Kadınları avlamak için işvelerde bulunursun, defalarca güzel sözler söylersin de yine bir türlü usanç gelmez.4300
عشوهها در صید شلهی کفته تو ** بی ملولی بارها خوش گفته تو
Son söylediğin sözü, ondan öncekinden daha yanarak, daha çevik bir halde ve ilk söylediğinden yüzlerce daha hararetli olarak söylersin.
بار آخر گوییش سوزان و چست ** گرمتر صد بار از بار نخست
Dert, eski ilacı yeniler. Dert, her usanmış, bezmiş dalı kırar.
درد داروی کهن را نو کند ** درد هر شاخ ملولی خو کند
Eskileri yenileyen kimya, derttir. Nerede dert varsa orada usanç ne gezer?
کیمیای نو کننده دردهاست ** کو ملولی آن طرف که درد خاست
Kendine gel de usançtan soğuk soğuk ah etme. Dert ara, dert ara, dert ara dert!
هین مزن تو از ملولی آه سرد ** درد جو و درد جو و درد درد
Abes ilaçlar, derde derman aramak için hile düzerler. Yol kesicidirler, baç diye para almaya kalkışırlar.4305
خادع دردند درمانهای ژاژ ** رهزنند و زرستانان رسم باژ
Acı su, içildiği zaman soğuktur, hoş gelir ama susuzluğu kesmez.
آب شوری نیست در مان عطش ** وقت خوردن گر نماید سرد و خوش
Yalnız bir hiledir düzer, yüzlerce yeşillik bitiren tatlı suyu araştırmaya mani olur.
لیک خادع گشته و مانع شد ز جست ** ز آب شیرینی کزو صد سبزه رست
Her kalp altın da tıpkı bunun gibi nerede iyi ve güzel altın varsa onu araştırmaya mani kesilir.
همچنین هر زر قلبی مانعست ** از شناس زر خوش هرجا که هست
Ey mürit, senin muradın benim, beni al diye hileyle kolunu kanadını keser.
پا و پرت را به تزویری برید ** که مراد تو منم گیر ای مرید
Senin derdini ben çekerim der ama o dert değildir, tortudur. Görünüşte sana tabidir ama hakikatte seni alt eder.4310
گفت دردت چینم او خود درد بود ** مات بود ار چه به ظاهر برد بود
Yürü yalancı dermandan kaç da derdin, sana derman olsun, iyileşsin, miskler saçsın.
رو ز درمان دروغین میگریز ** تا شود دردت مصیب و مشکبیز
Bekçi, evet; sen ne hırsızsın ne kötü bir adam. İyi adamsın ama aptalsın, ahmaksın.
گفت نه دزدی تو و نه فاسقی ** مرد نیکی لیک گول و احمقی
Bir rüyaya inanmış, bir hayale kapılmış, bu kadar yol aşıp buralara gelmişsin. Aklın yok galiba.
بر خیال و خواب چندین ره کنی ** نیست عقلت را تسوی روشنی
Ben yıllardır biteviye Bağdat’ta bir define var,
بارها من خواب دیدم مستمر ** که به بغدادست گنجی مستتر
Filan yerde, filan mahallede gömülüdür diye görürüm, der demez adam kendine geldi. Çünkü bekçi, kendisinin mahallesini söylüyordu.4315
در فلان سوی و فلان کویی دفین ** بود آن خود نام کوی این حزین
Bekçi sözüne devam etti: Yürü derler, filanın evinde o define. Adam büsbütün ayıldı. Çünkü o düşman, kendisinin evini ve adını söylemekteydi.
هست در خانهی فلانی رو بجو ** نام خانه و نام او گفت آن عدو
Bekçi söylüyordu: Ben defalarca bu rüyayı gördüm. Bağdat’ta böyle bir define var dediler de,
دیدهام خود بارها این خواب من ** که به بغدادست گنجی در وطن
Bu hayale kapılıp yerimden bile kıpırdamadım. Sense hiç usanmadan bir rüyaya kapılıp buralara kadar geliyorsun.
هیچ من از جا نرفتم زین خیال ** تو به یک خوابی بیایی بیملال
Ahmak adamın rüyası da aklınca olur; aklı gibi değersizdir, bir şeye yaramaz.
خواب احمق لایق عقل ویست ** همچو او بیقیمتست و لاشیست
Bil ki aklı ve ruhu da zayıf olduğu için kadının rüyası, erkeğin rüyasından daha aşağıdır, daha değersizdir.4320
خواب زن کمتر ز خواب مرد دان ** از پی نقصان عقل و ضعف جان
Aklı kıt ve ahmak adamın rüyasında bir kıymet olmaz. Akılsızlıktan ne çıkar? Yel gibi bir rüya!
خواب ناقصعقل و گول آید کساد ** پس ز بیعقلی چه باشد خواب باد
Adam kendi kendine, define evimdeymiş de neden yoksulluktan feryad ederim?
گفت با خود گنج در خانهی منست ** پس مرا آنجا چه فقر و شیونست
Definenin başında yoksulluktan ölüyormuşum. Ne kadar da gaflet içindeymişim, ne kadar da perde ardındaymışım, gözüm örtülüymüş, dedi.
بر سر گنج از گدایی مردهام ** زانک اندر غفلت و در پردهام
Bu muştuluktan sarhoş oldu, derdi kalmadı. Dilsiz, dudaksız yüz binlerce hamd okudu.
زین بشارت مست شد دردش نماند ** صد هزار الحمد بی لب او بخواند
İçinden nasibine ermek için bu sıkıntıya uğramam lazımmış. Halbuki abıhayat, benim meyhanemdeymiş.4325
گفت بد موقوف این لت لوت من ** آب حیوان بود در حانوت من
Yürü, ben yüce bir nimete nail oldum. Kendimi müflis sanıyordum, o körlüğe rağmen bu nimeti buldum.
