English    Türkçe    فارسی   

6
4547-4596

  • Meryemler, kocasız olarak Mesih'e gebe kalmışlardır sanki. Susmaktadırlar, fakat sözsüz olarak fasih bir surette konuşuyorlar:
  • Bizim ay, sözsüz olarak doğmuştur. Her dil, bizim kuvvetimizle söz söyleme kabiliyetini bulmuştur.
  • İsa'nın konuşması, Meryem'in kuvvetiyleydi. Âdem'in konuşması, o anın ışığındandı.
  • Ey inanılır erler, çok şükür edesiniz diye nebatlar içinde daha ne nebatlar var. 4550
  • Onun aksi burada "Kanaat eden alçaldı" sözüdür. Bu makamda söz "Tamah eden yüceldi" sözüdür.
  • Nefsine bu kadar uyma; seni satın alanlardan gafil olma.
  • Cuha' nın karısının ertesi yıl, yine bıldırki geçimi elde ederim ümidiyle kadıya başvurması ve kadı' nın onu tanıması
  • Bir yıl sonra Cuha yine mihnetlere düşüp yüzünü karısına çevirerek dedi ki: Ey akıllı kadın!
  • Bıldırki geçimi yenile. Yine kadıya git, benden şikâyette bulun.
  • Kadın, yanına başka kadınları da alıp kadı' nın huzuruna gitti. Bir kadını kendisine tercüman etti. 4555
  • Bu suretle kadı'nın, söz söylemesinden kendisini tanımamasını, evvelce uğradığı şeyi hatırlamamasını istiyordu.
  • Kadının bakışı fitnedir. Fakat bu fitne, sesi de duyuldu mu bir katken yüz kat olur.
  • Sesini yüceltmesine imkân bulunmazsa kadının bakışı, yalnız başına fayda etmez.
  • Kadı, Cuha' nın karısı tarafından söz söyleyene dedi ki: Yürü düşmanını getir de ikinizi de dinleyeyim, ona göre hükmedeyim.
  • Cuha gelince, kadı onu derhal tanıyamadı. Çünkü o, Cuha geldiği vakit sandıktaydı. 4560
  • Yalnız sandık içindeyken alım satım, az çok fiyat verme hususundaki sözlerini duymuştu.
  • Neden kadının nafakasını tam olarak vermedin dedi. Cuha dedi ki: Ben şeriata canla başla kulum.
  • Fakat ölsem bile kefenim yok. Bu oyunda şeş beş derken yutulup gittim.
  • Kadı, Cuha' nın sözünü duyar duymaz onu tanıdı. Geçen yıldaki hilesini, oyununu hatırladı.
  • Dedi ki: Sen, o şeş beşi geçen yıl oynamıştın da beni tuzağa atmıştın. 4565
  • Benim nöbetim geçti. Benden el çek de bu yıl o kumarı başkasiyle oyna.
  • Arif, şeşten beşten kurtulmuş, tek kalmıştır. Bu tavlanın şeş beşinden çekinir artık.
  • O, beş duyguyla altı cihetten kurtulmuştur. Bu beş duyguyla altı cihetin ötesindeki âlemden sana haber verir.
  • Onun işaretleri, ezelî işaretlerdir. Bütün vehimlerden ileri geçmiştir, hepsinden ayrılmıştır o.
  • İnsan bu altı köşeli kuyudan çıkmadıkça kuyudaki Yusuf, nasıl olur da dışarı çıkar? 4570
  • Direksiz, dayaksız gök kubbenin üstüne biri gelir; cismi de kova gibi kuyunun içindekine bir çare bulur.
  • Yusuflar onun kovasına el atmışlardır. Bu surede kuyudan kurtulmuşlar, Mısır'a padişah olmuşlardır.
  • Başka kovalar kuyudan ancak su çekmek içindir. Halbuki onun kovası, suya aldırış bile etmez, kuyudakini arar.
  • Kovalar, gıda için suda dalgıçlık ederler. Onun kovasiyse hem gıdadır, hem de balığın canına hayattır.
  • Kovalar, yüce gök kubbeye bağlıdır. Onun kovasiyle Tanrı'nın güçlü kuvvetli iki parmağı arasındadır. 4575
  • Kova nedir, ip nedir, gök ne? Bu örnek: pek sudan bir örnektir ey ulu er!
  • Fakat nerden sağlam bir örnek bulayım? Onun eşi ne gelir, ne de gelmiştir.
  • Yüz binlerce er, bir kişide gizlidir. Yüzlerce yayla ok, bir oka sığmış, bir oka gizlenmiştir.
  • "Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı" sözü, bir imtihandır. Yüz binlerce harman, bir avuç buğdaydadır.
  • Bir güneş, bir zerre içinde gizlidir. Derken ansızın o zerre ağzını açar. 4580
  • O güneşin huzurunda gizlendiği yerden sıçradı mı göklerde zerre zerre olur, yeryüzü de.
  • Artık böyle bir can, nasıl olur da bedene lâyık olur? Kendine gel de ey beden, bu candan iki elini de yuğ!
  • Ey cana bucak olan beden, yeter artık! Deniz, bir matraya ne kadar sığabilir ki?
  • Ey insandaki binlerce Cebrail! Ey âdi bir kalıpta gizli Mesih'ler!
  • Ey kilisede gizli binlerce Kabe! Ey ifriti, iblisi yanıltan, yanlışlara sevkeden! 4585
  • Sen mekân ilinde mekânsızlık secdegâhısın. İblislerin dükkânı senin yüzünden yıkılmıştır.
  • Şeytan, neden ben bu toprağı tapı kılayım? Neden bir surete din adını takayım? dedi.
  • Halbuki bu suret değildir, gözünü iyice ov da bak. Bak da ululuk nurunun kalkınmasını gör!
  • Şehzadenin, padişah tapısında kalması
  • Şehzade, padişahın huzurunda buna hayran oldu. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü.
  • Hiçbir bahiste ağız açmanın imkânı yoktu. Fakat, can, canla bir an bile konuşmadan kalmıyordu. 4590
  • Hatırına pek gizli olarak şöyle bir şey geldi: Bunlar, hep mâna işi peki, suret nedir?
  • Bu suret, öyle bir suret ki seni suretten usandırır. Bu öyle bir uyuyandır ki her uyuyanı uyandırır.
  • Sözün, insanı sözden kurtarır. Hastalığın, hastalıkları giderir.
  • Aşk illeti, sıhhatin bile canıdır. Aşkın eziyetleri, her rahatın hasret çektiği eziyetlerdir.
  • Ey beden, artık elini candan yıka. Yıkayamı-yorsan bu candan başka bir can ara. 4595
  • Hâsılı padişah, ona iyice iltifatta bulundu. Şehzade, o güneşten ay gibi yanıp yakılmadaydı.