Hatta inayet eder de bu inayeti yüzünden başına vurursa bile ona bir iştah verir, o kırmızı şarabı içirir.
از عنایت گر بکوبد بر سرش ** اشتها آید شراب احمرش
Başına vurmazsa o hoca gibi onun ağzını bağlar. Şarap da içirmez, bu padişahların meclisine de sokmaz.
ور نکوبد ماند او بستهدهان ** چون فقیه از شرب و بزم این شهان
Padişah sakiye dedi ki: Ey izi kutlu ne susuyorsun? Hadi onu hoş bir hale getir, neşelendir!
گفت شه با ساقیش ای نیکپی ** چه خموشی ده به طبعش آر هی
Her akılda gizli bir hükmeden vardır. Kimi dilerse hileyle baştan çıkarır.3935
هست پنهان حاکمی بر هر خرد ** هرکه را خواهد به فن از سر برد
Doğu güneşi de onun alemi aydınlatması da tutsaklar gibi onun zincirine bağlanmıştır.
آفتاب مشرق و تنویر او ** چون اسیران بسته در زنجیر او
Dimağına yarım afsun okuduğu zaman feleği çarha getirir döndürür.
چرخ را چرخ اندر آرد در زمن ** چون بخواند در دماغش نیم فن
Bir aklı tesiri altına alan başka bir akıl ondan kudret bulmuştur, tavla üstadı odur.
عقل کو عقل دگر را سخره کرد ** مهره زو دارد ویست استاد نرد
Saki, hocanın başına birkaç sille vurdu al deyip şarap kadehini sundu. Zavallı hoca sille korkusundan kadehi alıp içti.
چند سیلی بر سرش زد گفت گیر ** در کشید از بیم سیلی آن زحیر
İçince de sarhoş oldu, neşelendi, bağ gibi gülmeye başladı. Nedimliğe alaya latifeye koyuldu.3940
مست گشت و شاد و خندان شد چو باغ ** در ندیمی و مضاحک رفت و لاغ
Aslanı bile tutacak bir hale geldi. Neşesinden parmacıklarını şakırdatmaya başladı. Sonra su dökmek için ayak yoluna gitti.
شیرگیر و خوش شد انگشتک بزد ** سوی مبرز رفت تا میزک کند
Ayak yolunda ay gibi bir halayık vardı. Padişahın cariyelerinden olan bu kız pek güzeldi.
یک کنیزک بود در مبرز چو ماه ** سخت زیبا و ز قرناقان شاه
Onu görünce ağzı açık kaldı. Aklı gitti, halayığa saldırmaya kalkıştı.
چون بدید او را دهانش باز ماند ** عقل رفت و تن ستمپرداز ماند
Ömrünce bekardı iştiyak halindeydi. Şimdi bir de sarhoş olmuştu. Hemen halayığa el attı.
عمرها بوده عزب مشتاق و مست ** بر کنیزک در زمان در زد دو دست
Halayık çırpınmaya başladı, narayı attı. Fakat hiçbir çaresi olmadı.3945
بس طپید آن دختر و نعره فراشت ** بر نیامد با وی و سودی نداشت
Kadın buluşma zamanında erkeğin elinde ekmekçinin elindeki hamura döner.
زن به دست مرد در وقت لقا ** چون خمیر آمد به دست نانبا
Onu gah yumuşaklıkla gah sert bir halde yoğurur durur, elinin altında ondan çak, çak diye sesler çıkar.
بسرشد گاهیش نرم و گه درشت ** زو بر آرد چاق چاقی زیر مشت
Gah onu uzatır, tahta üstünde yassı bir hale getirir. Gah bir araya toplar.
گاه پهنش واکشد بر تختهای ** درهمش آرد گهی یک لختهای
Gah su döker, gah tuz eker. Gah tandıra yayar, ateşle onu mehenge vurur.
گاه در وی ریزد آب و گه نمک ** از تنور و آتشش سازد محک
İstekli ve istenen, bu çeşit dürülüp bükülür, Alt olan ve üst gelen, bu oyundadır işte.3950
این چنین پیچند مطلوب و طلوب ** اندرین لعبند مغلوب و غلوب
Bu oyun yalnız kocayla karı arasında olmaz. Her aşıkla her sevgili de bu oyunu oynar.
این لعب تنها نه شو را با زنست ** هر عشیق و عاشقی را این فنست
Evveli olmayanla sonradan olanın, varlıkla var olup suret kabul edenin Vise ve Ramin gibi bükülüp ezilmesi farzdır.
از قدیم و حادث و عین و عرض ** پیچشی چون ویس و رامین مفترض
Fakat her birinin oyunu başka bir çeşittir. Her birinin ezilip büzülmesi başka bir hünerdendir.
لیک لعب هر یکی رنگی دگر ** پیچش هر یک ز فرهنگی دگر
Kocayla karıyı ey koca karını kötü tutma, hoş tut demek için örnek olarak söyledim.
شوی و زن را گفته شد بهر مثال ** که مکن ای شوی زن را بد گسیل
Gerdek gecesi yenge onun elini tutup hoş bir emanet olarak senin eline vermedi mi?3955
آن شب گردک نه ینگا دست او ** خوش امانت داد اندر دست تو
Ey güvenilir kişi sen iyi kötü ne yaparsan Tanrı da sana onu yapar.
کانچ با او تو کنی ای معتمد ** از بد و نیکی خدا با تو کند
Hasılı, o hoca ayakyolunda sarhoşluktan halayığa saldırdı. Ne namusu kaldı, ne zahitliği!
حاصل اینجا این فقیه از بیخودی ** نه عفیفی ماندش و نه زاهدی
O huriden doğmuş güzelin üstüne atıldı. Ateşi o pamuğa düştü.
