English    Türkçe    فارسی   

6
4106-4155

  • A köhne adam, ya bizim gemimize gir, yahut o gemiyi bizim gemiye bağla.
  • هی در آ در کشتی ما ای نژند  ** یا تو آن کشتی برین کشتی ببند 
  • Fakat bu söz söylenince duyan der ki: Bu ululuğu nasıl bırakayım, kör gibi sana uyup nasıl gideyim?
  • گوید او چون ترک گیرم گیر و دار  ** چون روم من در طفیلت کوروار 
  • Körün kılavuzla gitmesi elbette daha iyidir. Çünkü bundan insana bir ayıp gelirse, öbüründen yüz ayıp gelir.
  • کور با رهبر به از تنها یقین  ** زان یکی ننگست و صد ننگست ازین 
  • Pireden adeta akrebe kaçmada, bir ıslaklıktan kaçıp denize dalmadasın sen.
  • می‌گریزی از پشه در کزدمی  ** می‌گریزی در یمی تو از نمی 
  • Babanın cefalarından kaçıp oğlancıların, kötülüklerin, pisliklerin arasına kaçıyorsun. 4110
  • می‌گریزی از جفاهای پدر  ** در میان لوطیان و شور و شر 
  • Yusuf gibi bir iç sıkıntısı yüzünden gezelim, oynayalım deyip gidiyor, bir kuyuya düşüyorsun.
  • می‌گریزی هم‌چو یوسف ز اندهی  ** تا ز نرتع نلعب افتی در چهی 
  • Bu gezinti yüzünden onun gibi kuyuya düşüyorsun ama nerede onun gibi sana da yar olacak Tanrı inayeti?
  • در چه افتی زین تفرج هم‌چو او  ** مر ترا لیک آن عنایت یار کو 
  • Yusuf, o gezintiye babasından izin almadan gitseydi mahşere kadar kuyudan çıkamazdı.
  • گر نبودی آن به دستوری پدر  ** برنیاوردی ز چه تا حشر سر 
  • Babası, gönlü olsun diye ona izin verdi. Dedi ki: Mademki gönlün gezmeye akmada. Hadi hayra karşı.
  • آن پدر بهر دل او اذن داد  ** گفت چون اینست میلت خیر باد 
  • Hangi kör olursa olsun bir Mesih’ten baş çekerse o çıfıtçasına doğru yoldan kalır. 4115
  • هر ضریری کز مسیحی سر کشد  ** او جهودانه بماند از رشد 
  • Görse de gözünün ışıklanması mümkündür. Fakat bu çekinmesi yüzünden büsbütün körleşip kaldı.
  • قابل ضو بود اگر چه کور بود  ** شد ازین اعراض او کور و کبود 
  • İsa ona, gel der, bana sarıl. Ey kör, o yüce sürme bendedir.
  • گویدش عیسی بزن در من دو دست  ** ای عمی کحل عزیزی با منست 
  • Körsen bile benim mucizemle aydınlığa ulaşır, can Yusuf’unun gömleğine nail olursun.
  • از من ار کوری بیابی روشنی  ** بر قمیص یوسف جان بر زنی 
  • Sana o sınıklıktan sonra gelen ululukta devlet vardır. O devlet sana yol gösterir.
  • کار و باری کت رسد بعد شکست  ** اندر آن اقبال و منهاج رهست 
  • Eli ayağı olmayan devleti terk et a kart eşek, terk et! 4120
  • کار و باری که ندارد پا و سر  ** ترک کن هی پیر خر ای پیر خر 
  • Pirden başka üstat ve başbuğ olmasın. Fakat yaş bakımından pir değil, doğru yol piri.
  • غیر پیر استاد و سرلشکر مباد  ** پیر گردون نی ولی پیر رشاد 
  • Karanlığa tapan, pirin emri altına girdi mi aydınlığı görür.
  • در زمان چون پیر را شد زیردست  ** روشنایی دید آن ظلمت‌پرست 
  • Şart, teslim olmaktan ibarettir, uzun işe girişmek değil. Sapıklıkta koşup yelmenin faydası yoktur.
  • شرط تسلیم است نه کار دراز  ** سود نبود در ضلالت ترک‌تاز 
  • Ben bundan böyle esir yolunu aramam. Pir ararım, pir ararım, pir!
  • من نجویم زین سپس راه اثیر  ** پیر جویم پیر جویم پیر پیر 
  • Göklerin merdiveni pirdir. Ok, nereden fırlar, havalanır? Yaydan. 4125
  • پیر باشد نردبان آسمان  ** تیر پران از که گردد از کمان 
  • O ağır gövdeli Nemrut, İbrahim’in yüzünden gerkes kuşiyle beraber göklere sefer etmedi mi?
  • نه ز ابراهیم نمرود گران  ** کرد با کرکس سفر بر آسمان 
  • Bir hayli yücelere çıktı ama herkes bu gökten yukarıya çıkamaz ki.
  • از هوا شد سوی بالا او بسی  ** لیک بر گردون نپرد کرکسی 
  • İbrahim ona dedi ki: Ey yolcu er, adamın ben olursam, bana uyarsan, bu sana daha iyidir.
  • گفتش ابراهیم ای مرد سفر  ** کرکست من باشم اینت خوب‌تر 
  • Yücelere çıkmak için beni merdiven edinirsen uçmaksızın gökyüzüne çıkarsın.
