English    Türkçe    فارسی   

6
3959-4008

  • Can, cana ulaştı bedenler dürülüp bükülmeye başladı. İkisi de başları kesilmiş iki kuş gibi çırpınıyorlardı.
  • Hocanın gönlünde ne şarap meclisi, ne padişah, ne aslan, ne haya, ne din, ne ürkeklik, ne de can korkusu kaldı. 3960
  • Gözü kızdı, bir şey görmez oldu. Burada zaten ne Hasan görünür göze, ne Hüseyin!
  • Hocanın meclise dönmesi gecikti. Padişahın bekleyişi de haddi aştı.
  • Ne oluyor bir göreyim diye gitti. Oradaki kıyamet alametini gördü.
  • Hoca, korkusundan hemen sıçrayıp meclise gitti, ateş gibi derhal şarap kadehini kaptı.
  • Padişah cehennem gibi kızmış gazaba gelmişti. O kötü işi işleyen hocanın da, kızın da kanına susamıştı. 3965
  • Fakih padişahı hiddetli, gazaplı görünce kötü bir hale düştü, zehir kadehi gibi acı ve kanlı bir hale geldi.
  • Sakiye, yahu acele et dedi, neye öyle sersem, sersem oturuyorsun? Çabuk padişahı neşelendir.
  • Padişah gülümsedi, ey ulu er dedi, hoşlandım, o kız senin olsun!
  • Ben padişahım, benim işim adalettir, lütuftur. Ne yersem cömertliğim, sevgiliyi de onu verir.
  • Tatlı, tatlı içemediğim şeyi nasıl olur da sevgiliye verir, ona azık olarak sunarım? 3970
  • Ben kendi hususi soframda ne yersem kullarıma da onu yediririm.
  • Pişmiş olsun, ham olsun… Ne yemek yersem kölelerime onu yedirir, onları o yemekle beslerim.
  • Kürkten, atlastan ne giyersem kölelerime de onu giydiririm, onlara köhne elbiseler giydirmem.
  • Hüner sahibi Peygamberden utanırım. O “ Hizmetçinize siz ne giyiyorsanız onu giydirin” dedi.
  • Mustafa, evladı olan ümmetine “ Elinizin altındakilere yediğiniz şeyden yedirin” diye vasiyette bulundu. 3975
  • Başkalarını hoş bir hale getirdin, sabırla çevikleştirdin, sabra teşvik ettin.
  • Şimdi erlik göster de kendini de hoş bir hale getir. Sabır düşüncesine dalan aklını kendine kılavuz et.
  • Sabır kılavuzu, sana kanat olursa canın arş ve kürsünün ta yücesine çıkar.
  • Mustafa’ya bak, sabrı Burak edindi de bu Burak, onu göklere çekti, çıkardı.
  • Şehzadelerin bu bahisten, bu maceradan sonra sevgililerine ve maksatlarına mümkün olduğu kadar yaklaşmak için Çin iline gitmeleri. Buluşma yolu kapalı olsa bile mümkün olduğu kadar maksada yaklaşmak, iyi bir şeydir.
  • Bu sözleri söyleyip derhal yürüdüler. İşte dostum ne olduysa da o vakit odu. 3980
  • Sabrı seçtiler, doğrulardan oldular. Ondan sonra Çin şehirlerine doğru yürüdüler.
  • Analarını, babalarını bıraktılar, ülkelerini terk ettiler. O gizli sevgilinin yolunu tuttular.
  • İbrahim Edhem gibi aşk, onları tahtlarından etti. Elsiz ayaksız ve yoksul bir hale düştüler.
  • Yahut sanki bir sarhoş, İbrahim Peygamber gibi kendisine ateşe attı.
  • Yahut da ulu Tanrı’nın sabırlı kulu İsmail kendilerini aşka kurban ettiler, onun hançerine boyun verdiler. 3985
  • (BASLIK YOK)
  • Aşk İmriülkays’ı dudakları kurumuş susuz bir halde Arap ülkesinden çekti.
  • Nihayet Tebük’e geldi, orada kerpiç ameleliği yaptı.
  • Padişaha, Arap padişahlarından Imrülkays, bu diyara kazanç elde etmeye geldi. Aşka av oldu, kerpiç ameleliği yapıyor dediler.
  • Padişah kalktı, gece vakti onun huzuruna gitti. Dedi ki: Ey güzel yüzlü padişah!
  • Sen, zamanın Yusuf’usun. İki ülkede şehiler ve güzellik bakımından bütün yüceliğiyle sana ram oldu. 3990
  • Erler, kılıcının yüzünden sana kul oldular; kadınlar bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne köle kesildiler.
  • Bizim yanımızda konakla da devlet ve ikbale erişelim. Canımız, senin visalinle yüzlerce defa tazelensin.
  • Ben de senin kulunum, ülkem ve saltanatım da. Ey bunca ülkeye, bunca saltanata tenezzül etmeyen!
  • Böyle bir hayli hikmetler söyledi. İmriülkays öylece susup duruyordu. Birdenbire sırrının yüzündeki örtüyü kaldırdı.
  • Kulağına eğilip aşk ve derde ait ne söylediyse söyledi. Kendi gibi onu da baştan çıkardı. 3995
  • Tebük padişahı da onun elini tuttu, onunla dost oldu. O da onun gibi tahttan, kemerden bezdi.
  • Bu iki padişah, uzak, uzak ülkelerin yolunu tuttular. Aşk, zaten bu suçu bir kere yapmamıştır ki.
  • Aşk, büyüklere baldır, çocuklara süt. O, her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.
  • Bu ikisinden başka daha nice sayısız padişahları aşk, saltanatlarından, ülkelerinden etmiştir.
  • Bu üç şehzadenin canı da Çin ülkesinin etrafında kuşlar gibi tane devşirmeye başladı. 4000
  • Ağızlarını açıp sırlarını söylemeye kudretleri yoktu. Çünkü içlerindeki sır, pek mühim ve pek tehlikeli bir sırdı.
  • O anda yüz binlerce baş bir pulaydı. Kızgın aşk, okunu yayına koymuş, yayını kurmuştu.
  • Aşkın, hoşnutluk zamanında, kızgın değilken bile her an öyle zalim bir huyu vardır ki...
  • Bu hoşnut olduğu zamanda böyle. Artık kızgın olunca neler yapmaz? Ben ne söyleyeyim?
  • Fakat can yaylası, bu aşkın öldürdüğü, bu aşk kılıcının kestiği aslana feda olsun! 4005
  • Bu çeşit öldürülme binlerce hayattan iyidir. Saltanatlar bile böyle kulluğa kurban olsun!
  • Şehzadeler, yüzlerce korkuyla, yüzlerce çekinmeyle sırlarını kinaye yollu hafif, hafif birbirlerine söylüyorlardı.
  • Sırlara Tanrı’dan başka mahrem yoktur. Ah’a ancak gökyüzü hemdemdir.