da şimdi kulağını çek!
  • Daima baştın, kendini kuyruk yap da ayağını, elini, sakalını, bıyığını az kaybet.
  • Şu döşenmiş yeryüzünde şimdi oyun senin. Kendini boş bir hale getir de neşelen!
  • Bir padişahın, alimin birini zorla meclise getirtip oturtması, sakinin hocaya şarap vermesi ve kadehi sunması, hocanın yüz çevirip kızması, padişahın sakiye haydi demesi, bunu boş bir hale getir… bunun üzerine sakinin, hocanın kafasına birkaç kere vurup şarap içirtmesi v.s.
  • Bir padişah mecliste oturmuş şarap içip sarhoş olmuştu. Kapının önünden bir fakih geçiyordu.
  • Şunu meclise getirin, laal renkli şarabı sunun şuna diye emretti. 3915
  • Hocayı ister istemez meclise getirdiler. Mecliste zehir gibi, yılan gibi ekşi bir suratla somurtup oturdu.
  • Padişah şarap sundu. Hoca kızdı kabul etmedi. Padişahtan da yüz çevirdi sakiden de.
  • Ben ömrümde şarap içmedim. Halis zehir, bence şaraptan daha hoş.
  • Kendinize gelin, bana şarap yerine zehir verin, içip öleyim de kendimden de kurtulayım, sizden de dedi.
  • Şarap içmeden gürültüye başladı. Mecliste ölüm gibi, canavar gibi bir hal aldı. 3920
  • Nefis ehliyle şu balçığa kapılmış olanlar gibi hani. Onlar, gönül ehliyle oturdular mı bu hale gelirler işte.
  • Tanrı, kendi haslarına gizlilik aleminde hürlerin içtikleri şaraptan sunar ancak.
  • Onlar, perde ardında kalanlara, hakikatı görmeyenlere o şaraptan sunarlar ama duygu o, şarabın sözünden başka bir şey duymaz.
  • Hakikati görmeyenler, onların irşadından yüz çevirirler. Çünkü gözle onların ihsanını göremez.
  • Kulaklarından boğazlarına bir yol olsaydı onların öğütleri, gönüllerine tesir ederdi. 3925
  • Fakat bu çeşit adam, baştanbaşa ateştir, nur değil. Yakıcı ateşe de ancak kabuklar atılır.
  • İç, kabuktan çıktı. Kabuktan ibaret olan söz, kaybolup gitti. Mide hiç kabuktan kızışır, gelişir mi?
  • Cehennem ateşi ancak kabuğu yakar. Ateşin içle hiçbir işi yoktur.
  • Ateş, içe yalım verirse mutlaka bil ki onu pişirmek içindir, yakmak için değil.
  • Tanrı hüküm ve hikmet sahibi oldukça bu kaide daimidir. Geçmiş zamanda da böyledir. Gelecek zamanda da. 3930
  • Latif iç, hatta kabuklar bile onun tarafından yarlıganırken artık nasıl olur da içi yakar? Uzaktır ondan bu.
  • Hatta inayet eder de bu inayeti yüzünden başına vurursa bile ona bir iştah verir, o kırmızı şarabı içirir.
  • Başına vurmazsa o hoca gibi onun ağzını bağlar. Şarap da içirmez, bu padişahların meclisine de sokmaz.
  • Padişah sakiye dedi ki: Ey izi kutlu ne susuyorsun? Hadi onu hoş bir hale getir, neşelendir!
  • Her akılda gizli bir hükmeden vardır. Kimi dilerse hileyle baştan çıkarır. 3935
  • Doğu güneşi de onun alemi aydınlatması da tutsaklar gibi onun zincirine bağlanmıştır.
  • Dimağına yarım afsun okuduğu zaman feleği çarha getirir döndürür.
  • Bir aklı tesiri altına alan başka bir akıl ondan kudret bulmuştur, tavla üstadı odur.
  • Saki, hocanın başına birkaç sille vurdu al deyip şarap kadehini sundu. Zavallı hoca sille korkusundan kadehi alıp içti.
  • İçince de sarhoş oldu, neşelendi, bağ gibi gülmeye başladı. Nedimliğe alaya latifeye koyuldu. 3940
  • Aslanı bile tutacak bir hale geldi. Neşesinden parmacıklarını şakırdatmaya başladı. Sonra su dökmek için ayak yoluna gitti.
  • Ayak yolunda ay gibi bir halayık vardı. Padişahın cariyelerinden olan bu kız pek güzeldi.
  • Onu görünce ağzı açık kaldı. Aklı gitti, halayığa saldırmaya kalkıştı.
  • Ömrünce bekardı iştiyak halindeydi. Şimdi bir de sarhoş olmuştu. Hemen halayığa el attı.
  • Halayık çırpınmaya başladı, narayı attı. Fakat hiçbir çaresi olmadı. 3945
  • Kadın buluşma zamanında erkeğin elinde ekmekçinin elindeki hamura döner.
  • Onu gah yumuşaklıkla gah sert bir halde yoğurur durur, elinin altında ondan çak, çak diye sesler çıkar.
  • Gah onu uzatır, tahta üstünde yassı bir hale getirir. Gah bir araya toplar.
  • Gah su döker, gah tuz eker. Gah tandıra yayar, ateşle onu mehenge vurur.
  • İstekli ve istenen, bu çeşit dürülüp bükülür, Alt olan ve üst gelen, bu oyundadır işte. 3950
  • Bu oyun yalnız kocayla karı arasında olmaz. Her aşıkla her sevgili de bu oyunu oynar.