English    Türkçe    فارسی   

6
3982-4031

  • Analarını, babalarını bıraktılar, ülkelerini terk ettiler. O gizli sevgilinin yolunu tuttular.
  • İbrahim Edhem gibi aşk, onları tahtlarından etti. Elsiz ayaksız ve yoksul bir hale düştüler.
  • Yahut sanki bir sarhoş, İbrahim Peygamber gibi kendisine ateşe attı.
  • Yahut da ulu Tanrı’nın sabırlı kulu İsmail kendilerini aşka kurban ettiler, onun hançerine boyun verdiler. 3985
  • (BASLIK YOK)
  • Aşk İmriülkays’ı dudakları kurumuş susuz bir halde Arap ülkesinden çekti.
  • Nihayet Tebük’e geldi, orada kerpiç ameleliği yaptı.
  • Padişaha, Arap padişahlarından Imrülkays, bu diyara kazanç elde etmeye geldi. Aşka av oldu, kerpiç ameleliği yapıyor dediler.
  • Padişah kalktı, gece vakti onun huzuruna gitti. Dedi ki: Ey güzel yüzlü padişah!
  • Sen, zamanın Yusuf’usun. İki ülkede şehiler ve güzellik bakımından bütün yüceliğiyle sana ram oldu. 3990
  • Erler, kılıcının yüzünden sana kul oldular; kadınlar bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne köle kesildiler.
  • Bizim yanımızda konakla da devlet ve ikbale erişelim. Canımız, senin visalinle yüzlerce defa tazelensin.
  • Ben de senin kulunum, ülkem ve saltanatım da. Ey bunca ülkeye, bunca saltanata tenezzül etmeyen!
  • Böyle bir hayli hikmetler söyledi. İmriülkays öylece susup duruyordu. Birdenbire sırrının yüzündeki örtüyü kaldırdı.
  • Kulağına eğilip aşk ve derde ait ne söylediyse söyledi. Kendi gibi onu da baştan çıkardı. 3995
  • Tebük padişahı da onun elini tuttu, onunla dost oldu. O da onun gibi tahttan, kemerden bezdi.
  • Bu iki padişah, uzak, uzak ülkelerin yolunu tuttular. Aşk, zaten bu suçu bir kere yapmamıştır ki.
  • Aşk, büyüklere baldır, çocuklara süt. O, her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.
  • Bu ikisinden başka daha nice sayısız padişahları aşk, saltanatlarından, ülkelerinden etmiştir.
  • Bu üç şehzadenin canı da Çin ülkesinin etrafında kuşlar gibi tane devşirmeye başladı. 4000
  • Ağızlarını açıp sırlarını söylemeye kudretleri yoktu. Çünkü içlerindeki sır, pek mühim ve pek tehlikeli bir sırdı.
  • O anda yüz binlerce baş bir pulaydı. Kızgın aşk, okunu yayına koymuş, yayını kurmuştu.
  • Aşkın, hoşnutluk zamanında, kızgın değilken bile her an öyle zalim bir huyu vardır ki...
  • Bu hoşnut olduğu zamanda böyle. Artık kızgın olunca neler yapmaz? Ben ne söyleyeyim?
  • Fakat can yaylası, bu aşkın öldürdüğü, bu aşk kılıcının kestiği aslana feda olsun! 4005
  • Bu çeşit öldürülme binlerce hayattan iyidir. Saltanatlar bile böyle kulluğa kurban olsun!
  • Şehzadeler, yüzlerce korkuyla, yüzlerce çekinmeyle sırlarını kinaye yollu hafif, hafif birbirlerine söylüyorlardı.
  • Sırlara Tanrı’dan başka mahrem yoktur. Ah’a ancak gökyüzü hemdemdir.
  • Birbirlerine bir şey bildirirken aralarında kendilerine ait ıstılahlar vardı.
  • Alelade halk da bu kuşdilinin bir kısmını bellemiştir de şatafatlar satmışlar, ululuklar etmeye kalkışmışlardır. 4010
  • Fakat onların sözü, kuşların seslerinin suretinden ibarettir. Ham kişi kuşların ahvalinden gafildir.
  • Nerede bir Süleyman ki kuşdilini anlasın. Şeytan da saltanat sürer ama Süleyman değildir ki.
  • Şeytan, Süleyman’a benzer, tahta oturur, hile bilgisi vardır, fakat “ Biz ona kuşdilini öğrettik” sırrına mazhar değildir ki.
  • Süleyman, Tanrı’dan muştuluklara nail olmuştu da bu yüzden “ Biz ona kuşdili öğrettik” sırrına erişmişti.
  • Sen “ Min ledün” kuşlarını görmemişsin. Artık o hava kuşlarına bak da onlardan anla. 4015
  • Simurgların yeri, Kaf dağıdır. Her hayal oraya el atamaz.
  • Ancak o birleşmeyi gören hayal, o makamı görür. Gördükten sonra da yine araya ayrılık düşer.
  • Fakat işi tamamıyla kesen ayrılık değildir bu. Bu iş, bu makam her türlü ayrılıktan emindir.
  • Ruha mensup olan o kalıbın baki kalması için güneş, bir an kendisini kardan çeker.
  • Sen onlardan kendi canın için bir düzenlik ara; onların sözlerinden ıstılah çalmaya kalkışma. 4020
  • Zeliha’ da çöreotundan öd ağacına kadar her şeyin adını Yusuf takmıştı.
  • Onun adını gizli bir surette yazmış, mahremlerine o sırrı bildirmişti.
  • Mum, ateşten yumuşadı dese bu söz, o sevgili bize alıştı, sevdalandı demekti.
  • Ay doğdu, bakın dese, yahut söğüt ağacı yeşerdi diye bir söz söylese...
  • Yapraklar ne güzel oynamakta; çöreotu ne hoş yanıyor… 4025
  • Gül, bülbülle sırrını söyledi; padişah, sevgilisine sır söyledi…
  • Bahtımız ne de kutlu; yaygıları döşeyin…
  • Saka su getirdi; güneş doğdu…
  • Dün gece bir tencere kaynattılar; içindekiler güzelce pişti, helmelendi…
  • Ekmekler tuzsuz; felek, aksine dönmede… 4030
  • Başım ağrıyor; başımın ağrısı geçti gibi bir şey söylese hep başka şey kastederdi.