آن فقیه افتاد بر آن حورزاد ** آتش او اندر آن پنبه فتاد
Can, cana ulaştı bedenler dürülüp bükülmeye başladı. İkisi de başları kesilmiş iki kuş gibi çırpınıyorlardı.
جان به جان پیوست و قالبها چخید ** چون دو مرغ سربریده میطپید
Hocanın gönlünde ne şarap meclisi, ne padişah, ne aslan, ne haya, ne din, ne ürkeklik, ne de can korkusu kaldı.3960
چه سقایه چه ملک چه ارسلان ** چه حیا چه دین چه بیم و خوف جان
Gözü kızdı, bir şey görmez oldu. Burada zaten ne Hasan görünür göze, ne Hüseyin!
چشمشان افتاده اندر عین و غین ** نه حسن پیداست اینجا نه حسین
Hocanın meclise dönmesi gecikti. Padişahın bekleyişi de haddi aştı.
شد دراز و کو طریق بازگشت ** انتظار شاه هم از حد گذشت
Ne oluyor bir göreyim diye gitti. Oradaki kıyamet alametini gördü.
شاه آمد تا ببیند واقعه ** دید آنجا زلزلهی القارعه
Hoca, korkusundan hemen sıçrayıp meclise gitti, ateş gibi derhal şarap kadehini kaptı.
آن فقیه از بیم برجست و برفت ** سوی مجلس جام را بربود تفت
Padişah cehennem gibi kızmış gazaba gelmişti. O kötü işi işleyen hocanın da, kızın da kanına susamıştı.3965
شه چون دوزخ پر شرار و پر نکال ** تشنهی خون دو جفت بدفعال
Fakih padişahı hiddetli, gazaplı görünce kötü bir hale düştü, zehir kadehi gibi acı ve kanlı bir hale geldi.
چون فقیهش دید رخ پر خشم و قهر ** تلخ و خونی گشته همچون جام زهر
Sakiye, yahu acele et dedi, neye öyle sersem, sersem oturuyorsun? Çabuk padişahı neşelendir.
بانگ زد بر ساقیش که ای گرمدار ** چه نشستی خیره ده در طبعش آر
Padişah gülümsedi, ey ulu er dedi, hoşlandım, o kız senin olsun!
خنده آمد شاه را گفت ای کیا ** آمدم با طبع آن دختر ترا
Ben padişahım, benim işim adalettir, lütuftur. Ne yersem cömertliğim, sevgiliyi de onu verir.
پادشاهم کار من عدلست و داد ** زان خورم که یار را جودم بداد
Tatlı, tatlı içemediğim şeyi nasıl olur da sevgiliye verir, ona azık olarak sunarım?3970
آنچ آن را من ننوشم همچو نوش ** کی دهم در خورد یار و خویش و توش
Ben kendi hususi soframda ne yersem kullarıma da onu yediririm.
زان خورانم من غلامان را که من ** میخورم بر خوان خاص خویشتن
Pişmiş olsun, ham olsun… Ne yemek yersem kölelerime onu yedirir, onları o yemekle beslerim.
زان خورانم بندگان را از طعام ** که خورم من خود ز پخته یا ز خام
Kürkten, atlastan ne giyersem kölelerime de onu giydiririm, onlara köhne elbiseler giydirmem.
من چو پوشم از خز و اطلس لباس ** زان بپوشانم حشم را نه پلاس
Hüner sahibi Peygamberden utanırım. O “ Hizmetçinize siz ne giyiyorsanız onu giydirin” dedi.
شرم دارم از نبی ذو فنون ** البسوهم گفت مما تلبسون
Mustafa, evladı olan ümmetine “ Elinizin altındakilere yediğiniz şeyden yedirin” diye vasiyette bulundu.3975
مصطفی کرد این وصیت با بنون ** اطعموا الاذناب مما تاکلون
Başkalarını hoş bir hale getirdin, sabırla çevikleştirdin, sabra teşvik ettin.
دیگران را بس به طبع آوردهای ** در صبوری چست و راغب کردهای
Şimdi erlik göster de kendini de hoş bir hale getir. Sabır düşüncesine dalan aklını kendine kılavuz et.
هم به طبعآور بمردی خویش را ** پیشوا کن عقل صبراندیش را
Sabır kılavuzu, sana kanat olursa canın arş ve kürsünün ta yücesine çıkar.
چون قلاووزی صبرت پر شود ** جان به اوج عرش و کرسی بر شود
Mustafa’ya bak, sabrı Burak edindi de bu Burak, onu göklere çekti, çıkardı.
مصطفی بین که چو صبرش شد براق ** بر کشانیدش به بالای طباق
Şehzadelerin bu bahisten, bu maceradan sonra sevgililerine ve maksatlarına mümkün olduğu kadar yaklaşmak için Çin iline gitmeleri. Buluşma yolu kapalı olsa bile mümkün olduğu kadar maksada yaklaşmak, iyi bir şeydir.
روان گشتن شاهزادگان بعد از تمام بحث و ماجرا به جانب ولایت چین سوی معشوق و مقصود تا به قدر امکان به مقصود نزدیکتر باشند اگر چه راه وصل مسدودست به قدر امکان نزدیکتر شدن محمودست الی آخره
Bu sözleri söyleyip derhal yürüdüler. İşte dostum ne olduysa da o vakit odu.3980
این بگفتند و روان گشتند زود ** هر چه بود ای یار من آن لحظه بود
Sabrı seçtiler, doğrulardan oldular. Ondan sonra Çin şehirlerine doğru yürüdüler.
صبر بگزیدند و صدیقین شدند ** بعد از آن سوی بلاد چین شدند