Sabır kılavuzu, sana kanat olursa canın arş ve kürsünün ta yücesine çıkar.
چون قلاووزی صبرت پر شود ** جان به اوج عرش و کرسی بر شود
Mustafa’ya bak, sabrı Burak edindi de bu Burak, onu göklere çekti, çıkardı.
مصطفی بین که چو صبرش شد براق ** بر کشانیدش به بالای طباق
Şehzadelerin bu bahisten, bu maceradan sonra sevgililerine ve maksatlarına mümkün olduğu kadar yaklaşmak için Çin iline gitmeleri. Buluşma yolu kapalı olsa bile mümkün olduğu kadar maksada yaklaşmak, iyi bir şeydir.
روان گشتن شاهزادگان بعد از تمام بحث و ماجرا به جانب ولایت چین سوی معشوق و مقصود تا به قدر امکان به مقصود نزدیکتر باشند اگر چه راه وصل مسدودست به قدر امکان نزدیکتر شدن محمودست الی آخره
Bu sözleri söyleyip derhal yürüdüler. İşte dostum ne olduysa da o vakit odu.3980
این بگفتند و روان گشتند زود ** هر چه بود ای یار من آن لحظه بود
Sabrı seçtiler, doğrulardan oldular. Ondan sonra Çin şehirlerine doğru yürüdüler.
صبر بگزیدند و صدیقین شدند ** بعد از آن سوی بلاد چین شدند
Analarını, babalarını bıraktılar, ülkelerini terk ettiler. O gizli sevgilinin yolunu tuttular.
والدین و ملک را بگذاشتند ** راه معشوق نهان بر داشتند
İbrahim Edhem gibi aşk, onları tahtlarından etti. Elsiz ayaksız ve yoksul bir hale düştüler.
همچو ابراهیم ادهم از سریر ** عشقشان بیپا و سر کرد و فقیر
Yahut sanki bir sarhoş, İbrahim Peygamber gibi kendisine ateşe attı.
یا چو ابراهیم مرسل سرخوشی ** خویش را افکند اندر آتشی
Yahut da ulu Tanrı’nın sabırlı kulu İsmail kendilerini aşka kurban ettiler, onun hançerine boyun verdiler.3985
یا چو اسمعیل صبار مجید ** پیش عشق و خنجرش حلقی کشید
(BASLIK YOK)
حکایت امرء القیس کی پادشاه عرب بود و به صورت عظیم به جمال بود یوسف وقت خود بود و زنان عرب چون زلیخا مردهی او و او شاعر طبع قفا نبک من ذکری حبیب و منزل چون همه زنان او را به جان میجستند ای عجب غزل او و نالهی او بهر چه بود مگر دانست کی اینها همه تمثال صورتیاند کی بر تختههای خاک نقش کردهاند عاقبت این امرء القیس را حالی پیدا شد کی نیمشب از ملک و فرزند گریخت و خود را در دلقی پنهان کرد و از آن اقلیم به اقلیم دیگر رفت در طلب آن کس کی از اقلیم منزه است یختص برحمته من یشاء الی آخره
Aşk İmriülkays’ı dudakları kurumuş susuz bir halde Arap ülkesinden çekti.
امرء القیس از ممالک خشکلب ** هم کشیدش عشق از خطهی عرب
Nihayet Tebük’e geldi, orada kerpiç ameleliği yaptı.
تا بیامد خشت میزد در تبوک ** با ملک گفتند شاهی از ملوک
Padişaha, Arap padişahlarından Imrülkays, bu diyara kazanç elde etmeye geldi. Aşka av oldu, kerpiç ameleliği yapıyor dediler.
امرء القیس آمدست اینجا به کد ** در شکار عشق و خشتی میزند
Padişah kalktı, gece vakti onun huzuruna gitti. Dedi ki: Ey güzel yüzlü padişah!
