English    Türkçe    فارسی   

6
4575-4624

  • Kovalar, yüce gök kubbeye bağlıdır. Onun kovasiyle Tanrı'nın güçlü kuvvetli iki parmağı arasındadır. 4575
  • Kova nedir, ip nedir, gök ne? Bu örnek: pek sudan bir örnektir ey ulu er!
  • Fakat nerden sağlam bir örnek bulayım? Onun eşi ne gelir, ne de gelmiştir.
  • Yüz binlerce er, bir kişide gizlidir. Yüzlerce yayla ok, bir oka sığmış, bir oka gizlenmiştir.
  • "Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı" sözü, bir imtihandır. Yüz binlerce harman, bir avuç buğdaydadır.
  • Bir güneş, bir zerre içinde gizlidir. Derken ansızın o zerre ağzını açar. 4580
  • O güneşin huzurunda gizlendiği yerden sıçradı mı göklerde zerre zerre olur, yeryüzü de.
  • Artık böyle bir can, nasıl olur da bedene lâyık olur? Kendine gel de ey beden, bu candan iki elini de yuğ!
  • Ey cana bucak olan beden, yeter artık! Deniz, bir matraya ne kadar sığabilir ki?
  • Ey insandaki binlerce Cebrail! Ey âdi bir kalıpta gizli Mesih'ler!
  • Ey kilisede gizli binlerce Kabe! Ey ifriti, iblisi yanıltan, yanlışlara sevkeden! 4585
  • Sen mekân ilinde mekânsızlık secdegâhısın. İblislerin dükkânı senin yüzünden yıkılmıştır.
  • Şeytan, neden ben bu toprağı tapı kılayım? Neden bir surete din adını takayım? dedi.
  • Halbuki bu suret değildir, gözünü iyice ov da bak. Bak da ululuk nurunun kalkınmasını gör!
  • Şehzadenin, padişah tapısında kalması
  • Şehzade, padişahın huzurunda buna hayran oldu. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü.
  • Hiçbir bahiste ağız açmanın imkânı yoktu. Fakat, can, canla bir an bile konuşmadan kalmıyordu. 4590
  • Hatırına pek gizli olarak şöyle bir şey geldi: Bunlar, hep mâna işi peki, suret nedir?
  • Bu suret, öyle bir suret ki seni suretten usandırır. Bu öyle bir uyuyandır ki her uyuyanı uyandırır.
  • Sözün, insanı sözden kurtarır. Hastalığın, hastalıkları giderir.
  • Aşk illeti, sıhhatin bile canıdır. Aşkın eziyetleri, her rahatın hasret çektiği eziyetlerdir.
  • Ey beden, artık elini candan yıka. Yıkayamı-yorsan bu candan başka bir can ara. 4595
  • Hâsılı padişah, ona iyice iltifatta bulundu. Şehzade, o güneşten ay gibi yanıp yakılmadaydı.
  • Fakat âşıkların yanıp yakılması bir gelişmedir. Nitekim ay da yanıp yakılarak taze bir yüz kazanır.
  • Bütün hastalar, iyileşmeyi umarlar. Halbuki aşk hastası, amanın; derdimi artırın diye sızıldanır.
  • Bu zehirden daha güzel, daha hoş bir şerbet görmedim. Bu hastalıktan daha iyi bir sıhhat olamaz.
  • Bu suçtan daha iyi bir ibadet yoktur. Yıllar bile bu ane nispet edilirse bir andan ibarettir. 4600
  • Bir müddet padişahın huzurunda gönlü kebap olmuş, canını tabağa koymuş bir halde kaldı.
  • Padişah, herkesin başını bir kere keser. Bense padişaha her an yeniden yeniye kurbanım.
  • Ben altın cihetinden yoksulum, fakat baş bakımından zenginim. Başım, yüz binlerce başa bedeldir dedi.
  • Aşk âleminde iki ayakla koşulup gelinmez. Bir başla aşk oyununa girişilmez.
  • Herkesin iki ayağı vardır, bir başı. Binlerce baş ve ayağa sahibolan nadirdir. 4605
  • Bu sebeple vakalar, hâdiseler, tamamiyle heder olur gider. Fakat bu aşk; her an biraz daha kızışır.
  • Aşk mekansızlık âleminde kızgınlık madenidir. cehennem, onun kıvılcımından bir dumandır.
  • Sırat köprüsü, cehennemin üstüne gerilmiştir. Mümin geçerken cehennem der ki: "Çabuk geç ki nurunun parlaklığı, ateşimizi söndürecek!"
  • Ey temiz adam, bu yüzden cehennem; âşıkın ateşinden zayıflar, söner.
  • Cehennem der ki: Ey ulu er, çabuk geç. Yoksa ateşlerinden ateşim sönecek.
  • Cehennemin kükürdü, ancak küfürden hele bak; bu soluk, onu bile söndürmede! 4610
  • Sen de hemencecik kükürdünü bu sevdaya bırak da ne cehennem sana saldırsın, ne ateş!
  • Cennet de ona, yel gibi geç, yoksa neyim varsa mahvolup gidecek.
  • Sen harman sahibisin, ben başak toplayıcı. Ben bir putum, sen Çin illeri der.
  • Ondan cehennem de titrer, cennetler de. Ondan ne buna aman vardır, ne ona.
  • Ömrü geçip gitti de bir fırsat bulamadı gitti. Sabır, pek yakıcıydı, candaysa tahammül yoktu. 4615
  • Bir müddettir dişlerini sıkarak bunu bekledi durdu. Fakat ömrü bitti, ona nail olamadı.
  • Derken sevgilinin sureti, ondan gizlendi, o da sevgilinin rnânasiyle eş oldu.
  • Elbise ister şüster kumaşı olsun, ister kıldan örme. Onu çırçıplak koçmak daha hoş.
  • Ben, bedenden soyundum, o hayalden soyundu. Vuslat makamlarının en ilerisinde salınmaktayım dedi.
  • Bu bahisler buraya kadar söylenebilir. Bundan sonra ne zuhura gelirse gizlenmesi gerektir. 4620
  • Söylersen de faydasız. Yüz binlerce cehtetsen de anlatmaya çalışsan yine açığa çıkmaz.
  • At ve üzengi, deniz kıyısına kadar gider. Ondan sonra sana tahtadan bir at gerek.
  • Tahtadan at, karada yürümez. Fakat denizdekilere kılavuzdur.
  • Bu sükût da tahtadan attır. Sükût; denizdekilere telkindir.