English    Türkçe    فارسی   

6
4253-4302

  • Bir zaman utangaçlığı, mevkii mani oluyor, bir zaman da açlık, kendisine hadi, iste diyordu.
  • Gecenin üçte biri geçinceye kadar isteyeyim mi, yoksa dudaklarım kuru bir halde uyuyayım mı, diye bir ayağını ileri atmada bir ayağını geriye çekmedeydi.
  • Adam Mısır’a vardı, geceleyin dilenmek üzere sokağa çıktı. Bekçi, adamı tuttu. Adam, bekçiden bir hayli dayak yedikten sonra muradına nail oldu. “Öyle şeyler vardır ki onları hoş görmezsiniz ama size hayırlıdır.” Ulu Tanrı, “Tanrı güçlükten sonra insana kolaylık ihsan eder” ve “Şüphe yok ki güçlükle beraber bir de kolaylık vardır” buyurmuştur. Peygamber aleyhisselam da “Ey eziyet ve zahmet, şiddetlen, açılırsın” demiştir. Bütün Kur’an ve gökten inen kitaplar, bunu anlatır.
  • Ansızın o adamı sokakta bekçi yakaladı. Dayanamadı, bir hayli yumrukladı, sopayla dövdü. 4255
  • O karanlık gecelerde halk, hırsızlardan çok zarar görmüştü.
  • Bekçi, o korkunç ve menhus gecelerde hırsızları iyiden iyiye araştırmadaydı.
  • Halife, geceleyin kimi sokaklarda dolaşıyor görürseniz benim adamlarından, akrabalarımdan bile olsa yakalayıp elini kesin demişti.
  • Padişah, bekçiyi iyice tehdit etmiş, neden demişti, hırsızlara böyle merhamet etmektesiniz?
  • Neden onların yalanlarına kanıyorsunuz, yahut neden onlardan rüşvet alıyorsunuz? 4260
  • Hırsızlara ve her menhus adama acımak, zayıfları vurmak ve onlara merhamet etmektir.
  • Kendine gel de bu sıkıntı yüzünden öc almadan vazgeçme. O sıkıntıya, o eziyete pek bakma da umumi sıkıntıyı, umumi eziyeti gör.
  • Şerri defetmek için ısırılan parmağı kes at. Bedeninin helak olacağına, zulme uğrayacağına bak.
  • Tesadüf bu ya; o günlerde hırsızlar pek çoğalmıştı. Pişkin, ham bir çok hırsız belirmişti.
  • İşte bekçi, o adamı böyle bir zamanda yakalamış sayısız kötek atmış, sopayla iyice dövmüştü. 4265
  • O yoksul dövme doğruyu söyleyeceğim diye bar bar bağırmaya başlamıştı.
  • Bekçi dedi ki: Peki mühlet verdim, söyle. Neden geceleyin sokağa çıktın?
  • Sen buralı değilsin, yabancısın, belli. Doğru söyle, ne hileye çattın bakalım?
  • Divan ehli, bekçiyi kınamışlar, neden hırsızlar bu zaman çoğaldılar?
  • Bu çokluk senin ve senin gibilerin yüzünden. Önce çirkin ve pis arkadaşlarını göster. 4270
  • Yoksa hepsinin öcünü senden alırız. Bu suretle her mal sahibinin altını da emin olsun demişlerdi.
  • Adam ağız dolusu yeminlerden sonra ben ne ev yakan birisiyim, ne yankesici.
  • Ben ne hırsızım, ne zalim. Ben Mısır’da garip bir Bağdatlıyım dedi.
  • ”Yalan insana şüphe verir, doğruysa inanç” hadisi
  • Rüyasını, rüyada hatifin kendisine bir define haber verdiğini söyledi. Bekçinin gönlü rahatlaştı, adamın doğru söylediğini anladı.
  • Yemininden doğruluk kokusu gelmekteydi. Sözünden, içinin çörekotu gibi yandığı anlaşılıyordu. 4275
  • Gönül doğru sözden huzur ve sükun bulur, susuzun suyla hararetini teskin etmesi gibi.
  • Ancak bir illete tutulmuş olan mahcup gönül, doğruyu anlamaz. O, peygamberlerle ahmak bir adamı bile ayırdedemez.
  • Yoksa mahallinden kopup gelen o haber, aya bile gelse onu ikiye böler.
  • Ay ikiye bölünür de o hicap altında kalmış gönül bölünmez. Çünkü o, sevgili değildir, onu Tanrı reddetmiştir.
  • Bekçinin gözleri yaşardı, bir kaynak oldu adeta. Fakat kuru sözden değil, gönül korkusundan. 4280
  • Bir söz cehennemden kopar, adamın dudağına kadar gelir. Bir söz de can şehrinden kopar, dudağa gelir.
  • Bu dudak, cana canlar katan denizle, eziyetler, zahmetler denizi arasında bir berzahtır.
  • Şehirlerdeki köylü pazarına benzer adeta. Etraftan alışveriş için hep oraya gelirler.
  • Kusurlu kumaşla, adamın kesesini berbadeden kalp akça ve inci gibi değerli ve pahalı kumaş, hep oradadır.
  • Bu köylü pazarından kim, daha ziyade ticaretten anlar, geçer akçayla kalp akçayı görür, tanırsa kar eder. 4285
  • Köylü pazarı, bu çeşit adama kar yeri olur. Başkasına da körlüğü yüzünden suç ve zarar yeridir.
  • Alem cüzülerinden her biri, teker teker aptala düğümdür, ustaya düğüm açmak.
  • Birine şekerdir, öbürüne zehir. Birine lütuftur, öbürüne kahır.
  • Her cansız şey, peygambere hikayeler söyler. Kabe, hacıya tanıklık eder, söz söyler.
  • Mescit de namaz kılana tanıklık verir, ta uzak yollardan bana gelirdi der. 4290
  • Ateş, Halil’e gül ve reyhan kesilir, Nemrud ’a uyanlaraysa ölümdür derttir.
  • A güzelim, bunu defalarca söyledim, fakat söylemeye doyamıyorum ki.
  • Solup sararmamak için defalarca ekmek yedin; işte bu hep ekmek… Nasıl olur da usanmazsın?
  • Mizacındaki itidal yüzünden yine acıkırsın. Bu açlıkla da senin hazımsızlığın yanar gider.
  • Kimde açlık derdi varsa bedeninin her cüzü, diğer cüzüyle bağdaşır yenileşir. 4295
  • Lezzet açlıktan gelir, yeni bir yemekten değil. Açlıkla yenen arpa ekmeği, şekerden lezzetlidir.
  • O usangaçlık da sözün tekrarından değildir, aç olmadan ve hazımsızlıktandır.
  • Dükkandan, baç, ve haraç almadan, dedikodudan halkı aldatmadan usanmazsın.
  • Altmış yıl gıybette bulunsan, insanların etini yesen yine doymazsın.
  • Kadınları avlamak için işvelerde bulunursun, defalarca güzel sözler söylersin de yine bir türlü usanç gelmez. 4300
  • Son söylediğin sözü, ondan öncekinden daha yanarak, daha çevik bir halde ve ilk söylediğinden yüzlerce daha hararetli olarak söylersin.
  • Dert, eski ilacı yeniler. Dert, her usanmış, bezmiş dalı kırar.