آن ملک برخاست شب شد پیش او ** گفته او را ای ملیک خوبرو
Sen, zamanın Yusuf’usun. İki ülkede şehiler ve güzellik bakımından bütün yüceliğiyle sana ram oldu.3990
یوسف وقتی دو ملکت شد کمال ** مر ترا رام از بلاد و از جمال
Erler, kılıcının yüzünden sana kul oldular; kadınlar bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne köle kesildiler.
گشته مردان بندگان از تیغ تو ** وان زنان ملک مه بیمیغ تو
Bizim yanımızda konakla da devlet ve ikbale erişelim. Canımız, senin visalinle yüzlerce defa tazelensin.
پیش ما باشی تو بخت ما بود ** جان ما از وصل تو صد جان شود
Ben de senin kulunum, ülkem ve saltanatım da. Ey bunca ülkeye, bunca saltanata tenezzül etmeyen!
هم من و هم ملک من مملوک تو ** ای به همت ملکها متروک تو
Böyle bir hayli hikmetler söyledi. İmriülkays öylece susup duruyordu. Birdenbire sırrının yüzündeki örtüyü kaldırdı.
فلسفه گفتش بسی و او خموش ** ناگهان وا کرد از سر رویپوش
Kulağına eğilip aşk ve derde ait ne söylediyse söyledi. Kendi gibi onu da baştan çıkardı.3995
تا چه گفتش او به گوش از عشق و درد ** همچو خود در حال سرگردانش کرد
Tebük padişahı da onun elini tuttu, onunla dost oldu. O da onun gibi tahttan, kemerden bezdi.
دست او بگرفت و با او یار شد ** او هم از تخت و کمر بیزار شد
Bu iki padişah, uzak, uzak ülkelerin yolunu tuttular. Aşk, zaten bu suçu bir kere yapmamıştır ki.
تا بلاد دور رفتند این دو شه ** عشق یک کرت نکردست این گنه
Aşk, büyüklere baldır, çocuklara süt. O, her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.
بر بزرگان شهد و بر طفلانست شیر ** او بهر کشتی بود من الاخیر
Bu ikisinden başka daha nice sayısız padişahları aşk, saltanatlarından, ülkelerinden etmiştir.
غیر این دو بس ملوک بیشمار ** عشقشان از ملک بربود و تبار
Bu üç şehzadenin canı da Çin ülkesinin etrafında kuşlar gibi tane devşirmeye başladı.4000
جان این سه شهبچه هم گرد چین ** همچو مرغان گشته هر سو دانهچین
Ağızlarını açıp sırlarını söylemeye kudretleri yoktu. Çünkü içlerindeki sır, pek mühim ve pek tehlikeli bir sırdı.
زهره نی تا لب گشایند از ضمیر ** زانک رازی با خطر بود و خطیر
O anda yüz binlerce baş bir pulaydı. Kızgın aşk, okunu yayına koymuş, yayını kurmuştu.
صد هزاران سر بپولی آن زمان ** عشق خشم آلوده زه کرده کمان
Aşkın, hoşnutluk zamanında, kızgın değilken bile her an öyle zalim bir huyu vardır ki...
عشق خود بیخشم در وقت خوشی ** خوی دارد دم به دم خیرهکشی
Bu hoşnut olduğu zamanda böyle. Artık kızgın olunca neler yapmaz? Ben ne söyleyeyim?
این بود آن لحظه کو خشنود شد ** من چه گویم چونک خشمآلود شد
Fakat can yaylası, bu aşkın öldürdüğü, bu aşk kılıcının kestiği aslana feda olsun!4005
لیک مرج جان فدای شیر او ** کش کشد این عشق و این شمشیر او
Bu çeşit öldürülme binlerce hayattan iyidir. Saltanatlar bile böyle kulluğa kurban olsun!
کشتنی به از هزاران زندگی ** سلطنتها مردهی این بندگی
Şehzadeler, yüzlerce korkuyla, yüzlerce çekinmeyle sırlarını kinaye yollu hafif, hafif birbirlerine söylüyorlardı.