رو که بر لوت شگرفی بر زدم ** کوری آن وهم که مفلس بدم
İster bana ahmak de, ister aşağılık bir adam. O define benim oldu ya, sen dilediğini söyle.
خواه احمقدان مرا خواهی فرو ** آن من شد هرچه میخواهی بگو
Ben şüphesiz olarak muradımı gördüm. A kötü ağızlı, sen ne istersen söyle.
من مراد خویش دیدم بیگمان ** هرچه خواهی گو مرا ای بددهان
Ey ulu er, sen bana dertli de. Sence dertliyim ama kendimce hoşum ben.
تو مرا پر درد گو ای محتشم ** پیش تو پر درد و پیش خود خوشم
Eğer bu iş aksine olsaydı da sana gül bahçesi, bana hor hakir bir yet kesilseydi ne yapardım, vay bana dedi.4330
وای اگر بر عکس بودی این مطار ** پیش تو گلزار و پیش خویش راز
Örnek
مثل
Aşağılık bir adam, bir gün yoksulun birine dedi ki: Burada seni kimse bilmiyor.
گفت با درویش روزی یک خسی ** که ترا اینجا نمیداند کسی
Yoksul, "Yabancıyım, bilmiyebilir. Fakat ben kim olduğunu biliyorum ya.
گفت او گر مینداند عامیم ** خویش را من نیک میدانم کیم
İş aksi olsaydı, dertlere, yaralara uğr asaydı m, o görseydi de ben kör olsaydım, kendimi görmeseydim ne yapardım?
وای اگر بر عکس بودی درد و ریش ** او بدی بینای من من کور خویش
İstersen beni ahmak say. Ahmağım, fakat talihini iyi. Talihli olmak, inattan, ısrardan daha iyidir.
احمقم گیر احمقم من نیکبخت ** بخت بهتر از لجاج و روی سخت
Bu söylediğin söz, senin zannına göre. Yoksa talihim, aklıma da yardım eder benim" dedi.4335
این سخن بر وفق ظنت میجهد ** ورنه بختم داد عقلم هم دهد
Adamın, muradını bulduğundan ve işin hiçbir aklın ve fikrin eremeyeceği bir tarzda düzeldiğine şaşarak sevine sevine, Tanrı' ya şükrede ede memleketine dönmesi
بازگشتن آن شخص شادمان و مراد یافته و خدای را شکر گویان و سجده کنان و حیران در غرایب اشارات حق و ظهور تاویلات آن در وجهی کی هیچ عقلی و فهمی بدانجا نرسد
Adam, Tanrı'ya secdeler, rükûlar ederek, hamiklerde, şükürlerde bulunarak Mısır' dan ta Bağdat' a döndü.
باز گشت از مصر تا بغداد او ** ساجد و راکع ثناگر شکرگو
Bütün yolda muradına böyle ters taraftan eriştiğine, maksadının böyle tuhaf bir tarzda elde edildiğine şaşıyor, sarhoş bir halde yol yürüyordu.
جمله ره حیران و مست او زین عجب ** ز انعکاس روزی و راه طلب
Diyordu ki: Beni nereden ümitlendirdi, nereden mal mülk verdi?
کر کجا اومیدوارم کرده بود ** وز کجا افشاند بر من سیم و سود
Bu ne hikmetti ki murat kıblemi başka yerde sandım, yolumu yitirim, neşeli bir halde evimden çıktım.
این چه حکمت بود که قبلهی مراد ** کردم از خانه برون گمراه و شاد
Koşa koşa sapıklık yoluna düştüm. Her an dileğimden biraz daha uzaklaşıyormuşum meğerse.4340
تا شتابان در ضلالت میشدم ** هر دم از مطلب جداتر میبدم
Sonradan yine Tanrı, o sapıklığı, keremiyle lütuf haline getirdi, beni doğru yola götürmeye vesile etti.
باز آن عین ضلالت را به جود ** حق وسیلت کرد اندر رشد و سود
Sapıklığı iman yolu yapar, eğri gidişi ihsan mahsulünün devşirme çağı kılar.
گمرهی را منهج ایمان کند ** کژروی را محصد احسان کند
Bu suretle de hiçbir ihsan sahibinin korkudan emin olmamasını, hiçbir hainin de ricadan el çekmemesini diler.
تا نباشد هیچ محسن بیوجا ** تا نباشد هیچ خاین بیرجا
Kendisine gizli lütuf sahibi densin diye zehir içine tiryak gizler.
اندرون زهر تریاق آن حفی ** کرد تا گویند ذواللطف الخفی
Namazda bile gizli olmayan lütuf ve keremi, namazda bile bulunmayan o yargılamayı günaha vermiştir.4345
نیست مخفی در نماز آن مکرمت ** در گنه خلعت نهد آن مغفرت
İnkâr edenler, güvenilir, yüce kişileri aşağılamayı kasdettiler. Fakat bu aşağılama, yüceliğin tâ kendisi oldu, mucizelerin zuhuruna sebep kesildi.
منکران را قصد اذلال ثقات ** ذل شده عز و ظهور معجزات
Onların inkârdan kasıtları, dini aşağılamaydı; fakat bu aşağılamanın ta kendisi, peygamberlerin yüceliğini izhar etti.
قصدشان ز انکار ذل دین بده ** عین ذل عز رسولان آمده
Kötü kişilerin inkârı olmasaydı mucizenin meydana gelmesine ne lüzum vardı?
گر نه انکار آمدی از هر بدی ** معجزه و برهان چرا نازل شدی