English    Türkçe    فارسی   

6
4870-4916

  • Şehzade öldürüldü. Fakat ona padişah yas tutup ağlamaya koyuldu, öldüren de o, öldürülene veli olan da o. 4870
  • İkisi de o olmasa kül değildir. O, hem halkı öldürür, hem yasını tutar.
  • O benzi sararmış şehit de, bedenimi okladı, mânamı değil ya diye şükretmedeydi.
  • Zâhirî beden, nihayet gideceği yere gidecek. Fakat mâna, ebediyen neşeli bir surette yaşıyacak.
  • Darılmada ancak bedendeydi. Sevgili incinmeden sevgiliyle kavuştu.
  • Gerçi şehzade, o padişahlar padişahının terkisine yapıştı, fakat nihayet göze geldi, yolu tutup gitti. 4875
  • Üçüncü kardeşleri, her üçünün de en tembeliydi; fakat suret bakımından da öndülü o kaptı, mâna bakımından da.
  • Bir adamın, benden sonra malımı üç oğlumun en tembeli hangisiyse o alsın diye vasiyette bulunması
  • Bir adam, ölürken peşin peşin vasiyette bulunmaktaydı.
  • Yürüyen selviye benzer üç oğlu vardı. Canını, malını onlara vakfetmişti.
  • Dedi ki: Elimizde ne kadar kumaşım, ne kadat altınım varsa bu üçünden en tembelinin.
  • Kadıya vasiyetini söyledi, bir hayli öğütlerde bulunduktan sonra ecel şerbetini içti. 4880
  • Oğulları kadıya dediler ki: Ey kerem sahibi, üçümüz de yetimiz. Babamızın hükmünden dışarı çıkmayız.
  • Biz, İsmail gibi bizi kurban bile etse İbrahimimizden baş çevirmez, ona isyan etmeyiz.
  • Kadı dedi ki: Her birimiz akıllıca tembelliğine ait bir hikâye söylesin de
  • Bakalım hangimiz daha tembel. Her birinizin halini anlıyayım bir kere şüphem kalmasın. 4885
  • Arifler, iki âleme de aldırış etmezler. İki âlemde de tembeldir onlar. Çünkü nadassız harman devşirirler.
  • Onlar, tembelliğini senet edinmişlerdir. Çünkü onların işini Tanrı başarır.
  • Halk, Tanrı'nın işini görmez. Bu yüzden de sabah akşam dilencilikten vazgeçerler.
  • Evet, tembelliğinizi söyleyin de sırrınızı anlayayım, tembelliğinizin derecesini bileyim.
  • Şüphe yok her dil, gönüle perdedir. Perde deprendi mi sırlara erilir. 4890
  • Kebap olmuş bir et parçası kadar küçücük bir perde yüzlerce güneşi örter.
  • Hattâ söz, yalan bile olsa sözdeki koku, onun doğru, yahut yalan olduğunu haber verir.
  • Çayırlıktan, çimenlikten gelen yel, külhandan esip gelen yelden farkedilir.
  • Doğru sözle ahmağı aldatan yalan misk ve sarımsak kokusu gibi nefesten anlaşılır.
  • İkilikli ve münafık dostunu, münafıklığından anlamıyorsan ondan gelen pis kokudan anla. 4895
  • Puştların nârasiyle babayiğit erlerin narası, tilkiyle aslanın sesi gibi farkedilir.
  • Yahut da dil, tenceresinin kapağına benzer. Oynadı, açıldı mı içinde ne yemek var, anlarsın.
  • Aklı keskin adam, tencerede tatlı yemek mi var, sirkeli ve ekşi aş mı? Dumanından anlar.
  • Biri, yeni bir çömlek almak istese alırken çömleğe elini vurdu mu kırıksa derhal anlar, kırığını görür.
  • Çocukların biri dedi ki: Ben adamı, sözünden derhal anlarım. Söz söylemezse üç gün içinde yine ne haldedir, nasıl adamdır? Anlar, bilirim. 4900
  • Öbürü, söylerse anlarım, söylemezse onu söz söylemeye mecbur eder, sıkıştırırın, dedi.
  • Kadı dedi ki: Ya o bu hileyi duymuşsa. Ağzını kapar, susar, hiç söz söylemez.
  • Örnek
  • Hani ananın biri, çocuğuna dedi ki: Geceleyin sana bir hayal görünürse,
  • Mezarlıkta, yahut korkulu bir yerde kin güden kapkara bir hayal görürsen
  • Gönlünü sağlam tut, üstüne saldır. Derhal senden yüz çevirir. 4905
  • Çocuk dedi ki: Bu deve benzeyen hayale de anası, bu sözü söylemişse
  • Ben ona saldırdım mı o da benim boynuma sarılır, anasının emrini tutar. O vakit ben ne yaparım?
  • Sen çevik dur, korkma diyorsun. O çirkin hayalin de bir anası vardır elbet.
  • Şeytana da akıl öğreten tek birisi, insana da. Kuvveti, kudreti olmasa bile düşmana üst gelen, onun lûtfiyle üst gelir.
  • O halim nerdeyse Tanrı hakkiyçin, Tanrı hakkiyçin sen de o yana yürü, o tarafa ol. 4910
  • Kadı dedi ki: Hile yapar, söz söylemezse, o er, senin hileni anlarsa...
  • Sırrını nasıl öğrenirsin? Doğru söyle. Çocuk, onun önünde susar, otururum.
  • Çıkacağım yere sabrı merdiven yapar, "Sabır ferahlığın anahtarıdır" sırrına ererim.
  • Fakat huzurunda otururken bu âlemin neşe ve gamına ait olmıyan bir söz, gönlünden coşuverirse
  • Artık bilirim ki Yemen ülkesine Süheyl yıldızını yolladığı gibi bu sözü de bana veren odur. 4915
  • Gönlümden kopup gelen o söz, o taraftan gelmededir. Çünkü gönülden gönüle pencere vardır.