با کنایت رازها با همدگر ** پست گفتندی به صد خوف و حذر
Sırlara Tanrı’dan başka mahrem yoktur. Ah’a ancak gökyüzü hemdemdir.
راز را غیر خدا محرم نبود ** آه را جز آسمان همدم نبود
Birbirlerine bir şey bildirirken aralarında kendilerine ait ıstılahlar vardı.
اصطلاحاتی میان همدگر ** داشتندی بهر ایراد خبر
Alelade halk da bu kuşdilinin bir kısmını bellemiştir de şatafatlar satmışlar, ululuklar etmeye kalkışmışlardır.4010
زین لسان الطیر عام آموختند ** طمطراق و سروری اندوختند
Fakat onların sözü, kuşların seslerinin suretinden ibarettir. Ham kişi kuşların ahvalinden gafildir.
صورت آواز مرغست آن کلام ** غافلست از حال مرغان مرد خام
Nerede bir Süleyman ki kuşdilini anlasın. Şeytan da saltanat sürer ama Süleyman değildir ki.
کو سلیمانی که داند لحن طیر ** دیو گرچه ملک گیرد هست غیر
Şeytan, Süleyman’a benzer, tahta oturur, hile bilgisi vardır, fakat “ Biz ona kuşdilini öğrettik” sırrına mazhar değildir ki.
دیو بر شبه سلیمان کرد ایست ** علم مکرش هست و علمناش نیست
Süleyman, Tanrı’dan muştuluklara nail olmuştu da bu yüzden “ Biz ona kuşdili öğrettik” sırrına erişmişti.
چون سلیمان از خدا بشاش بود ** منطق الطیری ز علمناش بود
Sen “ Min ledün” kuşlarını görmemişsin. Artık o hava kuşlarına bak da onlardan anla.4015
تو از آن مرغ هوایی فهم کن ** که ندیدستی طیور من لدن
Simurgların yeri, Kaf dağıdır. Her hayal oraya el atamaz.
جای سیمرغان بود آن سوی قاف ** هر خیالی را نباشد دستباف
Ancak o birleşmeyi gören hayal, o makamı görür. Gördükten sonra da yine araya ayrılık düşer.
جز خیالی را که دید آن اتفاق ** آنگهش بعدالعیان افتد فراق
Fakat işi tamamıyla kesen ayrılık değildir bu. Bu iş, bu makam her türlü ayrılıktan emindir.
نه فراق قطع بهر مصلحت ** که آمنست از هر فراق آن منقبت
Ruha mensup olan o kalıbın baki kalması için güneş, bir an kendisini kardan çeker.
بهر استبقاء آن روحی جسد ** آفتاب از برف یکدم درکشد
Sen onlardan kendi canın için bir düzenlik ara; onların sözlerinden ıstılah çalmaya kalkışma.4020
بهر جان خویش جو زیشان صلاح ** هین مدزد از حرف ایشان اصطلاح
Zeliha’ da çöreotundan öd ağacına kadar her şeyin adını Yusuf takmıştı.
آن زلیخا از سپندان تا به عود ** نام جمله چیز یوسف کرده بود
Onun adını gizli bir surette yazmış, mahremlerine o sırrı bildirmişti.
نام او در نامها مکتوم کرد ** محرمان را سر آن معلوم کرد
Mum, ateşten yumuşadı dese bu söz, o sevgili bize alıştı, sevdalandı demekti.
چون بگفتی موم ز آتش نرم شد ** این بدی کان یار با ما گرم شد
Ay doğdu, bakın dese, yahut söğüt ağacı yeşerdi diye bir söz söylese...
ور بگفتی مه برآمد بنگرید ** ور بگفتی سبز شد آن شاخ بید
Yapraklar ne güzel oynamakta; çöreotu ne hoş yanıyor…4025