هست صورت سایه معنی آفتاب ** نور بیسایه بود اندر خراب
Çünkü orada tuğla üstünde tuğla kalmaz. Ayın ışığına çirkin bir gölge yoktur.
چونک آنجا خشت بر خشتی نماند ** نور مه را سایهی زشتی نماند
Tuğla ve kerpiç, altından bile olsa sökülüp çıkarılmalıdır. Çünkü onun yerine aydınlık ve vahiy gelir.
خشت اگر زرین بود بر کندنیست ** چون بهای خشت وحی و روشنیست
Dağ, bu gölgeyi gidermek için paramparça olur. Fakat dağın paramparça olması bile bu nur için ehemmiyetsiz bir şeydir.4750
کوه بهر دفع سایه مندکست ** پاره گشتن بهر این نور اندکست
Hiçbir şeye muhtaç olmayan Tanrı nuru, dağın dışına vurunca o nur, içine de vursun diye parçalandı.
بر برون که چو زد نور صمد ** پاره شد تا در درونش هم زند
Aç adamın eline bir somun girdi mi hevesinden gözünü de açar, ağzını da.
گرسنه چون بر کفش زد قرص نان ** وا شکافد از هوس چشم و دهان
Bu hal, yüz binlerce defa paramparça olmaya değer. Ey yeryüzü, gökyüzüne karşı durma, kalk aradan!
صد هزاران پاره گشتن ارزد این ** از میان چرخ برخیز ای زمین
Kalk da göğün nuru, gölgeleri yaksın. Ey gündüzün düşmanı, gece, senin gölgenden meydana gelmede.
تا که نور چرخ گردد سایهسوز ** شب ز سایهی تست ای یاغی روز
Bu yeryüzü, çocukların beşiğine benzer. Fakat erişmiş erler için daracık bir yerdir.4755
این زمین چون گاهوارهی طفلکان ** بالغان را تنگ میدارد مکان
Tanrı, çocuklar için yeryüzüne beşik dedi. Beşik içindeki çocuklara da süt saçtı.
بهر طفلان حق زمین را مهد خواند ** شیر در گهواره بر طفلان فشاند
Bu beşikler yüzünden ev daraldı, Padişahım. Bu çocukları çabuk ergenlik çağına eriştir.
خانه تنگ آمد ازین گهوارهها ** طفلکان را زود بالغ کن شها
Ey beşik, evi daraltma da ergenler, yayılabilsinler.
ای گواره خانه را ضیق مدار ** تا تواند کرد بالغ انتشار
Padişahın himmetiyle şehzadenin gönlünde bir keşif ve istiğna peydahlandı. Bu yüzden de vesveselenip şükür etmeden çekindi, serkeşliğe başladı. Padişah, ilham ve sır yoluyla bunu anladı. Canı sıkıldı. Ruhu, suretinin haberi olmaksızın şehzadeye bir zahim vurdu.
وسوسهای کی پادشاهزاده را پیدا شد از سبب استغنایی و کشفی کی از شاه دل او را حاصل شده بود و قصد ناشکری و سرکشی میکرد شاه را از راه الهام و سر شاه را خبر شد دلش درد کرد روح او را زخمی زد چنانک صورت شاه را خبر نبود الی آخره
Şehzadenin canına, padişahın ruhundan alım satım olmaksızın bir feyiz geldi.
چون مسلم گشت بیبیع و شری ** از درون شاه در جانش جری
Aya benzeyen canı, ay nasıl güneşten nur alıyorsa padişahın nurîyle nurlanmakta, onun canından gıdalanmaktaydı.4760
قوت میخوردی ز نور جان شاه ** ماه جانش همچو از خورشید ماه
Anbean sarhoş ruhuna, o misli, menendi olmayan padişahın ruhundan can gıdası gelmedeydi.
راتبهی جانی ز شاه بیندید ** دم به دم در جان مستش میرسید
Fakat hıristiyanların, müşriklerin yedikleri gıda değil, meleklerin yedikleri gıda.
آن نه که ترسا و مشرک میخورند ** زان غذایی که ملایک میخورند
Bu yüzden şehzadenin gönlünde bir istiğna belirdi, bu istiğnadan da bir azgınlık peydahlandı.