English    Türkçe    فارسی   

6
4680-4729

  • Hûd. onlara öğüt verdi. Dedi ki: Ey kibirli kavim, hu yel, yapıştığınız şeyi elinizden alır. 4680
  • Yel, Tanrı askeridir. Yalnız nifak yüzünden birkaç gün sizinle uzlaştı, hoş geçindi.
  • O, iç yüzden yaratıcısiyle uzlaşmıştır, onun sözünden çıkmaz. Ecel gibi gelir, size el atar.
  • Bak, nasıl ağıza girmede. Her solukta azametli bir surette girip çıkmada.
  • Boğaz da ondan emin, dişler de. Fakat Tanrı, dişin içine gir demedi miydi?
  • Bir zerrecik yel, dağ kesilir, dağ kadar ağırlaşır. Diş ağırısı, insanı hasta ve perişan bir hale sokar, ağlatıp inletmeye başlar. 4685
  • Bu, emin bir surette geçip giden aynı yeldir. Ekinin caniydi, ölümü oldu işte.
  • Bir adamın elini öpersin. Fakat kızdı mı o öptüğün el, bir topuz kesilir.
  • Hâsılı, yelin kötülüğünü gören yarabbi, yarabbi; ey yardımı dilenen Tanrı, sen bu yeli defet; sen bu diş ağrısını dindir demeye koyulur.
  • Ey ağız, bu geçip giden yelden haberin bile yoktu. Şimdi anladın ya, dişlerini sık da istiğfar et bakalım.
  • Dişi ağrıyanın keskin gözlerinden yağmur gibi gözyaşları akar. Dert inkâr edenlere aman Allah dedirtir. 4690
  • Erden, erlerin sözünü kabul etmedin, bari şimdi derde düştün, Tanrı vahyini kabul et.
  • Yel der ki: Ben Tanrı elçisiyim. Gah hayır haber getiririm, gah şer haber.
  • Başıma buyruk değilim, Tanrı emrine tabiim. Ben senin gibi padişahımdan gaafil değilim ki.
  • Süleyman'a benzersin, onun haliyle hallenirsen seni Süleyman gibi başımda taşırım.
  • Ben sana iğreti olarak gelir, mal olurum; seni kendime, sırlarıma vâkıf ederim. 4695
  • Fakat isyan ettin, düşmanlığa kalkıştın mı sana ancak üç dört günceğiz hizmet ederim.
  • Sonra seni Ad gibi başaşağı eder, düşmancasına ordunun içine dalar çıkarım.
  • Bu suretle de iman, gam mayası olduğu zaman, gayba imanın kuvvetleşir.
  • O zaman zaten herkes inanır, mümin olur. Bütün baş çekenler, baş eğerler.
  • O zaman herkes ağlar, sızlar, yoksulluğunu söyler. Hırsızla yol kesicinin darağacının altında imana gelip sızıldanması gibi hani. 4700
  • Fakat daha önce gayb âlemine iman edersen, o âleme sahibolursan iki cihanı da elde eder, kendi başına buyruk olursun.
  • İki günlük iğreti ve bozuk düzen bir surette değil, ebedî olarak şahlık ve padişahlık elde edersin.
  • Savaştan, gürültüden kurtulur, kendi işine sahibolursun. Padişah kesilir, kendi davulunu döversin.
  • Bize bu âlem, boğaz gibi dar gelmede. Keşke boğaz ve ağız, toprak yeseydi!
  • Zaten bu ağız toprak yer. Fakat renklerle bezenmiş, çeşitli suretlere girmiş toprağı yer. 4705
  • Oğul, bu kebap, bu şarap, bu şeker, bezenmiş, boyanmış topraktır.
  • Onları yedin de onlar et ve deri oldu mu et rengine girerler, fakat onların aslı; topraktır.
  • Hem topraktan türlü türlü şeyler yapar, hem de yine hepsini ufalar, toprak haline sokar.
  • Hintli; Kıpçak; Rum ülkesinin halkı ve Habeş... Hepsi de mezarlarında hoş bir halde aynı renktedir.
  • Buna dikkat et de o rengin, o güzelliğin tamamiyle bir yüz örtüsünden ibaret olduğunu, iğreti bir şey bulunduğunu bil. 4710
  • Bâkir renk ancak Tanrı rengidir. Ondan başka renkler, bil ki çan gibi iğreti ve bağlantıdır.
  • İbadet edenlerdeki doğruluk, takva ve yakîn rengi, ebediyen bakidir.
  • Şüphe, küfran ve nifak rengi de âsiler için ebedîdir.
  • Asi Firavun' un yüz karası gibi hani. Bedeni geçip gitmiştir ama rengi bakidir.
  • Doğruların güzel yüzlerindeki nur, bedenleri yok olsa da kıyamet gününe kadar kalır. 4715
  • İşte ancak güzel o güzeldir, çirkin o çirkin. Daima o günler durur, buysa somurtur kalır.
  • Tanrı, toprağa bir renk, bir parlaklık verir, onu mücevher haline getirir. Çocuk tabiatlı olanları da onlara düşürür, savaşa sokar.
  • Hamurdan deve ve aslan şekillerinde çörekler pişirirler. Çocuklar, onları görünce hırslarından ellerini dişlerler.
  • Fakat ağızda aslan da ekmek olur, deve de. Fakat çocuklara bu söz, tesir etmez ki.
  • Çocuk, bilgisizlik, zan ve şüphe içindedir. Allaha şükürler olsun ki kuvveti azdır yoksa. 4720
  • Şükürler olsun ki hilesi ve gücü yoktur. Yoksa çocuğun yüzlerce savaşı ve âfeti vardır.
  • Eyvah bu, kuvvetleriyle her rakibe belâ kesilen edepsiz koca bebeklerden!
  • Silâhla bilgisizlik bir araya gelince Firavun, sitemle bütün dünyayı yakar yandırır.
  • Ey yoksul, yoksullukla Firavunluktan, kâfirlikten kurtuldun, şükret.
  • Şükret ki mazlumsun, zâlim değilsin. Firavunluktan ve sınanmadan eminsin. 4725
  • Boş karın, Allahlık lâfına giremez. Onun ateşine odun yardım edemez.
  • Boş karın, şeytanın zindanıdır. Çünkü ekmek derdi, onun hilesine, düzenine mânidir.
  • Dolu karın, bil ki şeytanın pazarıdır. Şeytan tacirleri orada gürültü eder dururlar.
  • Hiçbir şey satmayan büyücü tacirler, gürültüyle akılları bulandırır, berbadederler.