  • چون ز من سازی به بالا نردبان  ** بی پریدن بر روی بر آسمان 
  • Hani gönlün, ekmeksiz, azıksız şimşek gibi batıdan ta doğuya dek gidişi gibi. 4130
  • آنچنان که می‌رود تا غرب و شرق  ** بی ز زاد و راحله دل هم‌چو برق 
  • Hani gün battıktan sonra insanların duygularının geceleyin uykuda şehirleri gezip tozduğu gibi.
  • آنچنان که می‌رود شب ز اغتراب  ** حس مردم شهرها در وقت خواب 
  • Hani arifin oturup durduğu halde gizli bir yoldan yüzlerce aleme gittiği gibi.
  • آنچنان که عارف از راه نهان  ** خوش نشسته می‌رود در صد جهان 
  • Böyle gidiş mümkün değilse o ilden gelen bu haberler, kimden geliyor öyleyse?
  • گر ندادستش چنین رفتار دست  ** این خبرها زان ولایت از کیست 
  • Bu haberlerde, bu dosdoğru rivayetlerde yüz binlerce pir ittifak etmiştir.
  • این خبرها وین روایات محق  ** صد هزاران پیر بر وی متفق 
  • Bu kaynaklarda, öyle zanla kurulmuş bilgilerde olduğu gibi türlü, türlü değil, bir tane bile aykırı şey yoktur. 4135
  • یک خلافی نی میان این عیون  ** آنچنان که هست در علم ظنون 
  • O arayış, karanlık gecede kıble arayışına benzer. Buysa öyle bir haldir ki gün ortası, Kabe de işte orada durup durmada.
  • آن تحری آمد اندر لیل تار  ** وین حضور کعبه و وسط نهار 
  • Kalk ey Nemrut, adamları kanat edin. Bu gerkesler, sana merdiven olamaz.
  • خیز ای نمرود پر جوی از کسان  ** نردبانی نایدت زین کرکسان 
  • Ey zayıf adam, cüzi akıl gerkese benzer. O daima leş yer de öyle uçar.
  • عقل جزوی کرکس آمد ای مقل  ** پر او با جیفه‌خواری متصل 
  • Abdal’ların aklıysa Cebrail’in kanadı gibidir. Mil ,mil yol alır ta sidre gölgesine uçar.
  • عقل ابدالان چو پر جبرئیل  ** می‌پرد تا ظل سدره میل میل 
  • Ben padişahın doğanıyım. Güzelim, izim kutlu. Ben leşe aldırış bile etmem, gerkes değilim ben. 4140
  • باز سلطانم گشم نیکوپیم  ** فارغ از مردارم و کرکس نیم 
  • Gergesi bırak, senin adamın ben olayım. Benim bir kanadım yüzlerce gerkesten iyidir.
  • ترک کرکس کن که من باشم کست  ** یک پر من بهتر از صد کرکست 
  • Niceye bir körce at koşturup duracaksın? Sanat için de usta gerek, kazanç için de.
  • چند بر عمیا دوانی اسپ را  ** باید استا پیشه را و کسپ را 
  • Kendini Çin ülkesinde rezil etme. Bir akıllı er, ara, ondan ayrılma.
  • خویشتن رسوا مکن در شهر چین  ** عاقلی جو خویش از وی در مچین 
  • O zamanın Eflatunu ne derse ona uy. Kendine gel, heva ve hevesi bırak, onun dileğince hareket et.
  • آن چه گوید آن فلاطون زمان  ** هین هوا بگار و رو بر وفق آن 
  • Çin ülkesinde herkes inanarak ve kuvvetle padişahımız, anadan doğmamıştır; 4145
  • جمله می‌گویند اندر چین به جد  ** بهر شاه خویشتن که لم یلد 
  • Onun hiçbir oğlu yoktur. Hatta bir kadını bile kendisine yaklaştırmamıştır der.
  • شاه ما خود هیچ فرزندی نزاد  ** بلک سوی خویش زن را ره نداد 
  • Padişahlar hakkında oğlu, kızı vardır diyen, boynunu keskin kılıca eş etmiştir.
  • هر که از شاهان ازین نوعش بگفت  ** گردنش با تیغ بران کرد جفت 
  • Padişahsa madem ki der; bu sözü söyledin, karım olduğunu ispat et;
  • شاه گوید چونک گفتی این مقال  ** یا بکن ثابت که دارم من عیال 
  • Kızım olduğunu ispat ettin mi keskin kılıcımdan emin olursun.
  • مر مرا دختر اگر ثابت کنی  ** یافتی از تیغ تیزم آمنی 
  • Yahut da şüphe etme ki senin boynunu keserim. Canından hırkanı çeker çıkarırım! 4150
  • ورنه بی شک  من  ببرم حلق تو ** بر کشم از صوفی جان دلق تو
  • سر نخواهی برد هیچ از تیغ تو ** ای بگفته لاف کذب آمیغ تو
  • Ey bilgisizlikten batıl sözler söyleyip duran! Kesik başlarla dolu olan hendeği gör.
  • بنگر ای از جهل گفته ناحقی  ** پر ز سرهای بریده خندقی 
  • Bu gürültü yüzünden dibinden ta ağzına kadar kesik başlarla doludur bu hendek.
  • خندقی از قعر خندق تا گلو  ** پر ز سرهای بریده زین غلو 
  • Bu başların sahipleri hep bu işe giriştiler; bu dava yüzünden başlarını verdiler.
  • جمله اندر کار این دعوی شدند  ** گردن خود را بدین دعوی زدند 
  • Kendine gel de ibret gözünü aç, bunları gör; böyle bir davaya girişmeye kalkma. 4155
  • هان ببین این را به چشم اعتبار  ** این چنین دعوی میندیش و میار