English    Türkçe    فارسی   

6
651-700

  • O beden testisi, âbıhayatla doludur, bu beden testisi ölüm zehriyle.
  • İçindekine bakarsan padişahsın, dışına bakarsan yolunu azıttın gitti.
  • Söz,bil ki şu bedene benzer, manâsı da içindeki candır.
  • Baş gözü, daima bedeni görür, can gözü ise, hünerli canı.
  • Mesnevi’nin sözlerindeki suret de surete kapılanı azdırır, yolunu kaybettirir, manâya bakan kişiye de yol gösterir, doğru yolu buldurur. 655
  • Allah da “Bu Kur’an, gönül yüzünden bazılarına doğru yolu gösterir, bazılarının da yolunu azıtır” buyurmuştur.
  • Arif, şarap dedi mi Allah için olsun abes görme. Arife nasıl olur da bir şey yok olur?
  • Sen, şeytanın içtiği şarabı anlarsan Allah şarabını nereden düşünebileceksin?
  • Çalgıyla şarap... bu ikisi de eşittir. Bu ona koşar, o buna.
  • Sarhoşlar, çalgının namesiyle, çalgıcının nefesiyle gıdalanırlar. Çalgıyla çalgıcı da onları meyhaneye çeker götürür. 660
  • O, meydanın başıdır, bu, sonu. Gönül, onun çevgânında bir top kesilmiştir.
  • Akılda ne varsa kulak oraya dikilir. Başta safra varsa yanınca sevda olur.
  • Sonra bu ikisi de kendinden geçer, orada baba da bir olur oğul da.
  • Neşeyle dert uzlaştı mı türkümüz çalgıcıları uyandırdı.
  • Çalgıcı uyutucu bir şarkı okumaya başladı: Ey yüzünü görmediğim sevgili, bana bir kadeh sun. 665
  • Sen, benim yüzümsün, hakikatimsin, seni görmezsem şaşılmaz. Yakınlığın son derecesi, şüpheye düşme perdesiyle bürünmedir.
  • Sen aklımsın, seni görmezsem şaşılmaz. Karışık şeylerin birbirine girmesinden seni göremezsem şaşılacak şey değildir bu.
  • Sen, bana şah damarımdan daha yakınken, yâ diye nasıl sana hitap edebilirim? Yâ, uzakta olana hitaptır.
  • Ben, kıskançlığımdan yanımdaki sevgiliyi gizlemek, duyanları yanıltmak için dağlarda, çöllerde sana nida edip duruyorum.
  • Bir körün Mustafa aleyhisselâm’ın evine gelmesi , Allah razı olsun , Ayşe’nin körden kaçması,Resûl aleyhisselâm’ın “Neye kaçıyorsun ? O seni görmüyor ki” demesi üzerine Ayşe’nin ,Peygambere cevabı
  • Peygamberin huzuruna bir kör geldi, ey her hamur teknesine ihsanda bulunan dedi. 670
  • Sen, sulara, yağmurlara hâkimsin, ben de susuzum, su istiyorum. Ey beni suvaran medet, medet!
  • Kör kapıdan aceleyle gelince Ayşe, görünmemek için derhal kaçtı.
  • O temiz kadın, kıskanç peygamberin gayretini biliyordu.
  • Kim daha güzelse kıskançlığı daha artıktır. Çünkü oğullarım, kıskançlık nazdan meydana gelir.
  • Kokmuş kocakarılar, çirkinliklerini, kartlıklarını bilirler de kocalarına kendi elleriyle genç kadın alırlar, kendi elleriyle kendilerine ortak getirirler. 675
  • İki âlemde de Ahmed’in güzelliği gibi güzellik mi var? Allah nuru, ona yardım etmede.
  • İki âlemin nazı da onda olacak elbet. Bu bakımdan kıskançlık da, güneşten yüz kat daha parlak olan ona yaraşır.
  • Topumu Zühal yıldızına attım. Yıldızlar, yüzünüzü çevirin.
  • Benim eşi olmayan parlaklığıma karşı yok olun. Yoksa nuruma karşı rüsvay olursunuz.
  • Ben her gece keremimden kaybolurum, gider gibi görünürüm, yoksa nereye gideceğim? 680
  • Gider gibi görünürüm de, siz de bir gececik olsun bensiz şu âlemde yarasalar gibi kanat çırpın!
  • Tavus kuşları gibi kanatlarınızı gösterin, sarhoş olun, baş çekin, ululanın.
  • Fakat çarık nasıl Eyaz’ın mumu ise siz de arada bir o çirkin ayaklarınıza bakın.
  • Benlikle sol taraf ehlinden olmayasınız diye kulağınızı çekmek için sabahleyin yüz gösteririm der.
  • Bunu bırak da bu söz uzundur. Kün emri sözü uzatmayı nehyetmiştir. 685
  • Mustafa aleyhisselâm’ın ,gönlümdekini biliyor mu,yoksa söylenen bir sözü mü taklit ediyor diye anlamak için,Allah razı olsun, Ayşeyi sınaması ve “Neden gizleniyorsun?Gizlenme. Kör,seni görmüyor ki” demesi.
  • Peygamber, sınamak için “O kadar gizlenme, o seni görmüyor ki” dedi.
  • Ayşe elleriyle işaret ederek “O görmüyor ama ben onu görüyorum ya” demek istedi.
  • Bu öğüt vericinin sözlerinin benzetmelerle, örneklerle dolu olması, aklın, ruhun güzelliğine karşı kıskançlığından onu göstermek istemeyişinden ileri gelir.
  • Ruh, bu kadar gizliyken akıl, neden bu derece de onu kıskanır?
  • Onun nuru, kendi yüzünü örtmüştür. A kıskanç, kimden gizliyorsun? 690
  • Bu güneş, yüzünü örtmeden seyredip durmada. Fakat onun şiddetli nuru, yüzüne perde olmada.
  • Güneş bile ondan bir eser görmemekte. Artık sen, onu kimden gizlersin ki a kıskanç?
  • Fakat bende öyle bir kıskançlık var ki onu kendimden bile kıskanır, kendimden bile gizlemek isterim.
  • Şiddetli kıskançlık ateşimden gözlerimle, kulaklarımla savaşa girişmişim âdeta.
  • Ey can, ey gönül! Mademki bu kadar kıskançsın, ağzını yum, sözü bırak bari. 695
  • Fakat korkarım ,susarsam o güneş başka bir yerde perdesini yırtar, kendini gösterir.
  • Sükûtumuz ondan daha ziyade anlatmış olur. Onu görünmekten men edersek görünmeye olan meyli daha fazlalaşır.
  • Deniz coşup kükredi mi, kükreyişi köpük halinde görünür; köpürüşü, “Bilinmeyi diledim, sevdim de halkı yarattım” sırrını meydana getirir.
  • Söz söylemekse o pencereyi kapatmak demektir. Söz söylemek, onu gizlemenin ta kendisidir.
  • Güle karşı bülbüle naralar at da ondan haberi olmayanlara korkusunu duyurma, oyala bu nağmelerle onları. 700